Yumuşama neyin örtüsü?

Tayyip Erdoğan, her vesileyle “Darbe anayasasından kurtulmalıyız” diyor. Darbeden kastı, görünürde 12 Eylül 1980 askeri darbesi...

Oysa 1982 Anayasası’nın neredeyse değiştirilmemiş maddesi kalmamış gibidir, üstelik AKP ve MHP 2017’de 15 Temmuz darbe girişiminin sebep olduğu infialden yararlanarak yönetim sistemini de değiştirmiş, Cumhurbaşkanlığı sistemini getirmiştir. Bu sebeple, asıl 2017 değişikliği ile darbe anayasası getirilmiştir...

***

Peki 1982 Anayasası’nda değiştirilmeyen ne kalmıştır? Başlangıç ilkeleri, ilk dört madde ve vatandaşlık maddesi duruyor... İyi de bu maddeler, 1924 ve 1961 Anayasalarında da vardı zaten. Çünkü bu maddeler, devletin temel nitelikleriyle ilgilidir. Türkiye Cumhuriyeti, etnik kökeni ne olursa olsun, vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk Milleti’n mensup olduğunu kabul eder. Erdoğan ise “milletin çeşitliliğine dayanan anayasa” istediğini açıklamıştır. Bunun anlamı, egemenliğin paylaşılmasıdır... Tek bir millet olmaktan vazgeçmektir...

***

Erdoğan, milletin çeşitliliğine dayanan yeni rejimini uygulayabilmek için CHP desteğine ihtiyaç duyuyor.

Bu sebeple, “Sayın Özgür Özel’in ziyareti akabinde, siyasette bir ‘yumuşama’ arzuladığımızı, bunu tesis etmeye çalıştığımızı ifade ettim. Bu yumuşamanın bir tarafı iktidarsa, bir tarafı da muhalefettir. Biz kutuplaşmanın, kamplaşmanın, gerilimin tarafında hiç olmadık. Burada asıl olan, muhalefetin kendi politikalarını gözden geçirmesidir.” diyor.

Erdoğan kırmızı çizgilerinden vazgeçemeyeceklerini muhalefetten de böyle bir taviz beklemediklerini söylüyor ama “Muhalefetin de son dönemde yeni üslup ve söylem geliştirme çabalarını takdirle karşılıyoruz. Daha önce ‘Yenikapı Ruhu’, ne yazık ki birilerinin ihtiraslarına kurban edildi.” diyerek isim vermeden Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçluyor.

***

Erdoğan, bu ilişkilerle ulaşmak istediği asıl hedefini bir defa da “normalleşme” çerçevede açıklıyor: “Darbe anayasasının sivil ve özgürlükçü anayasa ile değiştirilmesi konusunda el ele verebilirsek sadece siyasetin havası değil, ülkemizin bahtı da değişecek."

Ülkemizin bahtı nasıl değişecek? “Türk Milleti” yerine etnik unsurlar sayılarak “Türkiye Milleti” denilecek! “Yumuşama” ve “normalleşme” diye örtülmek istenen gerçek budur!

***

Erdoğan yine de temkinli konuşuyor ve “Milletimizin umutlarını artıran siyasetteki yumuşamanın, bu sefer ‘kelebek ömürlü’ olmamasını temenni ediyoruz.” diyor.

Kelebek deyip geçmemek gerekir. Bir de kelebek etkisi var! Küçük bir etkenin, öngörülemez büyüklükte sonuçlar doğurmasına kelebek etkisi denir.

Erdoğan’ın “milletin çeşitliliği” ısrarı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni dağıtır! Sadece Türkiye değil, Orta Doğu ve Orta Asya başta olmak üzere bütün dünya bundan etkilenir. ABD, Erdoğan ile birlikte nüfus yapısını ve yönetim sistemini değiştirdiği Türkiye’nin milli bir devlet olmaktan çıkması ile birlikte kaybetmekte olduğu dünya hâkimiyetine yeniden ulaşmayı hedefliyor. “İstanbul merkezli eyaletlerden oluşan bir Türkiye” 1896’da alınan bir ABD Kongresi gizli kararıdır. O projede, eyaletlerde nüfusun çoğunluğunun Hıristiyan olması esas alınıyordu.

Bu sebeple, yıllardır, “Türkiye kimliği” ve “Türkiye Milleti” diye kavramlar ürettiler, “Türk edebiyatı” yerine “Türkiye edebiyatı” demeye başladılar. Graham Fuller, bu sebeple “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” diye projenin 21.’nci yüzyıl sürümünü ortaya attı.

***

Yalnız unuttukları bir şey var.

Mondros Mütarekesi, Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda 30 Ekim 1918 tarihinde imzalandı. Mütareke, Osmanlı Devleti’nin yıkılışını öngörmekte; İtilaf devletlerine, güvenliklerini tehdit edecek bir durum sebebi ile Osmanlı İmparatorluğu’nun herhangi bir bölgesini işgal hakkını tanımakta idi.

Atatürk, milli mücadele sonucunda, 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyeti ilan ederken, düşmana, “Biz sizden bir gün önce davrandık, fakat sizin haberiniz bile yoktu” mesajını verdi.

Türk Milleti, bu defa da ABD’den önce davranacaktır!

Yazarın Diğer Yazıları