Alışırlar, Bilgin ile Çandar'a da alışırlar

Başbakan konuştukça gizli kapılar ardında Türkiye’nin başına örülmesi planlanan çoraplar da ortaya çıkıyor. Erdoğan bu arada sağ gösterip sol vuruyor ve bizim araştırmacı soruşturmacı ve onurlu haysiyetli meslektaşlarımız da üstü örtülmek istenen gerçek konuların değil de tam tersine, yemlik olarak atılan konulara atlıyor. Bu durumun aynısını ne yazık ki muhalefet partilerinde de görmek mümkün.
Son olarak Erdoğan İspanya’da iki açıklama yaptı. Birincisi PKK’ya siyasi çözümdü, ikincisi de türban. Aslında türban siyasi çözümü örtmek için atılan yemlik haberdi. Bu siyasi çözüm Erdoğan’ın 5 Kasım’da Beyaz Saray’da aldığı talimat içinde vardı. O da İspanya’dan zemin yoklamak için bu konuyu ortaya attı ama kimse bu konuyu irdeleme gereği bile duymadı. Erdoğan bu kez belki bir sivri akıllının aklına gelir hesabı türban konusunu ortaya attı ve onunla oynuyor herkes.
Ekonomi konusunda da dünyada yer yerinden oynarken, bizimkiler Ankara’da seslerini bile çıkarmadan sürekli zam yapmakla yetiniyorlar. İran gazı hâlâ açmadı. Eh Allah kabul etsin diyelim ne denir. Turgut Özal’ın bir zamanlar söylediği, “alışırlar, alışırlar” deyip de bizim halkın alıştığı gibi. Şimdi de Erdoğan, hocası ve aynısını taklit ettiği Özal gibi Türk halkını önceden kabul etmesi mümkün olmayan birçok konuya alıştırdığı gibi, o da Türk halkını siyasi çözüm ve türban konularına da alıştırıyorlar, birçok konuya da daha önce alıştırdıkları türden
Son günlerde Dinç Bilgin’in gazetelerde çıkan açıklamaları ve ardından da Barlas, Çandar gibi kişilerin açıklamaları. Şimdi ben bu dönemde Sabah gazetesinde çalışıyordum ama yurt dışında yani Washington’daydım. Bu olayların bazılarına ben de tanığım. Madem herkes eteğindeki taşı döküyor. Bakın ben de sizlere konuyla ilgili bazı olayları aktarayım. Bir yaz, tarihini vermeyeceğim, yaz tatili için İstanbul’dayım ve Dinç Bey köşkünde bir akşam yemeği veriyormuş beni de çağırdı. Sofrada Dinç Bey’in oğlu Önay, Zafer Mutlu ve bir konuk aile daha vardı. Derken birileri gece Dinç Bey’e telefon etti ve Bilgin ile Zafer Mutlu içeri salona gittiler bu arada ellerinde şoförler gazetelerin taşra meyhane baskılarını da getirmişti.
Fısıldaşmalarından, Mehmet Barlas’ın Hürriyet gazetesinde Dinç Bilgin için yazdığı, Rumlukla ilişkisi konusunun onları sinirlendirdiğini anladım. Ama aradan daha birkaç ay geçmeden gördüm ki Dinç Bilgin’in ailesine hakaret eden Mehmet Barlas, Sabah gazetesine transfer edilmiş. Bu transferi de askerler yapmamıştı, ne diyebilirim ki.
İkinci konu Cengiz Çandar ile ilgili. Gene tarihini vermeyeceğim ama Cengiz Çandar’ın Sabah’ta çalıştığı yıllar. Ben de gazetenin Washington temsilcisiyim. Cengiz anlaşılmaz bir şekilde Washington’a geldi. Daha sonra bir Amerikalı diplomat, Cengiz Çandar’ın ABD Dışişlerinin Türkiye ilgili gizli bir toplantısına katılıp ülkesini şikâyet ettiğini söyledi. Önce inanmak istemedim. Ancak bana durumu aktaran kişi, oturum konusunda öylesine ayrıntılı not tutmuştu ki bunları bana anlatan kişinin uydurmasına imkân yoktu.
İkinci Cengiz vakası ise, birden bire Washington’a gelen Cengiz Çandar’ın, kendisini birilerinin öldürmesinden korktuğu için Washington’a geldiğini söyleyerek, rahmetli Turan Yavuz’un evine postunu sermesi. Turan, Milliyet gazetesinin Washington temsilcisi idi ve zavallı iyi bir ev sahipliği için elinden geleni yaptı.
Sonra. Evet, sonra o Cengiz Çandar İstanbul’a dönünce Zafer Mutlu’nun talimatı ile Turan Yavuz’la dertleşme faslı altında o yıllarda iki gazete arasında rekabet konusu olan ansiklopedi olayında konuşturup teybe kaydetti ve daha sonra da bunu kendi imzası ile yarım sayfa Sabah gazetesinden yayınladı. Bu olay sonrası bir çok kişi Hasan Cemal de dâhil, Cengiz Çandar ile konuşmadı. Sizlere, başka karakter örneği vermeme gerek var mı? Evet alıştılar, Cengiz Çandar’a, Dinç Bilgin’e ve Mehmet Barlas’a da alıştılar. Bizler de, Erdoğan’a, Abdullah Gül ve taifesine ve kimbilir daha ne harikalara alışacağız, göreceksiniz.

Yazarın Diğer Yazıları