Amerikan çadır tiyatrosu Ankara'da
Evet geliyorlar. Gelecekleri varsa görecekleri de vardır diyemiyorum. Onlar yerine bizler günümüzü görmüş durumdayız. Galip katil sürüsünün öncüleri, İmralı’daki bebek katilinin talimatı ve siyasi iktidarın izniyle geliyor. Siyasi uzantıları olan DTP’liler tarafından galip bir ordu gibi anla şanla karşılanıyorlar. Onların kendi yandaşlarını böyle karşılamalarından daha doğal bir şey yok. Doğal olmayan, yanlış olan, bizlerin tutumu, bizlerin davranışı, bizlerin gaflet uykusu.
Erdoğan ve şürekâsı bu ülkeyi parçalara ayırırken, Atatürk’ün devrimleri ve izlerini planlı bir şekilde basamak basamak silerken, ordusunu devşirirken, muhalefeti toplayıp çetecilikle suçlarken, bizler sessiz kaldık. Bizler gerekli tepkiyi göstermedik. Yarın paramparça hale getirilen işgal altındaki bu topraklar üzerinde yaşarken de gene goygoyculuk yapacak, hangi takım kimi transfer etmiş, hangi manken kimle, hangi dizide ne olmuş diye gene oturduğumuz yerden mangalda kül bırakmayacağız.
Memur ve işçiler, kendisini süründürenlerin milyonlarca, milyarlarca dolarlık rantları yutması karşısında uyanmalıdır. Geleceği olmayan bir eğitimi alan öğrenciler uyanmalıdır. Devlete verdiği emekler, yutulan emekliler hak ettikleri paraların iktidar yandaşlarına ihale edilmesi karşısında uyanmalıdır. Şehitlerinin kanı kurumadan çocuklarımızın katillerine bando mızıkalı karşılama törenleri düzenleyenleri izleyen askerim de uyanmalıdır.
Türkiye’de bugün oynanan komedi şeklindeki senaryo, 1970’li yıllarda yazıldı 1980 yılında sahneye kondu. 12 Eylül ile başlayan ve ortaya çıkardığı sonuçları ile bugüne bizi taşıyan gelişmelerin sorumlusu veya sorumluları da önce Marmaris’te ressamlığa soyundu daha sonra Bodrum’a geçti sıhhati bozulunca da Ankara’da ikamet etmeye başladı...
Son günlerde İsrail ile oynanan siyasi oyunlar, en basit haliyle İsrail’in de başrolü paylaştığı siyasi bir yutturmacadan başka bir şey değil. Aynı “one minutes” meselesinde olduğu gibi. Aynı Ermeni, Kürt açılımlarında olduğu gibi, ekonomik krizlerin katkısı ile erozyona uğrayan Erdoğan hükümetine destek amacıyla hazırlanan bir oyundan başka bir şey değil. Halkı yeni bir erken seçime götürmek için zemin hazırlanıyor.
İşin acısı da yazılımı aynı olan bu senaryolar, aktörleri değiştirilip tekrar tekrar yıllardır sahneye koyuluyor. Her halde onlar da anladı, bizim ne denli karakter erozyonuna uğradığımızı ve zekâ açısından hangi düzeyde bulunduğumuzu.
Madem Tayyip bey İsrail’in Filistin olaylarına bu kadar tepkiliydi, neden New York’ta koştura koştura Musevi lobisini görmeye gitti? ABD’ye 29 Ekim ziyareti sırasında da görün bakalım kimlerle konuşacak İsrail aleyhtarı Tayyip Erdoğan. Madem Tayyip bey Avrupa Birliği’ne girmeye bu kadar hevesliydi, neden Suriye gibi Batı dünyası tarafından hiç sevilmeyen ve güvenilmeyen bir Arap ülkesine sınırları açıp vize uygulamasını kaldırdı?
Şu anda sahnelenen oyun aslında ABD ve AB’nin yaklaşık 40 yıl önce hazırladığı ve Türkiye’nin parçalanmasını amaçlayan bir planın ayrıntıları. Kusura bakmayın ama ben, ülkemin bütünlüğüne ve bayrağına göz dikenlere ne kardeşim derim ne de onları anlayışla karşılarım. Aynı şekilde Türk toprakları üzerinde gözü olan Ermeniler açısından da ne Hrant’ım, ne de Ermeni.
Türkiye, geldiği bu noktadan ancak bir istiklal savaşı ile kurtarılabilir. Bu çağda böyle savaş olur mu demeyin. İşte Venezüela, işte Afganistan, işte İran, işte öteki ülkeler. Başka hiçbir çözüm Türkiye için geçerli değildir. Gün İstiklal ve Kurtuluş savaşı günüdür.