Türkiye, Musul operasyonunun başlamasıyla bölgeden göç dalgası, demografik dengenin bozulmaması, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden koridor benzeri oluşumların yer almaması gibi kaygılarını tüm dünyaya ilan etmiştir.
Öte yandan Ankara, Şii milislerden oluşan Haşdi Şabi'nin kesinlikle Musul'a girmemesi yönündeki uyarısı tartışma yaratırken Şii milislerin de bir taktik değişikliği kapsamında Musul yerine Türkmen kenti Telafer'e doğru harekat başlatacağı yönündeki açıklamaları üzerine Ankara'nın caydırıcılık mahiyetinde Silopi'ye yoğun tank ve askeri yığınak konuşlanmasına yol açmıştır. Hali hazırda esas sorun Bağdat'ın TSK'nın yaptığı uyarılara uyup uymayacağıdır. DAEŞ bile Türkiye'yi tehdit etmeye başladı.
DAEŞ, Musul'un doğusundaki köyleri mukavemet göstermeden Peşmergeye terk etmesi, Musul kent merkezinde ciddi direniş yönünde ortaya çıkabilecek gelişmelere de şüpheyle bakılmaya yol açacaktır. Nitekim Musul'un 360 derece değil de üç yandan kuşatılması ve Telafer'e giden yolun açık olmasıyla kentin hedef halinde olduğunu göstermektedir.
Telafer, 400 Bin nüfusuyla %65'i Sünni Türkmen, %35'i Şii Türkmen olan Musul'a bağlı bir ilçedir. Telafer merkezinin Şii Türkmenlerle Sünni Türkmenlerin yarı yarıya olduğu ancak söz konusu ilçeye bağlı onlarca köyün büyük bir bölümünün ise Sünni Türkmen olduğu bilinmektedir. Kent, coğrafi konumuyla Musul'un 60 km güneybatısında yer almakta stratejik yönden ise Türkiye-Suriye ve Irak sınırının kesiştiği noktadan başlayarak Türkmeneli bölgesinin Kuzeybatı ucunu oluşturmaktadır. Ayrıca, Telafer Türkiye'nin Irak ve Ortadoğu'ya açılan kapısıdır. Telafer, 1991 Körfez savaşı sonrası oluşturulan 36. Paralelin içinde yer almasına rağmen güvenli bölgenin kasten dışında tutulmuştur. Hali hazırda, 100 Binlerce Telaferli Türkmen yerini yurdunu terk ederek Irak ve Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde perişan bir halde yaşamlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar.
ABD ve Irak'a rağmen başta Başika olmak üzere Kuzey Irak'taki diğer üslerden geri adım atmayan Ankara, Musul'da koalisyon güçleriyle ortak operasyona katılma talebi cevapsız kalınca farklı alternatif planlar üretmek zorunda kalmıştır. Aslında Türkiye bir beka sorunuyla karşı karşıyadır.
Bölgeden alınan bilgilere göre DAEŞ'e ait unsurların Musul dışında Telafer-Hadar kuzeyi arasında bulunan hattaki Muhallebiye ve Talabtah adlı iki önemli yerleşim yerinde çok güçlü olduğu iddiaları dikkate alındığında ortaya çıkabilecek direniş ile esas insani trajedinin Telafer'de yaşanacağından endişe edilmektedir. Haşdi Şabi'nin daha önceki Felluce, Rumadi, Tikrit gibi operasyonlarda insan hakları karnesinin kötü olması nedeniyle bölgede endişe kaynağı oluşturmaktadır. Diğer taraftan Uluslararası Af Örgütü tarafından ciddi insan hakları ihlallerinde bulunduğu rapor edilmiştir.
Bazı uzmanlara göre TSK'nın Musul ve Başika'ya harekatın amaçları arasında Telafer'de Türkmenlere yönelik etnik temizliğe izin verilmeyecektir. Türkiye'nin olası bir operasyon için Musul'un 60 Km yakınına konuşlanacağı ve son olarak Kandil gibi PKK kontrolündeki Sincar'ın vurulacağı ileri sürülmektedir. Sincar'dan 1500'ü aşkın PKK'lının da Haşdi Şabi'ye katılması Ankara'yı rahatsız etmektedir. Nitekim PKK militanları DAEŞ baskını bahanesiyle Kerkük'e yerleşmiştir.
Uygulanmak istenen projenin engellenmesi için Suriye'deki PKK planlarını boşa çıkarmaya çalışan Ankara, bu kez Kuzey Irak koridor planlarını bozma peşindedir. Bu bağlamda TSK'nın Musul'a, IKBY ve Musul Meclis Üyeleri'nin davetiyle gireceği ileri sürülmektedir. Böyle bir onay alınmadığı takdirde, Ankara'nın olumsuz tablolar karşısında önceliği Rusya, İran ve Şam yönetimiyle diploması kanallarının kullanılması olmalıdır. Ancak bu da başarılı olmadığı takdirde Ankara, ulusal çıkarlarını ve güvenliğini korumak amacıyla uluslararası hukuk çerçevesinde meşru müdafaa hakkını kullanma zorunda kalacaktır.