19 Mayıs’ın 100. yılını düşünmek!
Dini olsun, milli olsun bütün bayram ve önemli günlerin asıl sahibinin “millet” olduğunu asla unutmamak gerekiyor. Yani, hiçbir zümre, grup, parti, geniş halk tabakalarının bu “öz varlığı”na göz dikme hakkına sahip bulunmuyor.
93. yıldönümünü kutladığımız, 19 Mayıs aslında her Türk’e gurur ve coşku verirken özellikle gençlerimizi daha derin düşündürmesi icap ediyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “vatanın bağımsızlığı” için Anadolu topraklarına ayak basışından şu ana kadar yıllar geçmiş olmasına rağmen, hâlâ “sen-ben” kavgalarıyla uğraşmanın ve dış dayatmaların sıkıntısı ne yazık ki çekiliyor.
Gerçekten de, 93 yıl önce, ülkenin huzur ve selameti için ilk adımlar atılmış ve büyük mücadelelerden sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları çizilmişken; şimdi hırslar, dış mihrakların oyunlarıyla yenilenmek isteniyor.
Oysa, aziz vatanımızın bölünmez bütünlüğü, milletimizin huzur ve güvenliği için, en büyük özveriyi göstermemiz kaçınılmaz görevimiz oluyor.
93 yılın muhasebesi yapılırsa, eksikliklerimiz, ihmalkârlığımız hatta gafletlerimiz bir bir ortaya çıkıyor.
Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz bu dönemde, “19 Mayıs” ruhunu, benliğimizi bütünüyle sarması bekleniyor.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın anlamı, “buruk” da olsa kutlamaların, gösterilerin ötesinde değerler taşıyor.
Her şeyden önce, gençliğimize devredeceğimiz mirası, uzun uzun düşünüp tavır ve hareketleri yeniden düzenlemek başta geliyor.
Açıkça ifade etmek gerekirse, 19 Mayıs’ların, vatanın istikbali ve selameti üzerinde “pazarlıklara girişilsin” diye yaşanmadığının bilincini çoğunluğumuz taşıyor.
Esaret zincirini, ta 93 yıl önce kırmak üzere bayrak açan ve bütün güçlüklere rağmen bunu başaran Türk milleti, elbette her türlü krizi aşabilecek ruha sahip bulunuyor.
Heyecan, gurur ve sevinç içinde kutlamamız gerekirken, içine düşülen ve yaşanan burukluktan kurtulmanın yollarını, “19 Mayıs” ruhunda aramak bize düşüyor.
Unutulmamalıdır ki, gençlerimiz en büyük umudumuz oluyor.
Her ne kadar, gençlerimizin gücünden, kapasitesinden yararlanmayı şimdiye kadar ertelemiş olsak bile, tek ümidimiz sadece onlar kalıyor.
Acı olan şudur ki, genç nüfus avantajımız ve gençlerimizin fonksiyonu bir türlü devreye girmiyor.
Genç nüfus potansiyeli, ne yazık ki, kadroların elinde eriyip gidiyor.
Gençlerimize düşen en büyük görevlerin başında, “19 Mayıs 1919” ruhuna yakışan duruşlar ve hatta yönetimde söz sahibi olmak için girişimlerde bulunmak geliyor.
Öte yandan, 19 Mayıs’ı “tartışmak” yerine 19 Mayıs’ın 100. yıldönümünde, Türkiye’nin dünya üzerindeki gerçekçi konumunu derin derin düşünmek daha öncelikli oluyor.