Bakan Özhaseki: "Şehirlerimizin canına okumuşuz"

Bakan Özhaseki: "Şehirlerimizin canına okumuşuz"

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, belediye başkanlarına 'çiçek, böcek ve sanatla uğraşmamalarını' söylerken "En büyük şehirlerde 100 katlı gökdelen yanında bir baraka, yanında sanayi. Bilinçsizlikle şehirlerimizin canına okumuşuz" dedi.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Manisa’nın Yunusemre ilçesinde Yunusemre Belediyesi, Şehzadeler Belediyesi ve Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Manisa Şubesi tarafından ortaklaşa düzenlenen ‘Kentsel Dönüşüm Çalıştayı’na katıldı. 

Hürriyet'in aktardığına göre burada bir konuşma yapan Özhaseki, “Birçok belediye başkanı dışarıda çiçek böcek, sanat, sanatçı, kültür aktivite ile uğraşıyor, arkadaşlar yapmayın. Eyvallah çiçeğe ihtiyacımız var, sanata ihtiyacımız var, sanatçı da gelsin hepsi başımızın üstünde ama ilk işimiz kentsel dönüşüm” dedi.

'KURDUĞUMUZ ŞEHİRLERE HANGİ MEDENİYET İSMİNİ VERİRİZ BİLMİYORUM'

Odak noktalarının kentsel dönüşüm olduğunu söyleyen Özhaseki, şöyle devam etti:

"Üzerinde yaşadığımız Anadolu dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri. Biri Mezopotamya, diğeri Anadolu. Sonra buralardan dünyanın çeşitli yerlerine gidildi. Anadolu, şehirciliğin başladığı bölge. Bu ülke bir gelgit coğrafyası olduğu için her köşesinde bir iz var. Kurulan her büyük medeniyetten hepsinden bir iz taşıyoruz. Açık hava müzesi gibi adeta. Cennet gibi bir vatanda yaşıyoruz. Bu coğrafyada Selçuklu ve Osmanlı gibi iki büyük medeniyet kurmuşuz. Selçuklu’da da, Osmanlı’da da şehircilik belli bir düzen ve plan doğrultusunda yapılıyordu. Bugüne geldiğimizde kurduğumuz şehirlere baktığımızda bu şehirler için hangi medeniyet ismini veririz bilmiyorum.  Arabesk medeniyeti desek doğrudur. En büyük şehirlerde 100 katlı gökdelen yanında bir baraka, yanında sanayi. Bilinçsizlikle şehirlerimizin canına okumuşuz. 

'CEHALET, BİLGİSİZLİK VE FAKİRLİĞİN GETİRDİĞİ SAĞLIKSIZ ŞEHİRLERE SAHİP OLDUK'

50 ve 60’lı yıllarda büyük bir göç dalgası başlamış büyük şehirlere, 70 ve 80’lerde de devam etmiş. O zamanki belediyeler bunu pek anlayamamışlar ve büyük şehirlerin etrafı ideolojik sebeplerle gecekondularla donanmış. Şehirlere baktığımızda iki şey ön plana çıkıyor; bir sağlıksız şehirlere sahip olduk. Cehalet, bilgisizlik ve fakirliğin getirdiği sağlıksız şehirlere sahip olduk. Sonra kimliksiz şehirlerle sahip olduk. Bizim şehirlerimizde hiçbir şey anlaşılacak gibi değil, biraz sağlıksız biraz kimliksiz şehirlere sahip olduk. Şehirlerin de bir ruhu var. Onlar da insanlar gibi doğar, büyür, bazen yok olurlar. İnsan sabah kalktığında nasıl güne bakımla başlıyorsa şehirlerin de bakıma ihtiyacı var. Şehirlerin geleceği o şehirde yaşayan insanların, temsilcilerinin ufuklarıyla doğru orantılıdır. Yönetici günü kurtaracak planlar yapıyorsa, o şehir de yok oluyor. Şehrin yöneticisi ufuklu ve uyumluysa, bunu derken ki kimseyi kast ederek demiyorum, sadece belediye başkanlarını değil şehrin önde gelen isimlerini kastediyorum. Burada uyum sağlarsa şehir büyür gider. Yok birinin yaptığına diğeri takoz koyuyorsa Allah o şehrin yardımcısı olsun. 300 yıllık tarihi olan bir Amerika’da 300 yıllık şehir planları var. Bizim binlerce yıllık kadim bir tarihimiz var ama şehir planlarımız yok. 

'BU ÜLKENİN ALTI BİRAZ OYNAK'

Bu ülke bin bir güzelliğinin yanı sıra tehlikesi de var. Bu ülkenin altı biraz oynak. Her tarafımız neredeyse deprem bölgesi. Nüfusunun yüzde 71’i birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde yaşıyor. Son can kayıplarımız yüz bine yakın. Bu katlanılır bir durum değil. Mal kayıplarımız milyarlarca. Son Adapazarı depremine gidip yerinde baktığımızda zemin etüdüne hiç dikkat edilmediğini gördük. 3-4 kat yerin dibine batan binalar gördük. Mimar Sinan Süleymaniye Camii'ni inşa ederken önce zemine bakmış. Bakmış ki zeminde su var, onlarca kuyu kazdırarak suyu oralara toplamış ve zemini sertleştirmiş. Toprak sallandığında caminin her yeri eşit şekilde etkilensin diye temelleri her bir tarafa uzatmış. Bunu Mimar Sinan 500 sene önce yapmış."

İlgili Haberler