Bu ne biçim karargâh?
Türklerin gurur kaynağı olan ve onurunu temsil eden Ergenekon adı konulan soruşturma, aslında bizlere bugüne kadar söylenmeyen birçok gerçeğin ortaya çıkmasına da neden oluyor. Bunlardan bence en önemlisi bizim askeri karargâhlarımıza sızmanın ne kadar kolay olduğunu göstermesi.
Bir karargâh düşünün ki gizli görüşmelerin videosu çekilebiliyor, Dağlıca baskınının belgeleri, kuvvet komutanlarının günlükleri gazetelerde yayınlanabiliyor. Haberleşme özgürlüğünün en önemli merkezi sanki mübarek yerler. (Bu arada kusura bakmayın aklımdayken yazmam lazım, bizim zamanımızda askerlerin cerideleri, kızların da günlüğü olurdu, devir ve kurumlar değişmiş anlaşılan)
Eee, karargâhlar böylesine yolgeçen hanına dönerse bir gazetecinin, savcının eline geçen istihbarat bilgileri, neden PKK terör örgütünün eline geçmesin? Herhalde onlar da tüm operasyonlara ait bilgileri, Kandil’i ziyaret eden veya Meclis’te bulunan kankaları aracılığıyla önceden alabiliyorlardır. Belki de uzun süredir kayıplarımız bu nedenle akıl almaz boyutlarda, her gün bir iki evladımızı şehit veriyoruz.
Ben başından beri emekli askerlerin darbe yapacağına inanmadım. Bunun en son başarısız örneği 1963 yılında Albay Talat Aydemir tarafından denendi. Ancak bu gidişatın tehlikeli yanı, terörle mücadele eden komutanları, terörist diye gözaltına alıp yargılamaya başlamak. Ama biz bu başarıyı gösterdikten sonra yakında teröristlerle çarpışacak, asker ve subay da bulamayabiliriz. Acaba bu soruşturmaların amacı da bu mu?
Yahut da birinci torba olayı ile gururu zedelenen Türk ordusunun siyasiler karşısında elini kuvvetlendirmek ve yola getirmek için oynanan bir başka oyun olabilir mi? Hani şu BOP veya Ilımlı İslam tezgâhları gibi. Bilemiyorum ama her şey o kadar çirkin ki, artık midem kaldırmıyor.
Mutlaka yakında, “Atatürk’ü seviyorum” demek de suç sayılacak. Gidiş o gidiş. Veya bir gece kalkacağız ki birileri, “Anayasa kaldırılmıştır, hâkimlerin yerini kadılar alacaktır” derse de hiç şaşmayacağım. Yakışır da. Araplara bu kadar özenilen bir ülkede Arapvari bir sisteme geçiş mutlaka ılımlı İslam olacaktır.
İyi de kral kim olacak. Şu anda krallar hep hastalıklı ve veliahtları kim olabilir. Yoksa bir de taht kavgası mı yaşayacağız, halifelik geri gelecek mi?
Tabii bu arada insan haklarına saygılı Avrupa Birliği ve ABD gözaltında daha neyle suçlandığını bilemeden ölen kişiler konusunu da, aynı kedilerin pisliğinin üzerini örtmeleri gibi örteceklerdir. Onlar için ölçü; vatan ve milletini sevmeyeceksin, Türkiye’ye düşman olacaksın, o zaman senden iyisi yok.
Diyarbakırlara kadar giden gözlemcileri ve diplomatları için masum insanların ölmesi bir ölçü olamaz. Ancak teröristleri kollar ve korurlar. Olacak o kadar. Onlar da haklı, rahmetli Futbol Federasyonu Başkanı’na Türk basınının verdiği önem, yaşamını gözaltındayken kaybeden ve neden gözaltına alındığı bilemeden ölen zavallı Kuddusi Okkır’a verilmedi. Keneden insanların öldüğü bir ülkede, susuzluktan Konya ovası çöle dönen bir memlekette aslında normal olmalı.
Yani bizler hala kendi haklarımızı ve bize, insanlığımıza karşı işlenen suçlarda başkalarının çıkıp bizi savunmasını ve bize haksızlığı yapanları cezalandırmasını bekliyorsak vah bize. Yanmışız ki yanmışız... Ha, birilerinin aklından bu tür olaylarla Atatürk’e inananları korkuttukları falan geliyorsa, kendilerine fizikteki etki ve tepki yasasını hatırlatırım. Vallahi kendi adıma söyleyeyim çok korktum canım!..