Aman barış süreci bozulmasın!
Sevgili okuyucum; tarihteki olaylar -çoğu zaman- günümüze ışık tutar. Yakın tarihte yaşanmış öyle olaylar vardır ki; günümüz olaylarıyla benzerlik gösterir. Söz gelimi 1909 yılında Adana'daki Ermenilerin isyanı gibi... (İliştiri: Kafkasya'daki Ermenilerin bir kısmı Bizanslılarca 11. yüzyıl başlarında -ihanetleri sonucu- Adana'nın dağlık kesimine tehcir-göç ettirilmişti.) Meşrutiyetin ilanıyla devlet, özellikle Hıristiyan yurttaşlara yoğun ilgi gösteriyordu. Bu ilgiden şımaran Ermeniler, Türkleri Adana'dan kovmaya çalıştılar; fırsat buldukça da Türkleri katlettiler. Hükümet ise 'Barış süreci' bozulmasın diye, Ermenilerin katliamlarına, silahlanmalarına (günümüzde yaşadığımız gibi) adeta seyirci kaldı... Devletin o günlerde özellikle -Türk milletini ötelemek pahasına- Ermeni yurttaşları memnun etmek için gösterdiği gayret, ibret vericidir. Öyle ki, Hükümet tarafından Adana Valiliğine gönderilen -Gazeteci Hasan Cemal'in dedesi- Cemal Paşa, olaylar sonunda bir Ermeni'nin idamına karşılık -çözüm süreci zarar görmesi diye- 46 Müslüman'ı idam etti! İşte bu önemli olayı, Sayın Prof. Dr. Kemal Çiçek, 05 Nisan 2015 tarihinde www.altayli.net sitesinde "1909 Adana olayları ve barış süreci için dersler" başlıklı yazısında, pek güzel anlatıyor... Şimdi sizlere Sayın Çiçek'in yazısından çok kısa bölümler sunuyorum.
"(...)1909 yılının 14 Nisan günü Adana'da çıkan olaylar binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanmıştı. İstanbul'da 31 Mart (yeni takvimle 13 Nisan) olaylarının patlak vermesinden bir gün sonra Adana'da Türkler ve Ermeniler birbirlerini katletmeye başlamıştı. Olaylar İstanbul'da duyulduğunda kıyamet koptu. Osmanlı Meclisi fena karıştı. Ermeni politikacılar, Meşrutiyet ile başlayan barış ve hoşgörü sürecinin sona erdiğini iddia ettiler. Osmanlı hükümetini de en çok korkutan barış sürecinin kalıcı olarak bozulmasıydı."
"(...)Anlatılanlara göre Ermeniler askeri üniforma giyerek her yerde gösteri yapıyor; "Yaşasın Ermenistan" diye bağırıyordu. Müslümanlar'ın evlerine mavzer ve martin kurşunu yağdırıyordu. Öldürdükleri Türkler'in başlarını keserek, martinlerin uçlarına takıp "Muhammed'inizi çağırın" diye meydan okuyordu. "Sultan Hamid adında padişahımız yoktur. Buralar bizimdir. Şam'a gidiniz" diye bağırıyordu."
"(...) Meşrutiyet ilan edilmiş ama silahlar gömülmemişti. İngiliz konsolosunun raporlarına göre Meşrutiyet'in ilanından Adana'da kimse memnun olmamıştı. Türkler artık Hıristiyanlar'la eşit olmayı kabul edemiyordu. Ermeniler bağımsız olmalarının önünde engel kalmadığına inanmıştı. Rumlar, "eskiden daha iyiydik" diye anayasaya itimat etmiyordu. Silah taşımanın serbest bırakılması yüzünden ahali, çoluk çocuğa kadar silahlanmıştı. Piskopos Muşeğ Ermenilere "ceketini sat, silah al" telkininde bulunmuştu. Ortam gergindi. Silahlar çoktan çekilmişti."
"(...) Cemal Bey göreve başlar başlamaz aradaki düşmanlıkları ortadan kaldırmak için harekete geçti. Sık sık Türk ve Ermeni ileri gelenlerini toplantılara çağırdı. Yıkılan ev, dükkân, kilise ve camileri tamir ettireceğine söz verdi. İstanbul'dan gelen paralarla kısa zamanda şehri imar etti. Ermeni yetimler için bir yetimhane yaptırdı. Olaylara karıştığı iddiasıyla yüzlerce kişiyi tutuklattı. İdam cezasına çarptırılan 40 ve cezası onaylanan 29 Ermeni'yi astırmayıp; kendi ifadesiyle 46 Türk'e karşılık 1 Ermeni'yi astı!"
"(...) Adana olayları sırasında siyaset adaleti esir almıştı. Geçen asrın başlarında Adana'da yaşanan olaylar sonrasında yapılan soruşturmalar, yargılamalar ve siyasi dengelerin korunması uğruna hükümetin yaptığı icraat, bugünlerde barış süreci etrafında yaşanan tartışmalara ışık tutacak niteliktedir. Ermenileri hoşnut etmek ve Meşrutiyet'e bağlılıklarını sürdürmek için mahkemelere yapılan baskılar ibretliktir ve tarihten alınacak dersler olduğunu düşündürmektedir."
Sevgili okuyucum, bu metnin tümünü sitenin şu adresinden okuyabilirsiniz: http://www.altayli.net/1909-adana-olaylari-ve-baris-sureci-icin-dersler.html
Esen kalın efendim.