Aslını unutan taklit Türkiye
Bugün ekonomi konusunda yazmayacağım, olanlar ortada. Bir süredir Türkiye’deyim. Uzun aralarla insanın burayı ziyaret etmesi arada gerçekleşen farklılıkları daha net algılamasına neden oluyor.
Şimdi yazacaklarım belki okuyanlarımı incitecek veya acıtacak ama inanın katkısız gerçekleri dille getiriyorum. Öncelikle ekonomik açıdan kim ne derse desin, Türkiye artık dünyanın en pahalı ülkesi. Daha önce yiyecek açısından burada daha az para harcardık, ama şu anda ABD düzeyine gelmişiz. Hem de asgari ücreti onlarınkinin dörtte biriyken. ABD’de asgari saat ücreti 5.85 dolar, yani saati 8 lira bu da haftada 40 saatten ayda 160 saat ve sonuçta vergisiz 1080 lira demektir. Şimdi bu Amerikalı etin iyisini siz 20 liradan yerken, o 10 liradan, dana kıymayı 7 liradan alabiliyorsa varın gerisini siz hesaplayın.
Gelelim memleketin taklit bir yapıya dönüşümüne. Eşimle birlikte birçok alışveriş merkezine gittik. Mağazalar büyük, dıştan görünüşü modern ama yalnızca Amerikan taklidi. İçindeki mal çeşidinin azlığı ve uydurukluğu, tezgâhtarların bıkık, işini kerhen yapışları inanılmaz boyutlarda. Müşteri sanki onlar için bir angarya.
Cep telefonları ve onların servisleri. Bila kör cahil. ABD’den bir telefon getirmiştim. Telefon Türkiye sınırına girene kadar Turkcell sim kartı ile çalışıyordu. Türkiye’ye girdik sustu. Dediler kaydettirmeniz lazım. Hem Turkcell’e hem de Türk Telekom’a kaydını yaptırdım, çalışmadı. Turkcell teknik servisi yardımcı olamadı, daha doğrusu sorunun ne olduğunu anlayamadı. Teknik tamirciler telefonun bozuk olmadığını, ancak Turkcell operatörlerinin telefonla diyalog kuramadığını söyledi.
Yollar bir rezalet. Otobanlar, ekspres yollar yapılmış ama trafik yürümüyor. Allah sizi köprülere düşürmesin. Tam bir yüzyılımızın tekno işkencesi. Bir gidiş bir geliş iki şeritli yolların iki kenarına da arabalar park yaptığı için sokaklarda trafik yürümüyor. Bir ekspres yol hemen hemen her sokağa çıkış verdiği için trafik şişiyor. Elektrikli araçlara vergi indirimi ve ithal kolaylığı getirilmiyor. Çevreci İstanbul Belediyesi’nin yeşile boyalı otobüslerinin egzozları simsiyah duman püskürüyor.
Her taraf kafe, lokanta, kebabçı ve restoran. Memleket artık Türkiye değil Arap ülkesi. Nerede o güzelim Türk yemekleri, damak tadı. Lokantalar içinde müşteri yok. Kazara girerseniz günün masrafını sizden çıkarmaya yeminli personel. Önünüze gelen hesapla yurtdışında üç öğün yemek yersiniz. Bir bardak çay en az bir lira. Televizyonlarda sunucular ayakta veya oturarak, bir ekranda dört beş muhabire bağlanarak haber sunuyor. Haber dramsa altına bir gıygıylı müzik seç seç al. Onlar da Amerikan ve Batı televizyonlarını taklit ediyor. Ama onlarda müzik yok ve her haber konusu en fazla iki dakika.
Herkesin giyiminde bir marka merakı. Ama o markalara doğal olarak parası yetmeyenlerin üstünde taklit pazar markaları. Evine ekmek götüremeyen kişinin cebinde yabancı sigara. Dünyanın en kaliteli tütünü, Türk tütününden üretilen Türk sigaraları artık satmıyor. Herkesin elinde günün en son model telefonu. Duyduğum kadarıyla da bu telefonlar her yıl yenilenip değiştiriliyormuş. Telefonla sigara bir tür sınıf kalitesi ve düzeyini gösteriyormuş.
Başbakanımız aynı Amerikan başkanı. Etrafında Bush’u korumakla görevli gizli ajanların (secret service) yerini bizim polisler almış. Onlarda da kara gözlükler, aynı renk ama sivil takım elbiseler. Tek fark bizimkiler çocuklara Erdoğan’ın harçlığını ve oyuncaklarını dağıtıyor.
Hükümetin ekonomik bakanı kara paranın aklanması için kaynak ve soru sormayacağız açıklaması yapıyor. Esrar mafyasına, öteki mafyaya getirin parayı alın makbuzu diyebiliyor.
Özetle Türkiye bugüne kadar gördüğüm kadarıyla aslını kaybetmiş kötü bir taklit haline gelmiş bir ülke. Zaten her zaman taklitler taklit olarak sırıtır. Aslına dönmeyen taklit ettiklerinin elinde oyuncak olur.