Yeni Akit yazarından beklenmedik itiraf. Zamlarla ilgili iktidara öyle uyarılar yaptı ki

Yeni Akit yazarından beklenmedik itiraf. Zamlarla ilgili iktidara öyle uyarılar yaptı ki

İktidara yakın Akit gazetesi yazarı Atilla Özdür peş peşe gelen zamlar ile artan ekonomik sıkıntılarla ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Özdür, 'Öyle veya böyle, borçlananlar, en sonunda emir almak zorunda kalıyorlar. Ecdadımızı, aldığı emirler batırdı. Şimdi sıra torunlarında mı' diye sorarken 'Osmanlı'nın batışı, boğaz kıyılarını yalılarla süslemenin yol tutturmasıyla oldu' ifadelerini kullandı...

Ekonomik krizle boğuşan Türkiye'de hergün gelen zamlar halkın tepkisini çekmeye devam ediyor.

Hükümete yakın Akit gazetesi yazarı Atilla Özdür ise konuyla ilgili olarak köşesinde dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

"Sıvı yağ şişelerinden birer parmak, fasulye mercimek paketlerinden de birer ikişer kaşık alarak, o da şimdilik, halk yararına ucuzluk yaptılar. Beş litresine 70 küsur ödediğim muhafazakar zincir bakkaldan dün gittim altmışa aldım" diyen Özdür, "Şimdiye dek fazladan alınan bu on kağıtlar nenin nesiydi ve nereye gitti" diye sordu.

Osmanlı'nın birtakım hatalarını da sıralayan Özdür, "Öyle veya böyle, borçlananlar, en sonunda emir almak zorunda kalıyorlar. Ecdadımızı, aldığı emirler batırdı. Şimdi sıra torunlarında mı" derken, "Osmanlı'nın batışı, boğaz kıyılarını yalılarla süslemenin yol tutturmasıyla oldu" dedi.

Atilla Özdür'ün Akit'teki yazısı şöyle:

"Corona salgını, devlet ve milletin ayaklarına dolandı. Bunu fırsat bilen piyasa faktörleri, pazarda at sürmeye başladı. Muhalif politikacı, çıkarının gereği bundan istifadeye kalkınca, yardımlaşma ahlakında gizliliği esas alan saygı ve nezaket kuralları unutulup gitti. Evvela, “askıda ekmek” ve ardından, “akşam evine ekmek götüremeyenler” sululuğu, ağızlarda sakıza çevrildi. Yetmedi, bir de “Çöp tenekelerinden ekmek arayanlar” senaryosu, piyasaya sürüldü.

Uydurma mıydı, muhalefetin bu sululukları? Coronanın pire hacmindeki tahribatı deve cüssesinde büyütüldü. Pazarın kurtları da hazır yolu açılmış, fırsatken, soygunda temel gıda maddelerine yönelmekte geri kalmadı.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin uygulama sertliğinden olacak, iktidar cephesinden halk temsilcileri, kendi politik teçhizatını kuşanıp pazarda dolaşmaya cesaret edemediler. Belki mutfakları pek mutazarrır olmamıştı. Ola ki, disiplin emri buna amirdi, bilemezdik. Pazarın kurtları ise, haram - helal demeden, fütursuzca etiketlerle oynamaya devam ettiler. 

Devlet Başkanları, sonuçta patlama kertesine gelince, meclisin hareketsizliğini bozmak zorunda kaldı. İnceleme heyeti yola döktü..

Sıvı yağ şişelerinden birer parmak, fasulye mercimek paketlerinden de birer ikişer kaşık alarak, o da şimdilik, halk yararına ucuzluk yaptılar. Beş litresine 70 küsur ödediğim muhafazakar zincir bakkaldan dün gittim altmışa aldım. Şimdiye dek fazladan alınan bu on kağıtlar nenin nesiydi ve nereye gitti?.. 

Osmanlı devletinde yaşayanlar, fiziki beşeri yapılarında ayni dilden ve ayni dinden olup, bizim usul’ümüzden başkaları değildi. Devlet olarak bu bizim ecdat, dış dünyaya borçlanarak israf seline kapılınca, mali krizlere düşüyor. Tabii devlet ve hükümetler mali yönden dara düştüklerinde, dış alem ve içerideki kendi dünyalarında itibarı kalmıyor. Vergileri şimdiki gibi, devletin kendisi topladığında hırsızlığı yanlış beyan ile doğrudan mükellefin kendisi yapıyor. Eğer eskiden olduğu gibi tahsilat hizmeti ihale ile özel şirketlere verilirse, tahsildar mültezimler, hasılatın yarısını daha kaynağında iken kendilerine cukkalıyorlar. Öyle veya böyle, borçlananlar, en sonunda emir almak zorunda kalıyorlar. Ecdadımızı, aldığı emirler batırdı. Şimdi sıra torunlarında mı?..

Ecevit ve Demirel’e veya padişaha para lazım! Meşru yollar tıkalı, ne yapıla? Kendi paralarını çalmaya başlıyorlar. Paraların, sikkelerin veya papellerin içlerindeki veya üzerlerindeki kıymetli maden veya boyalarını kazıyorlar.. Bu işleme, Atatürkçülükte olsun sultancılıkta, aralarında fark yok, DEVALÜASYON deniliyor, bu kazıma işlemine. Çok parayla az yemek ve yedirmem zulmü böyle oluyor..  

İnsan her yerde ve zamanda hep aynı insandır. Ciğeri, böbreği, hırs ve ihtirasları kısacası, anatomik yapısı bakımından Avrupa’nın gavuru ne ve nasıl ise, Türkiye’nin Müslümanı da tıpatıp onların kopyaları. İyi amma, onlar neden hep bizi kazıklıyorlar da biz buna mani olamıyor ve kendimizi ezdiriyoruz?

Geçen gün şaka gibi bir laf etmişti şarkıcı Serdar Ortaç.. Ziraat Bankasından aldığı krediyi ödeyemeyince, belki de ödemeyince, bankacılar demişler ki, kendisine. “Dert etme, bizim bir tane Serdar’ımız var, başka yok. Şimdi onu icraya mı vereceğiz? Olmaz öyle şey. Sekiz aylık bir ödeme mühleti daha verelim sana. Hiç dert etme”..

Şaka ise böyle şaka olmaz. Hava atmak ise, bu atış, halkın hakkına izinsiz el uzatmaktır ki, borçlandığı kamu bankasına iftira oluşturur, suçtur ve çiğliktir, yakışmaz. Cehaletse, ilk defası yol tutar. Dar ve patika yollar zamanla genişleyerek otobana dönüşür. Otobanlar da bankaları devletiyle birlikte batırır..

Osmanlının batışı, boğaz kıyılarını yalılarla süslemenin yol tutturmasıyla oldu. 28 Şubat’ı, banka batırmaya yol tutturanlar çağırdı. 

Gönül isterdi ki, iktidarın mebusları kendi başlarına res’en bankaya kadar yorulup, “Bu ne iştir?” sorusuna, bundan sonraki beklenenler için yol tuttursun!..

Çünkü bizde, iktidarın unsurları dostlarının hatalarının, istemezler altını karıştırmak..

Sanırlar ki, günah olur!.."