Dışarıdaki değil içerideki düşmanlardan korkalım
Türkiye, aslında bizimkilerin ellerini yaktığı için el sürmedikleri bir haber cenneti. Bizim boyalı oyuncular işin ciddiyetinde değil de magazin kısmının derdinde. Türkiye’nin artık devlet statüsünden çıkıp Afrikalı bir kabile veya bir Arap emirliği haline gelmesi onlar için önemli değil.
İsterseniz önce Genelkurmay Başkanının yaptığı basın toplantısından başlayalım. Başbuğ burada topraktan çıkarılan gömülü silahların Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olmadığını açıkladı. İşte o noktada, basın toplantısında kimse neden sormaz, “-Sayın Başbuğ bugüne kadar neden beklediniz, bu kadar subay bu silahlar nedeniyle tutuklanırken bu açıklamayı neden yapmadınız” diye?
Komutan maiyetindeki tüm elemanlara sahip çıkar, onları sonuna kadar savunur. Ben mi yanlış biliyorum yoksa Türkiye’de ilişkiler mi değişti? Daha birkaç gün önce dağdan inen ve evlatlarımızın kanını içenlere karşı dolaylı bir aftan söz etmiştiniz. İşte onlar 10 körpecik evladımızın daha kanına girdiler. Ayrıca Harp Akademilerin-de yaptığınız bu konuşmada referans verdiğiniz kişi ve kitaplar, sizin ne kadar bilgili olduğunuzu kanıtlamadı, aksine neden onlara ihtiyaç duyduğunuz konusunda kafalarda kuşku yarattı.
Başbuğ’dan iki önceki emekli Genelkurmay Başkanı Özkök’de İzmir’de köfte ekmekli 8 saat süren bilgi vermiş savcılara. Bence o değil de Irak’ta kafasına torba geçirilen askerlerimiz konusunda kendisinin Divanı Harbe verilmesi gerekirdi. Dünya’da hiçbir ordu komutanı böylesine bir utanç ardından görevde kalamaz, en azından istifa ederdi. Ama siz Başbakanın kankası olduğunuz için istifayı düşünmediniz bile.
İşte böyle suçların zaman aşımı falan da yoktur. Gün olur gururlu kimsenin emrinde olmayan kişiler gelir ülkenin başına ve eğer yaşıyorsanız sizi yargılarlar, yaşamıyorsanız da gıyabınızda yargılanırsınız.
Bizimkiler oturmuşlar ABD Başkanı Obama’ya kızıyorlar, yayınladığı Ermeni soykırımı mesajı için. Ama bence Obama gayet dürüst davrandı, geldi ta Meclis’te yaptığı konuşmada ne diyeceği konusunda hiç de kıvırmadı adam gibi “Ben buna inanıyorum” dedi çıktı. O zaman onu alkışlayan sizler değil miydiniz? Her isteğine evet diyen başkası mıydı yani. Irak’tan asker geçirimine, Afganistan’a asker gönderilmesine, Ermeni sınırının açılması talimatına evet dememiş miydiniz? Şimdi bırakın timsah gözyaşlarını ve tribünlere oynamayı.
Aynı şekilde, bakıyorum İmralı’daki bebek katiline de kızıyorlar. Neymiş adam hapisten hem partiyi hem de terör örgütünü idare ediyor diye. O bir düşman ve düşmanlığını yapıyor. Önemli olan onun haberleşmesini izleyerek ne yapmak istediğini, ne şekilde hareket edeceğini öğrenmeniz, karşı planlar hazırlamanız lazımken düşmanı düşmanlık yapmakla suçluyorsunuz.
Onlar bilinen düşmanlar. Onlar kendilerini ve düşmanlıklarını saklamıyorlar. Asıl önemlisi içimizdeki düşmanlar. İçimizdeki ülkemizi kemiren diaspora ruhlu Ermenileri, içimizdeki PKK’lıları, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarını belirlememiz lazım. Tehlikenin büyüğü, bizi sırtımızdan vuran, Türkiye’nin diz çöktürülmesine neden olanlardır.
Şimdilerde ekonomi belasının yanı sıra bir de grip belası sardı dünyanın başına, adı gibi kendisi de pis bir hastalık domuz gribi. Tüm ülkeler aşı stoklarını ve bu hastalıkta etkili olan iki ilacı “Tamiflu” ve “Relenza”yı hazırlıyorlar. Sebep Dünya Sağlık Örgütü tehlikenin boyutunu beşe çıkardı. Bu uyarılarda altı seviye var, şimdiki uyarı en büyükten bir küçük. Acaba bizimkilerin elinde bu ilaçlardan ne kadar var?
Ekonomik fırtınayı “hamdolsunla” atlatmaya çalışan bir hükümet, bu tür sağlık sorunlarını da iki dua ile geçiştirir herhalde.