Dr. Yaşar Kalafat ve Dr. Halil Atılgan…
Sevgili okuyucum; sizlere, Türk kültürünün iki büyük dehası olan, Dr. Yaşar Kalafat ve Dr. Halil Atılgan'dan söz edeceğim. Önce Dr. Yaşar Kalafat!
Dr. Yaşar Kalafat'ın emeklerini değil bir gazete köşesi, en az bin sayfalık bir kitapla ancak anlatmak mümkün. Çünkü o, Türk milletinin 'kimliği' olan kültürünün; bilicisi, bulucusu ve sunucusudur! Sayın Kalafat benim için, milletimizin kültür kahramanı evlatlarından birisidir. Onun Türk milletine yaptığı hizmetleri anlatmak gerçekten çok zor. Türk kültürünün bilinmeyenlerini bildiren, onu kitaplarla kayda geçiren ve topluma sunan bir yüce bilge! İnanın böylesi insanları tanıdıkça, milletim adına geleceğe daha bir güvenle bakıyorum. Onun belleğimde kalan bir sözünü de sizlerle paylaşmak istiyorum.
1987 yılında Sayın Kalafat'la bir devlet kurumunda karşılaştık. En az beş devletin desteklediği PKK hainlerinin, günümüzdeki gibi azgınlaştığı bir zamandı. Ayaküstü sohbet ederken "Bu hain saldırılar varlığımıza yönelik çok önemli bir tehdit" deyince Sayın Kalafat: "Mevlüt Bey hiç üzülme. Türk milleti uçurumun kenarına geldiğinde, Allah bir önderle onu çekip çıkarıyor" dedi.
O gerçek bir bilge. Türk halk kültürüne ait yayımladığı kitapların sayısı -benim tespit edebildiğim kadarıyla- 61 adet. Ve bu kitapların her biri, çok yoğun bir saha araştırmalarıyla oluşmuş eşsiz eserler. Sayın Kalafat, Türk milletinin binlerce yıllık varlığını, halkın yaşattığı kültürle ifade eden bir yöntemle çalışıyor. Sadece kitaplar değil; onlarca yıl sempozyumlarda sunduğu bildirilerle de Türk halk kültürünün değerlerini anlattı; ve anlatıyor. Türk milletinin kültür değerlerini sadece Anadolu coğrafyasında değil; Irak, İran, Suriye, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Özbekistan, Karakalpakistan, Kırgızistan, Kazakistan, Nahçıvan, Azerbaycan, Gürcistan, Karaçay-Çerkez, Kabartay-Balkar, Dağıstan, Kırım, Çuvaşistan, Tataristan, Başkurdistan, Altay, Hakasya,Yunanistan, Romanya, Makedonya, Sırbistan, Dağıstan, Bulgaristan, Gagauzeli, Kıbrıs, Dağlık Altay gibi Türk Bölgelerinde çalışmalarını sürdürdü; Türklüğün kültür kodlarını belgeledi!
Bu değerli Türk bilgesine sevgi, saygı ve şükranlarımı sunuyorum. Ulu Tanrı onu önce ailesine, sonra Türk milletine bağışlasın.
Ve Dr. Halil Atılgan…
Efendim, Dr. Halil Atılgan da -aynen Sayın Kalafat gibi- Türklüğün değerleri için ömür tüketenlerden birisi. O gerçekten farklı bir deha! Türk Halk Müziği'ne adanmış koca bir ömür! Sayın Atılgan'ı başka bir zamanda genişçe sizlere tanıtacağım; ama şimdi sadece Ankara'da Millî Düşünce Merkezi'nde 02 Aralık 2015 tarihinde verdiği "Türkülerle din ticareti" konulu -Sayın Hakan Paksoy'un yönetimindeki- konferansından kısaca söz edeceğim.
Türkülerle din ticareti olur mu? Hem de öyle bir oluyor ki, inanın sizler gibi ben de şaşırdım! Sayın Atılgan'ın dikkati böylesi bir sahtekârlığı ortaya çıkardı. Sayın Atılgan diyor ki: "Türkülerin müziğini alıp, dinî sözler ilâve edip, ilâhi haline getirmek hırsızlıktır", "Perişan bir divaneyim bir Urfa türküsüdür. Notalı. Aynur Gürkan Radyoda okurdu. Fakat bunu; 'Ben Resule doyamadım; yaralıyım, yaralıyım. Geliyorum Efendimiz, geliyorum' diye ilâhiye çevirmişler", "Ve bunu ilâhi sazları olan Bender, Kudüm, Ney, Rebab, Ud gibi sazlarla değil, 'Bateri' ile çalıyorlar." "TRT repertuarında onlarca türkünün bu sahtekârlarca ilâhileştirildiğini gördüm", "Uludağlar gibi kar olan başım" türküsünü Erkan Sürmen notaya almış. Söz, Davut Sulari'nin. Ama din tüccarı bu sahtekârlar türkünün müziğiyle 'Bilâli Habeşi'yi anlatıyorlar", "Osman Paşa marşını, ilâhiye çevirip 'Ben bir zata âşık oldum ismi Muhammet Mustafa' diye peygamberimizi de sahtekârlıklarına katıyorlar".
Sevgili okuyucum. Sayın Atılgan bir saat boyunca türkülerimizin ilâhi adı altında nasıl satışa sürüldüğünü belgeleriyle açıkladı… Ne diyelim; Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz bir 'haramzadeler' içinde yaşıyoruz. Başka ne diyebiliriz ki?
Esen kalın efendim.