21 Mayıs 1963

Bundan tam 46 yıl önce yaşadıklarım, bugünün Türkiye’sinde yaşananlarla doğrudan ilgili. Bana ne senin geçmişinden deme sevgili okurum, ibretle oku. O olay, genç bir adamın gelecekle ilgili plan ve hazırlıklarının değişmesine neden olan bir geceydi. 21 Mayıs 1963. O sene ben bir Harbiye öğrencisiydim.
1956 yılında ortaokulu bitirip babamdan habersiz ve izinsiz Kuleli Askeri Lisesi sınavlarına girmiştim. Sınavı kazandığımı bildiren ve belirli bir tarihte okula kefil ve taahhütname ile teslim olmamı isteyen yazı gelince, kara kara düşünmeye başlamıştım. Kendisi de bir subay olan babam, benim asker olmamı istememişti. İlkokulu beş ayrı okulda, ortaokulu üç ayrı okulda okumuştum.
Kuleli Askeri Lisesi’nden gelen yazıyı keyifli olduğu bir akşam kucağına bırakmıştım. Babam yazıyı okuduktan sonra suratıma bakmakla yetinmişti. Daha sonra okula birlikte gidip bana kefil olmuş, sonra öğrenciliğim boyunca okula bir kez olsun uğramamıştı. Mahalledeki tüm gençlerin askerlik işlerine yardımcı olan babam, benim için okula, 21 Mayıs olayları yüzünden tutuklandığımızda avukata ihtiyacım olup olmadığını sormak için gelmişti.
1958 yılında Kuleli Askeri Lisesi ile başlayan askerlik macerama çok severek başlamıştım. Kara Harp Okulu’nda bir gece uykudan uyandırılarak başlayan beklenmedik sonda hayatım değişmiş, 3 ay yargılanıp sonunda süresiz izinli olarak evlerimize gönderilmiştik. 1459 genç daha sonra askerlik şubelerine çağrılıp hukukla uyuşmayan kararla okuldan çıkarıldıkları tebliğ edilmişti.
Daha önce Kara Harp Okulu komutanı olan Talat Aydemir, emekli olduktan sonra 20’yi 21 Mayıs’a bağlayan gece, okul nöbetçi subaylarının işbirliği ile öğrenciyi kaldırarak bir darbe girişiminde bulunmuştu. Talat Aydemir, öğrencileri tarafından sevilen bir komutandı. 22 Şubat 1962’de bir önceki darbe girişimi nedeniyle emekliye sevk edilmiş, öğrenciler ve olaya katılan subaylar af edilmiş, tutuklanmamıştı.
Ancak onun, yani bir emekli subayın adının Ankara’da radyo evinden adaşım teğmen Savaş Kilimci tarafından anons edilmesi sonrası silahlı kuvvetler, bir emekli askerin ardından gelmeyi reddetmişti. Evet, Türk askeri ilk kez bir emekli subayın ardına takılmayı reddetmişti. Ama bu daha önce İstiklal Savaşı sırasında padişah tarafından emekli edilen paşaların ardına tüm ulusun takılmasından farklı bir durumdu. Demek ki Türk ulusu, darda kalınca emekli de olsa birilerini takip etmesini bilen bir ulus.
Demek istediğim, hâlâ şu göz altına alınan subaylar konusu. Adam görevde binlerce kişiye komuta ederken darbe yapmayacak, emekli olduktan sonra bu işe kalkacak. Bence komik bir durum. Bu ayıp herkese yeter. Tarihi unutanlara bundan 46 yıl öncesini hatırlatmak gerek.
Bugün bir başka konuya daha değineceğim. Çankaya’dan sesler geldi, makama zarar gelmesini istemiyormuş. O makam zaten zarar görmedi mi? Atatürk’ün evine kimler taşındı. Bu o makama zarar değil mi?
Yalnız bu işte başka bir tezgah var bence. Her ne kadar olay Kürt sorununa bağlanmaya çalışılsa da bence bu olayın ardında Tayyip beyin bir oyunu var gibi. Hatırlarsanız, önceki yazılarımda AKP’yi Özal hükümetinin ANAP’ın gelişmesine ve Erdoğan’ı da Turgut Özal’ın siyaset yaşamına benzetiyorum. Biri, yalnız daha az tahsillisi.
Evet ANAP ve Turgut Özal, ikinci dönemde mahalli seçimlerde oyları azalınca kendisi sağlam yere yani Çankaya’ya çıkmıştı. Parti de bir çıkar partisi olduğu için, iktidardan uzaklaştıkça dağılmıştı. Bence yerel seçimlerde sinyali alan Tayyip bey de siyasetten çekilme sinyalleri verirken Gül’ün süresini de uzatmadan kendisini oraya hazırladığı anlaşılıyor. Özellikle süresini uzatmaların konuşulduğu bir dönemde Abdullah Gül’ün yargılanmasından söz edilmesi bence tesadüf değil. Tüm vatandaşlarıma hayırlı olsun. Tarih tekerrürden ibaretmiş.

Yazarın Diğer Yazıları