Dünya yoksulluğa koşuyor
Sağ sol kavgalarının en şiddetli cereyan ettiği bizim zamanımızda eski tüfek solcular arasında Karl Marx’a atfedilen bir deyim vardır. “Komünizm yıkılır kapitalizm olur, sonra kapitalizm yıkılır yeniden sosyalizm veya komünizm olur” diye. Bu dönüşümün birinci aşamasına benim yaşam dönemimde tanık oldum. Komünizmin kalesi Sovyetler Birliği ve onun peykleri (uyduları) yıkıldı. İçi boş bir ağaç kovuğu gibi yıkıldıktan sonra da hepsi kapitalizmi seçti.
Ancak daha sonra kapitalizm öylesine hırsla ve acımasızca gelişti ki, birçok ülkede orta sınıfı yok etti. Şirketler milli şirketler olmaktan çıkıp uluslararası bir hale geldi. Türkiye de bundan payını alıyor, finans sektörü ve milli bankaları artık yabancı ortaklı. Fabrikaları, basını hep yabancıların elinde.
Acımasızca para kazanma dönemi başladı. Yoksul daha yoksul, zengin daha zengin oldu. Bir gecede lokantaya bir işçinin bir aylık maaşını verip ardına bile bakmadan çıkanlar var. Aynı kurgu filmlerdeki gibi halkları seçtikleri iktidarlar değil şirketler yönetir. Sanki dünya o yolda ilerliyor gibi. Ancak dünyanın en büyük kapitalist ülkesi ABD’de son duyduğum haberler tüylerimi diken diken etmeye başladı.
ABD’de pirinç ve bazı gıda maddelerinin karne ile dağıtılmasından söz ediliyor. Ülkenin iç kesimlerinde milyonlarca kişinin enerji faturaları diye bilinen elektrik ve havagazı faturalarını ödeyememeleri yüzünden elektriklerinin ve havagazlarının kesilme noktasına geldiği belirtiliyor. İşsizlik büyüyor. Gıda maddesi fiyatları altı ay içinde ikiye katladı. Petrol fiyatlarındaki artış hızı ürkütücü.
Enflasyon hızla çift haneli rakamlara yükseliyor. Doların dünya parası olma özelliği yok oluyor. Açlık nedeniyle kavgalar çarpışmalar başlarken, su yüzünden çatışmalar yaşanırken, sadece dünya ısınmıyor, halklar arasındaki ilişkiler de kızışıyor. Aklıma gelen ise acaba kapitalizm çöküp yerine yeniden yüz yıl önceki solcu sistemler mi gelecek kaygısı.
Benim bir yıldır ekonomi konusunda davul zurna çalarak anlatmaya çalıştığım, acıtacağını vurguladığım gerçekler bir bir meydana çıkmaya başladı. Ama gördüğünüz gibi bu işin sorumluları, önlem alacakları yerde mangalda kül bırakmıyorlar. Aynı Fransa kraliçesinin, zamanında ekmek bulamayan halkına pasta yemesini önermesi gibi bizimkiler de pirinç bulamayanlara, alamayanlara bulgur yemesini öneriyor.
Oysa buğday tarlaları da kuraklıktan kavruluyor. Ampul iktidarı acaba kaç tane baraj yaptı, gölet inşa etti, sulama kanallarını geliştirdi ki başka bir şey bekliyor. Benim bildiğim barajlar ta Demirel zamanından bu yana artış göstermedi.
Başbakan’ın geçenlerde söylediği “eşek ölürse semeri kalır, insan ölürse eseri” sözcüğünün ardından kendilerine haklı olarak sormak isterdim hiçbir eser bugüne kadar yaratmadıklarına göre geride onlar ne bırakacaklar Atatürk cumhuriyetinde.
Başbakan ve bakanları ile ampul partisinin adamları halkın sorunlarını çözme yerine kendi dertlerine düşmüş durumda. Gül, Çalık için kredi ararken, Başbakan da Suriye’ye İsrail’le masaya oturma önerisini götürüyor. Aynı konu hakkında ABD Temsilciler Meclisi Ortadoğu alt komitesinde konuşan ABD’nin Ortadoğu eski özel temsilcisi Büyükelçi Martin Indyk, Suriye’nin ABD’nin olmadığı bir odada İsrail ile masaya oturmayacağını söyledi.
Yani Amerikalı diplomat, bu iki grubun birbirine güvenmediğini ve yalnızca ABD’nin teminat verebileceği bir barış görüşmesinde bir araya gelebileceklerini belirtiyor. Yani Tayyip Beyin Şam ziyareti hangisi olduğunu bilemediğim bazı tribünlere bir gösteri. Herkese en şekilci Müslümanlık gösterisinde bulunanlar ne yazık ki Müslümanlığa en büyük kötülüğü yapanlarla oldu.
İşte bu noktada ben bu kişilerin inançlarını ve samimiyetlerini de sorgulama ihtiyacı duyuyorum. Bence Türk halkı da açlığı tatmadan sorgulasa iyi olur.