Aydın Doğan borcunu ödedi
Türk basını onurlu gazetecilik alanında bir önemli neferini daha irticanın ayak oyunlarına kaptırırken, çıkarları adına yayıncılık yapan bir grubun da artık maskesi gizlenemeyecek boyutlarda ortaya çıktı, şeffaflaşan maskesi düştü.
Onurlu gazeteci ve meslektaşım Emin Çölaşan’ın başına gelenleri kastediyorum. Emin, bugüne kadar Türkiye’deki boyalı basında kalan ender namuslu kalemlerden biriydi. Baskı ve tehditlere rağmen geri adım atmadı ve o da çıkar çevrelerinin baskısıyla işini kaybeden azınlıktan, artık çoğunluğa ulaşan bizlerin arasına katıldı.
Ne kadar ilgi çekicidir, adı geçen gazetede Aydın Doğan’ın talimatıyla işine son verildiği söylenen Emin Çölaşan, hakkındaki haberlerin daha önce başka bir çıkar grubu ve yolsuzluk savunucusu kalemin aynı gazetede işe başlamasıyla çakışması. Ne ilgi çekicidir, artık gazeteden çıkıp Doğan Holding’in, propaganda ve çıkar malzemesi haline gelen Hürriyet gazetesinin de bayrağın yanındaki logoyu da çıkarması gerekiyor.
Aslında Emin Çölaşan aynı Bekir Coşkun gibi Ertuğrul Özkök yönetimindeki Aydın Doğan’ın gazetesine yakışmıyordu. Onların şarap markalarını, manken göğüslerini, araba ve futbol maçlarını yayınlamaları gerekir. Emin, gazeteciydi. Rahmetli Uğur Mumcu’dan boşalan yere farklı bir kalem tarzıyla oturmuştu. Emin’in köşe yazılarında, yolsuzluklar ve hırsızlıklar konusunda ihbar vardı. Mumcu da en yakın arkadaşlarının bile hırsızlıklarını yazmaktan kaçınmazdı. İster sağcı ister solcu olun fark etmez, önemli olan hırsızlardan ve haksızlıklardan yana olup olmayacağınızdır.
Ben sevgili meslektaşım onurlu gazeteci Çölaşan’ın kendi gazetem “Habergazete”de yazılarına yer vermekten onur ve gurur duyarım. Eminim onu susturmak isteyen kişilerle mücadele eden sayıları az olan bizim gibi gazeteciler arasında yer alması bizleri onurlandırır.
Televizyonlarda Tuncay Özkan’ın “Türkiye’de demokrasi ile sermayenin kavgası var” tanımlamasına ben de gönülden katılıyorum. Hani özgürlüklere, farklı seslere saygılı ve radikal dinci olmadığını ileri süren bir iktidarın uygulaması. Aynı 1955 seçimleri sonrasında Menderes hükümetinin girdiği tutum ve davranış yaşanıyor.
Türkiye’de öylesine açıklar veren sermaye, kuyruğundan yakalanmıştır ki kimseye kafa tutacak durumda değildir. Türkiye, tarihinin en büyük yolsuzluklarını yaşamaktadır. Yolsuzlukları yok etmek vaadiyle işbaşına gelen, Anayasayı yok etme hedefi ile siyasete girip de o Anayasayı basamak yaparak yükselip Çankaya’ya çıkmayı normal gören bir siyasi anlayışı, hâlâ Türk halkının anlayamaması ise beni çıldırtıyor.
AKP’ye oy veren yüzde 47, aynı zamanda şu sıralar çağ dışı susuzluk ve elektrik kısıntıları ve kapıdaki ekonomik krize hazırlanıyor. AKP susuzluk sorununda halkın değil de Melih Gökçek’in yanında olduğu gibi, bu kapıdaki sıkıntılarda da kendisine bir poşet pirinç için oy veren halkın yanında değil, partilerine çuvalla rüşvet veren sermayenin yanında olacaktır.
Evet, kardeşim Emin şu anda sana karşı yapılan bu girişim ne bir ilk ne de son olacaktır.