Bu yazı, Başbakan ve ilgili bakanlara ithaf olunur!
Tarihi gerçeklerin yanı sıra, günümüzde yaşananlar, “Cezayir’deki Fransız Vahşeti”ni, tekrar tekrar, bıkıp usanmadan gündeme getirmek gerekiyor.
Gerçekten de, bütün ayrıntıları, belgelenmiş bulunan vahşeti her fırsatta kamuoyu ile paylaşmak da bize düşüyor.
Her ne kadar, çabamıza fazla destek bulamıyorsak bile, yazılanlar, açıklananlar şu veya bu şekilde yerini buluyor. Hatta, az da olsa paralel çalışmalar dikkatleri çekiyor.
Nitekim, Yeniçağ’ın değerli imzalarından Ümit Özdağ’ın “Fransızlar Cezayir’de ne yaptılar?” başlıklı yazısı, sorunu âdeta yeniden deşiyor.
Özdağ, entelektüel vatandaşlardan, ilgili kurumlardan, hatta devletten “Cezayir’deki Fransız Vahşeti”nin şimdiye kadar neden bol miktarda kitaplaştırılmadığını sorguluyor.
Değerli arkadaşımızın yazısında yer alan satırlardan, ilk paragrafı sütunumuza alarak, içinde bulunduğumuz feci durumun bir portresini çizmemiz icap ediyor.
“Fransızlar Cezayir’de yaptıkları soykırımın hesabını versinler şeklinde siyasetçisinden bilim adamına kadar hemen herkesin ağzında Cezayir’deki Fransızlar tarafından yapılan soykırım ile ilgili açıklamalar var. Ancak sorsanız bu soykırım nasıl oldu diye ne yazık ki bu konuda aramızda 30 dakika konuşup bazı temel detayları verecek çok az insan var. Bu konuda Türkçe yayınlanmış kitapların sayısı da bir elin parmaklarını aşmıyor. Kenan Akın’ın “Cezayir’de Fransız Vahşeti ve Ötesi” (2003), Frantz Fanon’un “Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın Anatomisi”, (2009) ilk elimize gelenler. Keza Georges_Marc Benamou’nun “Bir Fransız Yalanı-Bir Soykırımın Soruşturması: Cezayir Savaşı ve Gerçekler” bir başvuru kitabı. Peki, Türkiye’de son on yılda Türkçe yayınlanmış “Türkler, Ermenilere soykırım gerçekleştirdiler” yalanını söyleyen kitap sayısı kaç biliyor musunuz? 122!..”
Özdağ’a hak vermemek elden gelmiyor.
İkisi tercüme üç kitap’a karşılık en az 122 eser gerçeği insanı allak bullak ediyor.
2003 yılında tarafımızdan yazılan “Cezayir’de Fransız Vahşeti ve Ötesi” kitabının ön sözü, Türk edebiyatının ve sanat hayatının unutulmayan ismi Attilâ İlhan tarafından yazılmış bulunuyor.
Kitap baştan sonuna kadar, tarihi gerçeklerin ışığında belgelere ve gözleme dayanıyor.
Vahşeti ispatlayan eski fotoğraflarla dolu olan kitabı piyasaya sunan Derin Yayınları’nın kaç baskı yaptığı bilinmiyor.
Ne var ki, kitabı, okuyanlardan çoğunun, “Bu yazılar, Fransızcaya, İngilizceye ve Arapçaya çevrilmez mi” sorusunu yöneltmesi, artık bizi yadırgatmıyor. Sadece, acı acı tebessüm ettiriyor.
İlk defa tevazuyu bir yana bırakarak ve yapacağı etkiyi düşünerek, 2003 yılından beri önce vitrinler, sonra raflarda bekleyen kitabımızın, bütün kütüphanelere ve okullara dağıtılmasını, bir an önce de yabancı dillere çevrilip dünya kamuoyuna sunulması isteğini açık bir şekilde belirtmenin ihtiyacı bizi zorluyor.
Nitekim, Özdağ arkadaşımız da bu boşluğa dikkatleri çekiyor:
“Türkiye’de Cezayir katliamı ile ilgili çalışmalar artmalıdır. Ancak sadece Türkiye’de değil, Türk Dünyasında, Arap ülkelerinde ve İngilizce kitap piyasasında bu konudaki kitapların sayısı çok çok artmalıdır. Fransa’nın ve diğer devletleri ikide bir Türkiye’nin önüne Ermeni saçmalığını getirmelerini engellemenin yolu Cezayir soykırımı ile ilgili Türkiye’de kamuoyu yaratmaktır. Ancak sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada sistematik olarak Cezayir soykırımının duyurulmasını Türkiye gerçekleştirmiştir. 60 senatörün imza vermesi veya vermemesi önemli değildir. Fransa hâlâ parlamento kararı ile “Ermeni soykırımı oldu” diyen bir ülkedir. Bunun bedeli ancak sistemli ve uzun vadeli bir çalışma ile ödetilebilir. Fakat Türk kamuoyu Cezayir soykırımını bilmez ise dünyaya anlatmak mümkün olmaz.”
Bu “samimi” yazı, başta Başbakan olmak üzere Dışişleri, Milli Eğitim, Kültür ve ilgili devlet bakanlarına ithaf olunur.