Cumhuriyet ve 88 sene...
Türk milleti, yönetim şekli olan Cumhuriyetin 88. yıl dönümünü heyecanla kutlarken ne yazık ki, “burukluk”da duyuyor.
Özellikle, dış güçlerin desteklediği ve tahrik ettiği terör örgütü PKK’nın çoluk çocuk demeden insanlarımızın canına kıyması, tarifi imkânsız üzüntülere yol açıyor.
Bu arada, Van ve dolaylarında meydana gelen büyük depremin acısı da, elemlerimizi artırıyor.
Aslında, bütün sıkıntılara, bütün kargaşalara ve bütün facialara rağmen, yıllar geçtikçe, Cumhuriyet’e daha da alışılıyor.
Ne var ki, Cumhuriyet’in çeşitli tehditler altında olduğu da biliniyor.
Özellikle dıştan Cumhuriyet’e yönelik tehditlerin görmezlikten gelinmemesi önemli bir değer taşıyor.
Cumhuriyet’i ilelebet payidar kılmak istiyorsak, düşmanlarımıza karşı “kalkan” olmanın tam zamanı yaşanıyor.
Son yıllarda yeniden başımıza bela edilmek istenen bölücü terör örgütünün, insanlık dışı kanlı eylemleri Cumhuriyetimize gölge düşürmeye yelteniyor.
Oysa, her vahşiyane saldırıdan sonra duyulan teessür, heyecan ve misilleme çabası, gösterilen karşı mücadele Cumhuriyetimizin değerini ve gücünü daha da arttırıyor.
Bölünme yerine, dimdik ayakta durma ve Cumhuriyetin ilelebet payidar kalma önemi milletçe benimseniyor.
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez” çığlıkları Cumhuriyetin adeta söylevlerinden biri haline geliyor.
Gerçekten de, Cumhuriyet, hepimizin üzerinde titreyeceği ve anlaşmak mecburiyetinde olduğu “ortak değer”imiz oluyor.
Bu realite karşısında, hiçbir inkâra, hiçbir telaşa, hele ayrımcılığa, dışlamaya asla gerek yoktur sanırız.
Cumhuriyet’in milletimize tanıdığı özgürlüğü, sağladığı imkânları görmezlikten gelmenin, ilkelerini aşındırmaya kalkışmanın vebali, belleklerden asla çıkmayacak bir durum arz ediyor.
Dikkat edilmesi gereken olgu ise, Avrupa Birliği’nin bazı isteklerinin, Cumhuriyet’in temel ilkelerini ortadan kaldırmayı amaç edilmesini engellemekle özetleniyor.
Her şeyden önce, Cumhuriyet’in hepimizin ortak değeri olduğu meydana çıkıyor.
Gerçi Cumhuriyet’i şahsileştirenler, tekellerine almak isteyenler de görülüyor.
Cumhuriyet’i milletten arındırmak, Cumhuriyet’e yapılacak en büyük ihanet değil mi?
Yeri gelmişken, Cumhuriyet’i “numaralandırma”ya hiçbir kimsenin, örgüt veya siyasi partinin hakkı olmadığını da, bir kez daha hatırlatmamız gerekiyor.
Çağdaş ulus devlet olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi temel ilkeler üzerinde ve hangi süreçlerden geçerek kurulduğunu derinlemesine anlamak isteyen her vatandaşın, Gazi Mustafa Kemal’in “Nutku”nu okuması icap ediyor.
Gerçekten de, Türkiye Cumhuriyeti’nin ne denli zorlu gelişmelerden, mücadelelerden, günlerden ve dönemlerden sonra kurulduğu, “Nutuk”ta bütün ayrıntılarıyla yer alıyor.
Öncelikle, Türkiye Cumhuriyeti’nin, kudretli Osmanlı İmparatorluğu’nun onurlu bir devamı olduğunu daima hatırlamamız, hatta ısrarla hatırlatmamız da bizlere düşüyor.
12 yıl sonra, yani 2023’te, bütün başarıları, bütün gelişmeleri ve muhtemelen 90 milyona yaklaşacak nüfusuyla bir asra adım atacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin büyüklüğü tartışılmayacak ve hiçbir zaman sınanmayacak kadar değer taşıyor.
28 Ekim’i 29 Ekim’e bağlayan gecede dünyaya gelen ve 67 yaşına basacak bir gazeteci olmak, Cumhuriyet’e “nice yıllara” demenin coşkusunu duymak, herhalde bambaşka bir haz, bir coşku veriyor.
Özür: Pazartesi günkü “Aklımda Kalanlar” başlıklı yazımızda, YKM’nin kurucularından müstesna insan rahmetli Nuri Güven beyefendinin soyadı, bir bilgisayar hatası yüzünden yanlış yayınlanmıştır. Başta, Güven ailesi olmak üzere, değerli ağabeyim Fethi Ağralı ve bütün YKM mensuplarının yanı sıra okurlarımızdan özür dilemek gereği bize düşüyor.