Amerika'dan Türkiye nasıl görünüyor?
Her Türkiye’ye gelişimde ABD’den geldiğimi bilen arkadaş, eş ve dost sürekli şu soruyu sorar: “Türkiye oradan nasıl görünüyor”. Ne diyeyim kötü desem adam “yumurta kabuğundan çıkmış kabuğunu beğenmemiş” derler. Yok, onları memnun etmek için yalan söylesem, muhteşem görünüyor desem bu kez ben kendime duyduğum saygıyı kaybederim.
Ama size bazı gördüğüm şeyleri aktarayım, buyurun siz karar verin, dışardan Türkiye nasıl görünüyor. Size yurtdışında yaşayan Türklere yapılan televizyon yayınlarından başlayarak söze başlayayım. Biz uydu üzerinden Türkiye’den yapılan yayınları izleyebiliyoruz. Ancak bizim alabildiğimiz yayınlar Türkiye’deki Avrupa’ya yapılan yayınlar. Bu yayınlarda reklâm bantları ekranın tam ortasında yer alıyor.
Burada yapılan reklâmları görseniz biz Türklerin yurtdışında ne kadar başarılı olduğumuzu anlarsınız. Reklâmlarda yurtdışında ne kadar bakkal varsa sucuk, salam, peynir ile lokanta reklâmı. Bu televizyonları izleyen bir yabancı bizim için gırtlağı dışında dünya umurunda değil der. Reklâmların bir başka kısmı ise nereden ne kadar borç alınabileceği üzerine. Tam bir Türkiye aynası.
Yurtdışında yaşayan Türkler için seyredilen haber bültenleri de ayrı bir üzüntü kaynağı. İktidara muhafazakâr değerleri korumak için geldiği söylenen bir parti iktidarında ülkede herşey çivisinden çıktı. Avrupa Birliği’ne neden bizi almıyorlar diye hayıflanılırken bir yandan anasını öldüren çocuklar, çocuğunu öldüren analar ve en vahşiyane cinayetler tüm bunların üstüne bir de trafik cinayetleri. İnanın bu anlattıklarım en az PKK’lı teröristlerin yarattığı korkudan çok daha fazla. İşte bu nedenle PKK ne trafik ne de töre cinayetlerinin önüne geçebilir. Ve bu nedenle de kimseyi korkutamaz, boşuna çaba.
Siyaset ise bir başka üzüntü kaynağı. Ne kadar yolsuzluğa bulaşmış kişi varsa Türk siyasetinin içinde; bunların bir kısmı dokunulmazlık zırhına sığınmış, en tepeden en aşağı kadar çok sayıda kişi hakkında iddialar, ithamlar var. Mahkemeye gitmemek için de her türlü yolu deniyorlar. Muhalefetin dokunulmazlıkları kaldıralım çağrılarına kulaklarını tıkayan iktidar partisinin başındaki, hâlâ kendisini sembollerle ak dedirtmeye çalışıyor.
Halkın sözcüsü, halkın hakkını koruması gereken medya ise tam tersine patronların çıkarları için mücadele ediyor. Dram ve acı haber verilirken görüntü altına döşenen gıygıylı müzikle sanki görüntünün etkisini artırmaya çalışıyorlar gibi. Türk basını tarihinin en kötü muhabir ve editör kadrosu ile çalışıyor. Magazin haberler ciddi haberleriyle arasında ne ciddi ne magazin anlamak mümkün değil, her türlü kavram birbirine karışmış.
Bu yaşadığım ülkede de spor önemli. Ama hiçbir zaman haber bültenlerinin birinci haberi olmaz. Hele hele hasta Amerikalılar bile transfer edilen oyuncular için havaalanları önünde gösteri ve tezahürat yapmaz. Bu herhalde geri kalmış ülkelerde olabilen bir şey.
Amerikalılar devlete ödedikleri verginin her kuruşunun hesabını sorar. Adam sen de demez. Bizde ise hırsızlık, yolsuzluk artık bir marifet. Amerikalı vergi kaçıramaz ama verdiği verginin nasıl harcandığını iyi takip eder. Milletvekiline, senatörüne mektup yazarak karşı oldukları konuları dile getirir. Bu seçmenden gelen mektuplar zaman zaman Amerikalı politikacıların parti çizgisinden ayrılıp seçmenlerinin tercihi yönünde oy kullanmasına neden olur. Bizdeki gibi Başbakan talimat verdi, öyle oy kullanalım diye bir mantık yok ve bu mantığı da Amerikalılara anlatamazsınız.
Amerikalı, ayağını yorganına göre uzatır. Öyle size özel bize mahsus palavralarını yemez. Ben her gelişimde Türkiye’nin ne kadar pahalı olduğunu görür şaşarım. Oysa bizim iş adamları çuvalla para kazandıkları için olsa gerek Amerika pahalı demezler mi? Nasılsa, benzin ABD’deki fiyatın dört katı, giyecek, yiyecek, içecek deseniz başka bir yürek yakan düzeyde. Onlar Türk Lirası olarak değerlendiriyor galiba. Unuttukları en önemli şey, burada asgari ücretin saatte 6 dolar olması. Bu da yaklaşık 10 lira gibi. Günde 80 TL. Haftada 400 ve ayda 1600 TL. Yanlış anlamayın, bu asgari ücret.
Burada inşaattaki eski tabirle bir amelenin de yani işçinin de altında arabası var. Akşam evine gitmeden önce bir bara girip iki tek atabilecek kadar cebinde para olabilir. Liselerin otoparkları, şu anda Türkiye yollarında dolaşan araçlardan daha genç otomobillerle dolu. Gençler 16,5 yaşında araba kullanabiliyor. 21 yaşından küçüklere alkol, 18 yaşından küçüklere ise sigara satılmaz. Oysa bizim yazlığın bulunduğu yerdeki barlarda ve sokaklarda 15 yaşındaki çocukların ellerinde rakı veya bira bardağı görüyorum.
Evet, siz bu anlattıklarıma kendiniz karar verin. Elinde son model telefon taşımakla veya son model otomobile binmekle ne kadar uygar olabiliyor insanoğlu. Siz karar verin, buradan Türkiye nasıl görünüyormuş.