Selcan Taşçı Sinan Ateş cinayetini açıkladı: Suikastın yapıldığı yer Ankara. Ülkenin başkenti. Devletin kalbi!

Selcan Taşçı Sinan Ateş cinayetini açıkladı: Suikastın yapıldığı yer Ankara. Ülkenin başkenti. Devletin kalbi!

Yeniçağ yazarı Selcan Taşçı, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Sinan Ateş cinayeti ile ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Ankara''da beş kurşunla öldürülen eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş cinayetinin sır perdesi henüz aralanamadı.

Yeniçağ yazarı Selcan Taşçı, köşesinde Sinan Ateş cinayeti ile ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Cinayetin ülkenin başkenti Ankara''da, devletin kalbinde işlendiğine vurgu yapan Taşçı, Ateş''in ölümüyle ilgili görev yaptığı Hacettepe Üniversitesi''nden bile ses çıkmamasını eleştirdi.

İşte Selcan Taşçı’nın o yazısı:

"Cumhuriyet''in yüzüncü yılına girdik. Türkiye''nin ikinci yüzyıl rotasını belirleyecek olan seçimin arifesindeyiz. Bir yanımızdan hayat akıp gidiyor.

O akıntı içinde set çekilmesi gereken, mücadele gerektiren yığınla mesele var; her biri çetin ve ivedi. Hiçbirine gecikmemeli. Mesuliyeti tarihî. Hem mesleki sorumluluk, hem vatandaşlık bilinci gereği…

Ama diğer yanımıza tabiri caizse "kal geldi"; kıpırdatmak ne mümkün; motor, sistem, bünye kendini öyle bir kilitledi ki…

Sadece akıl değil bir bellek, hafıza, mantık, vicdan, ahlak, tavır, tutum, tefekkür, duyu, duygu, algı, idrak, şuur, erdem tutulması da yaşanıyor.

*

Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı, "eski" diyorsak tarihin tozlu sayfalarında unutulmuş bir isim de değil, daha iki yıl önceki Genel Başkanı, mevcut Genel Başkan''ın selefi, tanış oldukları, yüz yüze baktıkları, kafa tokuşturdukları, omuz omuza yürüdükleri, belki çocuklarının başını okşadıkları, aynı sofrada oturdukları, birlikte güldükleri, birlikte kızdıkları, aynı safta namaza durdukları, hayatlarında olan, yahut hayatlarından geçmiş olan, izi, hatırası bulunan, "dava arkadaşları" namert bir suikasta kurban gidiyor; Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı''ndan çıt yok.

"Son görev"i yerine getirmek, cenazeye katılmak, helallik vermek yok. Bir başsağlığı mesajı yok.

Bırakın ölümünü yok saymayı, öyle biri hiç yaşamamış sanki.

En küçük üzüntü emaresi yok.

*

Hacettepe Üniversitesi''nin bir öğretim üyesi öldürülüyor.

Üniversiteden çıt yok.

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü''nün internet sayfasına konmuş, iki satırlık "Enstitümüz öğretim üyelerinden Doç. Dr. Sinan ATEŞ menfur bir saldırı sonucunda hayatını kaybetmiştir. Merhum hocamıza Allah''tan rahmet kederli ailesine başsağlığı dileriz" mesajı dışında, ne bir kınama, ne bir sorumluların cezalandırılması temennisi; yok!

*

Suikastın yapıldığı yer Ankara. Ülkenin başkenti. Devletin kalbi, ricalin ikametgâhı olması dolayısıyla fazladan güvenlikli, fazladan korumalı, fazladan kontrollü olan şehrin göbeğinde, siyasi, ideolojik bir sembol olma niteliği de bulunan bir akademisyen katlediliyor. Tehdit edildiği bilinen, koruma talep eden, koruma talebi reddedilen bir akademisyen katlediliyor. İçişleri Bakanı''ndan çıt yok.

Bütün bunlar sanki Uganda''da yaşanıyor; Banuçiçek ile Bengisu''nun "Baba" feryadının Bursa''dan arş-ı alaya çıktığı gün, Van''da yüzünde müstehzi bir ifade, şiir okuyor.

*

Suikasta karışan isimlerden birinin, bir MHP milletvekilinin evinde yakalandığı iddiası var; ki katledilen Ocak Genel Başkanı''nın da halefi kendisi… Taziye bir yana bu adli durumla alakalı dahi bir cümle açıklama; ne yalanlama, ne doğruysa aslını anlatma, izahta bulunma gereği duymuyor.

*

Katledilen, MHP Genel Sekreteri''nin 12 yıllık danışmanı. MHP''nin kurumsal yapısı içinde, TBMM Grubu''nda da yıllarca parti adına görev yapmış biri. Ama cenaze MHP''den çıkmamış, hatta merhum sanki ömrübillah MHP''nin önünden geçmemiş gibi.

*

Gözaltına alınanlar arasında MHP yöneticileri var. Tetikçilerle irtibatı tespit edilen MHP''li isimler var. Eski "evladı" katledilmiş MHP Genel Başkanı, olaydan sonraki ilk konuşmasında "Hilali yargılatmayacağız" diyor.

Neye rağmen?

*

Tekrar gibi oluyor belki ama bütün bunları yadırgadığımız için "aklımızı başımıza almamızı" telkin edenler var ya; o açıdan, anlamakta çok zorlandığım için soruyorum:

Allah aşkına söyleyin; bütün bunlar normal mi?

Bu pervasızlık normal mi?

Bu kayıtsızlık normal mi?

Bu duyarsızlık normal mi?

Bu pişkinlik normal mi?

Bütün bu olup bitende hiçbir tuhaflık yok mu yani!

*

Bütün bunlar ne anlamaya geliyor?

Bunu sormayalım mı?

Bizim vakıf olmadığımız bir boyutta, bir gece yarısı "Teksas Kanunları"nı yürürlüğe sokma KHK''sı yayınlandı da biz mi bilmiyoruz; Ali kıran baş kesen rejimi mi geçerli?

Ne oluyor arkadaş?

Bunu soracağız.

Her fiilin bir hesap edilmiş yahut edilememiş bir anlamı olur.

Seçime gidiyoruz.

Herkesin gözü önünde, geliyorum diye diye işlenen bir cinayet karşısında sergilenen siyasi tavırdan/tavırsızlıktan ne anlamalıyız?

Bu umursamazlığın hatta neredeyse üste çıkma, haklı çıkma çabasının, hak/reva görücü imaların mesajı ne?

Sadece ülkücüler arasındaki güç mücadelesiyle mi ilgili?

Şimdi bir mahalleyi yakıyor görünen bu ateş, yarın başka mahallelere sıçrarsa ne olacak peki?

Şimdi adi bir çete kılığında beliren failler yarın "profesyonel" yüzlerini de gösterirse ne olacak?

Daha birkaç ay önce hangi "paramiliter" yapılanmaları tartışıyorduk; hangi kaygıyla; hatırlayın!

"90''lar" diye markalaştırılan umacıyı mumla arar mıyız mesela?

Bir grup bebek yüzlü, iyi eğitimli, şık giyimli sosyopatın gazabını görüp de kurban olur muyuz "sokağa"?

*

2023 seçimlerinin, silahların eşitliği ilkesine uygun olarak ve "güvenli" bir ortamda yapılabilmesini arzu eden herkesin boynunun borcudur;

Sinan Ateş''in öldürüldüğü günün "Türkiye için sıradan bir gün"leştirilmesine, zulmün içselleştirilmesine katiyen izin verilmemelidir.

İlgili Haberler