ZİHİN OPERASYONLARI
Geçen yazımda “Terörizmin postacılarından” söz etmiştim.
Bu hafta içinde ise, terörizmin yargılanması, teröre destek verenler hakkındaki yargı kararları ve yansımaları gündeme geldi.
Konu özetle şu: “PKK’lılar kardeşimizdir” diyen DTP’nin 5 milletvekili, seçilmeden önce işledikleri ileri sürülen suçlarla ilgili olarak yargılanıyordu. Gelinen noktada savcılık, bu 5 milletvekilini ifade vermeleri için çağırdı. Gelmezlerse zorla getirilecekleri bildirildi.
HUKUK VE DÜRÜSTLÜK SINAVI
İşte bu noktada Türkiye’nin “hukuk devleti ve dürüstlük sınavı” başladı.
Adına Ergenekon denen davada ve öncesindeki çok uzun soruşturma sürecinde paşalar, rektörler, politikacılar, aydınlar ve gazetecilerin evleri basılarak götürülmelerini normal karşılayanlar; DTP’liler için ayağa kalktı!
Bunların başında TBMM Başkanı Köksal Toptan da var!..
Atatürk’ün kurduğu Meclis’in başında bulunan ve Atatürk’ün koltuğunda oturan bir kişi, Atatürk’ün kurduğu ülkeyi terörle yıkmak isteyenlere sahip çıkabilir mi?
Bunun adına “hukuki arayış” diyebilir mi?
Hukuk devleti varsa diyemez!..
Öte yandan, AKP Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay da konuya müdahil oldu ve “1994’deki görüntüler olmayacak. Polis Meclis’e girmeyecek” dedi.
Peki, bir ülkenin İçişleri Bakanı, kendisine bağlı polislerin görevini engelleyebilir mi?
Polisler, savcılar ve yargıçların talimatlarını yerine getirmek için siyasetten izin mi alacak?..
İçişleri Bakanı, bu davranışı ile örneğin Ergenekon denen davada yan tuttuğu iddialarına nasıl yanıt verebilecek?.. Verse inandırıcı olacak mı?..
Burada ya da diğer davada suç varsa, buna bir siyasi parti mi karar verecek, yoksa mahkemeler mi?..
“Yargıya güvenelim” diyenler şimdi niçin yargıyı engelleyici tutum ve davranış içine giriyorlar?..
Bir kez bile terör örgütü PKK’ya ağzını açamayanlara, PKK’ya terörist diyemeyenlere, “Onları kınayamayız, onlar bizim kardeşimiz” diyenlere bu kadar sahipliğin arkasında ne yatıyor?
Türkiye nasıl bir ülke oldu Yarabbi?
PKK’nın dağdaki başı Murat Karayılan’ın Hasan Cemal ile gönderdiği pazarlık mesajını ellerinin tersi ile itmeyenler, pazarlığa başlamak için can atanların niyetleri iyice deşifre olup, anlaşılır hale gelmedi mi?
Bir söz de, önceki Genelkurmay Başkanı E.Org. Yaşar Büyükanıt’a.
32.Gün Programında “Kuvvet Komutanları ve orgenerallerin lojmanlarından alınmasına niçin engel olmadınız?” sorusuna şu yanıtı vermişti:
“2 tane tank mı çıkarsaydım?”
Herhalde Büyükanıt da DTP’lilerle ilgili gelişmeleri izliyordur.
Demek ki “tank çıkarmaya gerek yokmuş!..”
KAYIP DEĞERLER!..
Bu haftanın diğer hukuki tartışması Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ilgili oldu.
“Kayıp Trilyon” davası nedeniyle Cumhurbaşkanı hakkında mahkeme “Yargılansın” kararı verdi.
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Yargıcı Osman Kaçmaz’ın verdiği karara, iktidar kanadından büyük tepki ve ağır eleştiriler var.
İşlerine gelince “Yargıya karışmayalım” diyen, işlerine gelmeyince de “Bu karar hukuka sıkılmış kurşundur” anlayışını sergileyenleri anlamak mümkün mü?
Ergenekon denen davada yargı kararı olmadan onlarca insanı “suçlu” ilan edip, “Ne yani muteber insanlar suç işlemez mi?” diyen iktidara yakın medya, şimdi neden “Muteber Cumhurbaşkanına ayıp” demeye başladı?
Böyle gazetecilik olur mu?
Niçin, kalkıp da “Suçlu olan yargılansın” diyemiyorlar?
Türkiye bunları aşacaktır umarım.
Öte yandan, Başbakan Erdoğan 6 yıl sonra siyaseti bırakacağını açıkladı diye “olay olmuş” kimi çevrelerde. Basın da tartışıyor.
Ne saçmalık.
Bugüne kadar kim bırakmış ki, Tayyip Bey de bıraksın? Ayrıca, örneğin “Ben 50 yıl sonra ölebilirim” gibi bir sözden bunun ne farkı var? Bunun neresi olay?
Tayyip Bey aslında “Ben 6 yıl daha buradayım” diyor. Nedense, millet tersinden anlıyor ve üzülüyor!..
Düzünden anladığımız zaman sorunlar çözüme yaklaşmış demektir.