Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Bizim Dede Korkut'umuz var!

Sevgili okuyucum; Türklüğün değerlerini yaşatmalıyız; çocuklarımıza bu değerleri öğretmeliyiz. Dede Korkut Hikâyeleri bu değerlerin en başında gelir; çünkü Türk Milletinin ortak ürünüdür.

Bu hikâyeler yüzyıllar boyu dilden dile dolaşmış; muhtemelen 14 ve 15. yüzyıllarda kimliği bilinmeyen birisi tarafından yazıya dökülmüş. Bugün, Vatikan ve Dresden'de bulunan yazma nüshalar; "Oğuzların Diliyle Dede Korkut Kitabı" adını taşımaktadır. Söz konusu bu orijinal kitap; "Dede Korkut Kitabı", "Bugünkü Dille Dede Korkut", "Dede Korkut Hikâyeleri" adlarıyla günümüzde de yayımlandı.

Hikâyelerdeki olaylar, yer adlarından anlaşıldığına göre Anadolumuzun Doğu'sunda geçmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizin Dede Korkut Hikâyelerine 'mekân' olması, bu kutlu yurt parçasının Türk kültürüyle ne denli yoğrulmuş olduğunu da kanıtlamaktadır.

Oğuz Türklerinin Müslümanlığa girişinden kısa bir süre sonra Anadolu'daki mücadelelerini anlatan bu hikâyeler, eski Türk destanlarından kalma izler de taşımaktadır. Bu konuda, Nihat Sami Banarlı, "Resimli Türk Edebiyatı Tarihi" adlı eserinde şöyle demektedir: "Hikâyelerin aslı, belki de Oğuz Destanının olaylarıdır. Fakat bu olaylar, zamanla coğrafya değiştirmiş, kahraman değiştirmiş, sonra da vatan coğrafyasının hayatıyla birleşip işlenerek, Anadolu'nun yerli hikâyeleri olmuştur".

Dede Korkut Hikâyelerinde öyle sözler, öyle deyimler vardır ki; sözgelimi; 8. Yüzyıl Türk tarihinin izlerini rahatça bulabiliriz. Bir örnek vermek gerekirse, Göktürkler zamanında dikilen Orhun Bengütaşları'nda "Sağdaki Şadapıt Beyleri, Soldaki Tarkanlar, Buyruk Beyleri..." diye başlayan sözlerin bir benzerini Dede Korkut Hikâyelerinde görebilmekteyiz. Bamsı Beyrek hikâyesinde ise şöyle deniliyor:

"Sağda oturan Sağ Beyler, Solda oturan Sol Beyler, dipte oturan Has Beyler, kutlu olsun devletiniz..." İşte bu benzerlik, Dede Korkut Hikâyelerinin köklü geçmişine pek güzel bir kanıttır.

Güzel Türkçemizin Göktürkler zamanındaki anlatım biçimi Dede Korkut Hikâyelerinde yaşarken; hikâyelerde geçen kimi sözler de günümüzde söylenen türkülerde yaşamaktadır. Sözgelimi; hikâyelerde geçen "Karşu yatan kara dağlar" sözü, bir Tercan türküsünde "Karşu yatan kara dağlar acep bizim dağlar m'ola..." biçiminde yer almıştır.

Diğer yandan Halk Edebiyatımızın bilginlerinden -durağı uçmak olsun- Prof. Dr. Şükrü Elçin'in Siirt'in Beşiri ilçesinden derlediği "Tepegöz" hikâyesi, Dede Korkut'taki "Tepegöz" hikâyesinin hemen hemen aynısıdır.

Yine benim Yozgat/Sorgun'dan -rahmetli anamdan derlediğim- "Bağ Boğrek" hikâyesi, Dede Korkut'taki "Bamsı Beyrek" hikâyesinden izler taşımaktadır. Bu durum bize, Dede Korkut Hikâyelerinin Anadolu insanının belleğinde tüm canlılığıyla yaşadığını da göstermektedir.

Dede Korkut Hikâyelerinin kuşaktan kuşağa bir kültür köprüsü olması yanında, kendisi başlıbaşına bir edebiyat şâheseridir. Bu konuda edebiyat tarihimizin büyük ustası rahmetli Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü şöyle diyor:

"Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut'u da öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar".

Gerçekten, Türkçemiz tüm güzelliğiyle hikâyelerde kendini gösterir. Her cümle Dede Korkut'ta bir şiir gibidir! Mükemmel bir söyleyiş güzelliği yanında, anlatımdaki hüner çok daha çarpıcıdır. Sözgelimi ben, Dede Korkut hikâyelerinin tümünü ülkemizde ilk kez 1987 yılında TRT'de dramatize ederken hiç de zorlanmamışımdır. Çünkü hikâyeler son derece dramatik bir yapıdadır.

Dede Korkut Hikâyelerinde Türk Milletinin damgası vardır. Milletimizin tüm özellikleri her vesileyle işlenmiştir. Konukseverliğimiz, çalışkanlığımız, yurt ve millet sevgimiz, insan sevgimiz, doğa sevgimiz, Tanrı sevgimiz, cesaretimiz, öfkemiz... Kısacası, Türk milletinin bir anlamda kimliği olan erdemlerini hikâyelerde çok açık olarak görmek mümkündür.

Esen kalın efendim.

Yazarın Diğer Yazıları