Yaşasın özgürlük!..
Referandum günü burada, çok önemli kararlara imza atan Napolyon Bonapart’ın, “Karar verebilmekten daha zor ve bu yüzden de daha değerli hiçbir şey yoktur” sözüne yer vermiştim.
Referandum sonrası, şimdi, yüzde 58 oranındaki vatandaşımızın “evet” kararının değerini göreceğiz.
İnşallah, KKTC’deki “Yes be annem” diyenlerin iki yıldaki hüsranları gibi olmaz.
Yine aynı yazımda, ünlü ekonomist Galbraith’in, “İki tür tahminci vardır: Bilmeyenler ve bilmediğini bilmeyenler” sözüne de değinmiştim.
Pazar gecesi bunu da gördük. Anket şirketlerinden biri dışındakilerin ve politikacıların nasıl yanıldıklarını.
Biz iktidar muhalifleri ise, artık çok sevinmeliyiz!..
Çünkü, anayasa değişiklikleri ile “özgürlükler genişletildiğine”(!) göre, kişisel veriler “daha çok koruma altına alındığına”(!) göre, rahat rahat yazabilir, bol bol eleştirebiliriz.
Yaşasın özgürlük!..
Hepimiz Dersimliyiz!..
Referandumda kıyı kentlerinin dışında yalnızca iki kent (Tunceli ve Eskişehir) iktidara “hayır” dedi. Atatürk’ün başkenti Ankara ise “evet” deme rekoruna imza attı!
Tunceli (yanlış bilinse de eski adıyla Dersim), Seyit Rıza isyanlarını sahiplenmedi ve “hayır” dedi. (Dersim, bölgenin adı idi.)
Bakınız bir okuyucum (Av. Süheyla Sanver) iletisinde ne diyor:
“AKP ‘Dersim’ dedi, ‘Dersim’de Kürtler katledildi’ dedi.
Yetmedi buzdolabı, yeşil kart dağıttı ama Tuncelili neden % 80 Hayır dedi?
Tunceliler Dersim isyanlarında feodaliteye darbe vuran Cumhuriyete kin değil sevgi duymuşlardır.
İsyanlardan sonra Tunceli’de ağalık, şıhlık ve şeyhlik düzeni, doğudaki diğer illerden farklı olarak kaybolmuş ve insanlar bireyselleşebilmişlerdir. Bunun içindir ki Tuncelili ne BDP’nin boykotuna ne de AKP’nin rüşvetine boyun eğmiştir.”
CHP’nin “konuşmacısı”
Olaya muhalefet açısından bakalım.
Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin Genel Başkanı değil, “CHP’nin konuşmacısı” olarak ortaya sürüldüğünü(!) yakın çevremde dillendirmiştim.
Nitekim referandum sonuçları bunu gösterdi.
Sonuçlar, CHP (Kılıçdardoğlu) ile MHP (Bahçeli) açılarından büyük başarısızlıktır.
Bunu açıkça dile getirmekten kaçınmak da, tarih ve ülkemizin geleceği açısından -en hafif deyimiyle- sorumsuzluktur.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun parti örgütüne ve konulara “genel başkan düzeyinde” hâkim olmadığı ortadadır.
Baykal’ın ardından kararsız biçimde genel başkanlığa gelen Sayın Kılıçdaroğlu’nun “estirdiği ileri sürülen” rüzgarın gerçek olmadığı ortaya çıkmıştır.
Kemal Beyin birkaç açıklamasının ne kadar yanlış olduğunu ve kitlelerin aradığı liderin bu olmadığını söylemiştim. Haklı çıktım.
Çıkan sonuç şudur: Genel seçimde CHP’nin “parti” olarak alacağı oylar çok daha aşağıda olacaktır.
Yani rüzgar yoktur, sadece “Baykal’dan kurtulma sevinci” yaşanmış, bu da “gidene” değil “gelene” bağlanmıştır.
Nitekim, dün açıklanan “seçmen davranışı” anketleri de bu gerçeği ortaya koymuştur.
“Hayır” diyenlerin yüzde 19’u Kılıçdaroğlu nedeniyle, yüzde 46’sı ise Erdoğan’a ve uygulamalarına karşı oldukları için hayır demiş.
Yani, Kılıçdaroğlu ve CHP faktörü hâlâ klasik çizgide, yüzde 20’ler düzeyinde.
CHP politikalarını eleştireceğim bir başka yön daha var.
Acaba parti içinden hangi yetkili (yönetici) Kılıçdaroğlu’na “Atatürk, Cumhuriyet ve laiklik lafları karın doyurmuyor. Bu yüzden az Atatürk, bol emekli-memur lafı et” dedi acaba?
İkinci sorum da şu: “Milyarlarca liralık Hazine yardımları bu kampanyada devreye sokulmadı mı? Bilboardlar niçin hayırlarla donatılmadı? Bu paralar, makamdakilerin özel harcamaları için mi kullanılıyor?”
Önemli soru
Bu gelişmeler ışığında sizlere başka bir soru yöneltmek istiyorum.
Acaba, Türkiye’nin bu gidişatta, yeni bir partiye ihtiyacı var mı?..
Merkezde, milliyetçi, Atatürkçü, serbest ekonomiye inanan, çağdaşlıktan yana ama çağdaşlık diye emperyalizmin esiri olmayan bir partiye.
Görüşlerinizi yukarıdaki e-posta adresime gönderebilirsiniz.
DEĞİRMEN
Türkiye sandığa gitti.. bir daha kendisinden haber alınamadı!