Egemenlik Milletindir!
Dile kolay, milletin egemenliğini ilan eden, belgeleyen ve tarihe miras bırakan 23 Nisan’ın 92. yılı kutlanıyor. Ne var ki, ülkemiz “kritik” bir dönemden geçiyor.
Artık daha da “serinkanlı düşünce ve duruş”un tam zamanı yaşanıyor.
Özellikle, her kuruluşun, her örgütün ve her bireyin, sürecin yürürlükteki anayasaya göre cereyan etmesine özen göstermesi “temel” kural görünüyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri yeni bir Anayasa hazırlamaya çalışırken, yaşanan bütün çalkantıları, demokrasinin bir “cilvesi” veya sürecin bir “icabı” olarak tartışmak gerekiyor.
Aslında, 23 Nisan ruhu, milli hâkimiyetimizi istiyor ve emrediyor.
23 Nisan ruhu, teslimiyeti de “kesinlikle” reddediyor.
23 Nisan ruhu, milletin hâkimiyetini, hem de “kayıtsız ve şartsız” öne koyuyor.
23 Nisan’ı “coşku” ile kutlamak icap ediyor.
Ne var ki, vatanımızın bölünmez bütünlüğüne dil uzatıldığı bir ortamda, “coşku”dan bahsetmek “yalın” geliyor.
Bu millet hâkimiyetini yıllarca koruyor. Bu millet, yediden yetmişe kadar bağımsızlığını korumak için “ant” içmiş bulunuyor. Anadolu’nun bağrından kopan bu ruh, hiçbir zaman “egemenlik” haklarının kimsenin, hatta ne ABD’nin, ne de AB’nin isteklerine, izanına, insafına, hoş görüsüne bırakacak “karakter” taşımıyor.
Gerçekten de çok “kritik” günlerden geçiliyor.
Bir yandan, yıpranan, yorulan iç politika arenası, diğer yandan, açık kapalı dış dayatmalar, hükmünü “insafsızca” icra ediyor. 23 Nisan’ı ve ruhunu oturup düşünmenin tam zamanı yaşanıyor.
Elbette, 92 yılın “kolay” veya “boşuna” geçmiş sayılmaması gerekiyor.
Ancak nereden bakılırsa bakılsın, yarının büyüklerine karşı görevlerimiz bulunuyor.
Her şeyden önce, tam “bağımsız” bir vatan bırakmanın yanı sıra, “huzur” ve “refah”a giden yolları da ardına kadar aralamamız görevlerimiz arasında önde yer alıyor.
Gerçekten de, bir yanda global ekonomik sıkıntı, diğer yanda sınırlarımıza dayanan huzursuzluklar ve en önemlisi iç anlaşmazlık ülkemizi tedirgin ediyor.
Yaşananlar, çelişkiler, sık sık değiştirilen gündem, ani kararlar ve beklenmedik gelişmeler çoğu halk tabakasının tavrını zora sokuyor.
Oysa, ülkemizin; her zamankinden daha fazla sükun ve huzura hatta güvene ihtiyacı bulunuyor.
Aslında, “hâkimiyet kayıtsız şartsız halkın olduğuna göre” her şeyden önce milletin isteğinin ve beklentisinin yerine getirilmesinin önemi ve lüzumu üzerinde mutabakata varılması bir koşul halini alıyor.
Bağımsızlığı, egemenliği sonuna dek korumak ise, zaten tartışılmayacak kadar “kutsal” değer taşıyor.
En azından asgari müştereklerde anlaşmış, bir Türkiye’de, nice “23 “Nisan”lara...