Son yıllarda depresyon ve panik atak vakalarında belirgin bir artış gözlemlendi. Bu durum, hem sağlık uzmanları hem de toplum için ciddi bir endişe kaynağı.
Pandemi süreci, bu artışın en önemli nedenlerinden biri olarak gösterildi.
Queensland ve Washington üniversiteleri tarafından yapılan bir araştırma, pandemi nedeniyle dünya genelinde depresyon vakalarının %26, kaygı bozukluğu vakalarının ise %28 oranında arttığını ortaya koydu.
DEPRESYON VE PANİK ATAK NEDENLERİ
Depresyon ve panik atakların nedenleri karmaşık ve çok yönlüdür. Genetik yatkınlık, biyokimyasal dengesizlikler, travmatik yaşam olayları ve kronik stres, bu rahatsızlıkların gelişiminde önemli rol oynar.
Uzmanlar, pandemi sürecinde artan izolasyon, belirsizlik ve ekonomik zorlukların da bu rahatsızlıkların yaygınlaşmasına katkıda bulunduğunu belirtmekte.
BELİRTİLER VE RİSK FAKTÖRLERİ
Depresyon belirtileri arasında sürekli üzüntü hali, ilgi kaybı, enerji düşüklüğü, uyku bozuklukları ve iştah değişiklikleri yer alır. Panik ataklar ise ani ve yoğun korku nöbetleriyle karakterizedir. Bu nöbetler sırasında çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı ve göğüs ağrısı gibi fiziksel belirtiler ortaya çıktı.
TEDAVİ VE YÖNETİM YÖNTEMLERİ
Depresyon ve panik atakların tedavisinde psikoterapi ve ilaç tedavisi yaygın olarak kullanılmakta.
Bilişsel davranışçı terapi (BDT), bu rahatsızlıkların tedavisinde etkili bir yöntem olarak kabul edilmekte. Ayrıca, düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve yeterli uyku gibi yaşam tarzı değişiklikleri de tedavi sürecine olumlu katkı sağlar.
UZMAN GÖRÜŞLERİ
Uzmanlar, depresyon ve panik atakların tedavisinde erken müdahalenin önemine dikkat çekti.
Psikiyatrist Dr. Adnan Cansever, "Bu rahatsızlıkların belirtilerini erken dönemde fark etmek ve profesyonel yardım almak, tedavi sürecinin başarısını artırır" dedi. Ayrıca, toplumda ruh sağlığı konusunda farkındalığın artırılması ve destek mekanizmalarının güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Depresyon ve panik atak vakalarındaki artış, bu rahatsızlıkların nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında daha fazla araştırma yapılmasını gerektirmekte. Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde alınacak önlemler, bu rahatsızlıkların yönetiminde önemli bir rol oynayacağı bildirildi.
