Dümeni monşerlerden alan Erdoğan tehlikeli sularda
Daha önce dış politika konusunda ne kadar yanlış uygulamalar yaptığı artık netleşen Erdoğan ve hükümeti, Türkiye’yi yeni bir tehlikeli yola götürmeye çalışıyor. Belki anladınız, ABD uyduluğundan Rus etki alanına Ankara’da bir eğilim olduğu artık saklanamayacak boyutlarda.
Baştan söylemekte yarar var, ben Türkiye’nin hiçbir ülkenin etki alanına girmesinden yana değilim. Hele hele, Washington’dan yüz bulamadık diye Moskova’ya yönelmek ne kadar doğru, ayrı bir tartışma konusu.
ABD yönünde ve onun uyduluğu görevini yıllardır süren AKP, Washington’da Obama yönetiminin işbaşına gelmesinin ardından ABD’den yüz bulamayacağına inanmaya başladı. Bu öylesine bir izlenim ki Başbakan Erdoğan’ın Obama’yı iki kez Türkiye’ye davet etmesine rağmen ve yardımcıları ile dirsek teması kurmaya çalışırken, Obama yönetiminden tek bir sıcak mesaj alamadılar.
Obama, İsrail ve Gazze konusunda çok sayıda bölge liderini telefonla aramasına rağmen Ankara’dan kimseyle görüşmedi. Tayyip beyin son yolladığı milletvekilleri de kendisine müjdeli bir haber taşımadı. Öte yandan İsrail’in ticari ilişkilerle zorlanan Kara Kuvvetleri Komutanı’nın yaptığı açıklamalar, bir tür düzeltme haline getirilirken, bunun çok daha ağırı Temsilciler Meclisi Genel Kurul salonundan geldi.
Ermeni lobisinin adamı olan milletvekili Pallone, Genel Kurul salonunda yeni ekonomiyi kurtarma planının oylanarak kabul edilmesi ardından yaptığı konuşmada Türkiye’yi “ikiyüzlülük yapmakla” suçladı. Ermeni lobisi bugüne kadar Türkiye için ağır konuşmalar yapmıştı, ama hiçbirinde ikiyüzlülükle suçlamamış, bu kadar hakaret etmemişti. Özetle Erdoğan ve hükümetinin ABD’den alabileceği bir şey kalmamıştı.
İşte bu noktada Erdoğan ve hükümetinin aklına birdenbire Rusya konusu geldi. Abdullah Gül, Moskova’yı ziyaret ederken bir dizi konuda da ikili anlaşmalar imzalamaya hazırlanıyor. Ekonomik bağları güçlü olan Türk-Rus ilişkileri açısından bu kadar yakın ilişki ne kadar önemlidir, soruşturulması gerek. Gaz anlaşması, inşaat anlaşmaları, gıda falan filan. Türkiye’nin Rusya ile olan ticareti ABD ile olanın iki katı. Şimdilerde bir de 8 milyar dolarlık kredi peşinde Erdoğan hükümeti.
Ben ABD’nin sütten çıkmış bir ak kaşık olmadığını biliyorum. Ama zaten ilişkilerde kayıtsız şartsız bir teslimiyet politikası izliyorsanız, çıkarlarınızı gözetmiyor ve ne denirse yapıyorsanız biraz da iğneyi kendinize batırın derim. Rusya’yı alternatif olarak elde tutmak iyi bir şey ama tek destek olarak kabul etmek tehlikenin en büyüğüdür.
Beyaz Saray karşısında bir avuç Türk, Erdoğan hükümetini ve Türkiye’de artan radikal İslam ve laiklik karşıtı davranışları protesto etti. Neye niyet kime kısmet. Erdoğan hükümetini adam eden Bush yönetimi gitmiş ve onu götüren Obama, Beyaz Saray’a girmişti. Sloganlar çok dikkat çekiciydi, “Bir dakika, Türkiye’deki adalete ne oldu?”, “Türkiye laiktir laik kalacak”, “Teokratik baskıya son”, “Oy için fakir halka ekmek, kömür ve beyaz eşya ile rüşvet vermeye son”.
Bu olay belki bir şey değil, ama içeride baskıdan korkan kişi ve toplulukların, dışarıdaki bu tür gösteri ve mitinglerle seslerini ileride de duyurmak istemeleri yakın bir tarihte kimseyi şaşırtmasın. Erdoğan ve partisi Irak savaşı sırasında olduğu gibi tehlikeli bir yöne doğru dümen kırarken, bu tür gösteriler Türklerin tamamının bu cehalet abideleri ile aynı görüşte olmadığını da ortaya koyacaktır. Temennim, Türkiye’nin bu yeni maceradan da en az zararla kurtulması yolunda.