23 Nisan ve “Milli Egemenlik”

Ülkemiz “kritik” bir dönemden geçerken, artık daha da “serinkanlı düşünce ve duruş’’un tam zamanı yaşanıyor. Özellikle, her kuruluşun, her örgütün ve her bireyin, sürecin yürürlükteki anayasaya göre cereyan etmesine özen göstermesi ” temel “ kural görünüyor.
Yüce Türk milleti kendini temsil edecek Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini seçmeye hazırlanırken, yaşanan bütün çalkantıları, demokrasinin bir ” icabı “ veya ” cilvesi “ olarak kabullenmemiz gerekiyor.
Zaten 23 Nisan ruhu, bunun altını adeta çiziyor.
23 Nisan ruhu, milli hakimiyetimizi istiyor ve emrediyor.
23 Nisan ruhu, teslimiyeti de ” kesinlikle “ reddediyor 23 Nisan ruhu, milletin hakimiyetini, hem de ” Kayıtsız ve şartsız “ öne koyuyor.
23 Nisan’ı ” coşku “ ile kutlamak gerekiyor.
Ne var ki, vatanımızın bölünmez bütünlüğüne dil uzatıldığı, ulusumuzun egemenlik haklarına el atıldığı bir ortamda ” coşku “dan bahsetmek ” yalın “ geliyor.
Oysa, bu millet hakimiyetini korumak için kaç yıldır direniyor.
Bu millet, yediden yetmişe kadar bağımsızlığını korumak için ” ant “ içmiş bulunuyor.
Anadolu’nun bağrından kopan bu ruh, hiçbir zaman ” egemenlik “ haklarının kimsenin, hatta ne ABD’nin, ne de AB’nin isteklerine, izanına, insafına, hoş görüsüne bırakacak ” karakter “ taşımıyor. Gerçekten de çok ” kritik “ günlerden geçiliyor.
Bir yandan, seçimin yıpratabileceği, yorabileceği iç politika arenası, diğer yandan dış dayatmalar, hükmünü ” insafsızca “ icra ediyor.
23 Nisan’ı ve ruhunu oturup düşünmenin tam zamanı yaşanıyor. Elbette 91 yılın ” kolay “ veya ” boşuna “ geçmiş sayılmaması gerekiyor.
Ancak nereden bakılırsa bakılsın, yarının büyüklerine karşı görevlerimiz bulunuyor.
Her şeyden önce, tam ” bağımsız “ bir vatan bırakmanın yanı sıra, ” huzur “ ve ” refah “a giden yolları da ardına kadar aralamamız icap ediyor.
Bağımsızlığı sonuna dek korumak ise, zaten ” tartışılmayacak “ kadar ” kutsal “ değer taşıyor.

Cumhurbaşkanı veya Başbakan’ın uçağına binmek!

Özellikle ” muhalif “ diye adlandırılan medya mensuplarının, bu konudaki eleştirilerinin zaman zaman ” feryat “ haline dönüşmesi veya ” vurucu malzeme “ olarak kullanılması, çoğu meslektaşlarımız tarafından bile yadırganıyor. Gerçi başbakan veya cumhurbaşkanının uçaklarına ” davet “ edilen medya mensuplarının, çoğu kez, yazılarının, yorumlarının görüş ve davranışlarının etkili olduğu anlaşılıyor.
Hatta, bazı gazetecilerin, ki bunların bir kısmı ” üst düzey “ yönetici makamında olmasına rağmen, ” yalaka “ sıfatını takınacak kadar davranış sergiledikleri de biliniyor.
Ne var ki, uçağa binilip binilmemesinin ” bireysel “ olarak değil, ” kurumsal “ bir düzenleme ile gerçekleşmesi de önde gelen talepler arasında yer alıyor.
Geçen daha doğrusu ” yeni dönem “de, gerek başbakanın, gerek cumhurbaşkanının gazetecilerin isim veya görüşlerine göre değil, önceden belirlenen kriterlerin göz önüne alınarak davet edilmesi kuralının ihdas edilebilmesi, eleştirileri kendiliğinden kaldıracak dengeyi taşıyor.
Bu arada 10. Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’in 7 yıl boyunca, uçağına hiç gazeteci davet etmediğini veya az sayıda belirli, görevli medya mensuplarıyla geziyi gerçekleştirdikleri de hatırlanıyor.
Yeri gelmişken, bu tür üst düzey protokol gezilerine, yazarlardan ziyade muhabirlerin katılması, gazetecilik ilkesi bakımından daha önemli bulunuyor. Üstelik bir başbakanın, bir cumhurbaşkanının veya bir liderin uçağına binmek, onun düdüğünü çalmak anlamına da gelmiyor.
Yani, siyasiler veya liderler, eskilerin deyimiyle ” refakatlerine “ aldıkları gazetecilerden, kesinlikle lehlerinde haber, yazı ve yorum beklememe ilkesinin artık Türkiye’de de yerleşmesi gerekiyor.
Hatta her ziyarette bir-iki ” muhalif “ gazetecinin davet edilmesi hem ” taraflılık “ ilkesine hem de politik havaya ” denge “ unsuru getirebiliyor. Seçim sonrası dönemde, uçakların kapısı, sadece ” sempatizan “ veya özel olarak ” seçilmiş “ gazetecilere açılmaması bekleniyor ve dileniyor.

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ

Çanakkale Minyatürleri
Çanakkale kara savaşlarının 96. yıl dönümün dolayısıyla, Oğuz Tolga’nın düzenlediği serginin büyük beğeni ve övgü kazandığını, bu arada, Osmanlı Türk minyatür sanatının Çanakkale Savaşlarına uygulanmış şeklinin saf örneklerinin insanı, o günlerin acı ama gururlu anılarına taşıdığını...

Banu Kazanç’ın yeni diyet kitabı...
Ünlü beslenme ve diyet uzmanı Banu Kazanç’ın yeni hazırladığı kitabı, hafta içinde evinde verdiği mini bir davette çok sayıda dost ve arkadaşlarına tanıttığını, bu yararlı ve renkli sunuştan en çok, kilo vermekte artık çok kararlı olan bendenizin ilgi duyduğunu...

Basın Konseyi Üyeler Kurulu
Basın Konseyi’nin 24.Üyeler Kurulunun 30 Nisan Cumartesi sabahı Bahçeşehir Üniversitesi’de Türkan Şoray Konferans Salonu’nda toplanacağını ve Ankara Barosu Başkanı Prof.Dr. Metin Feyzioğlu’nun ” Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü “ konulu konuşma yapacağını...

Yazarın Diğer Yazıları