Tarih boyunca tarikat ve cemaatler (1)

“Müslüman mintanı giymiş” terör örgütleri!

Halep’i işgal eden HTŞ adlı örgütün, CIA tasarımı olan El Kaide ve IŞİD markalarının yıpranması üzerine El Kaide ve IŞİD artıklarının İdlib’de korunma altına alınarak geliştirildiği, bütün devletler tarafından bilinmektedir.

Tarikat ve cemaat yapılanmalarının Osmanlı devletinin çöküşünü hızlandırmak için İngiltere tarafından kullanıldığı yaygın bir kanaattir. Öyle ki, İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasında büyük rolü olan Kâzım Karabekir Paşa, bu tür tarikat ve cemaatler veya liderleri için “Öyle puslu ki hava; şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor” tanımlaması yapmıştır.

Kâzım Karabekir Paşa’nın bu sözü, 1918’de Arabistanlı Lawrence, Müslüman-Arap kıyafetiyle fotoğraf çektirince söylediği rivayet edilir ama esas olarak millî mücadeleye karşı faaliyet yürütenleri kastettiği kesindir.

Günümüzde ise İslam şapkası altında faaliyet gösteren ve terör üreten veya Irak ve Türkiye’de olduğu gibi devlete nüfuz eden Kesnizani ve FETÖ gibi tarikat veya cemaatler, İngiltere-ABD ortak yapımdır. Bu yapılanmaların fikri alt yapısını İngiltere oluşturmakta, askerî eğitim ve silah desteğini ise ABD veya müttefikleri vermektedir.

Bütün bu istihbarat faaliyetlerinin temelinde İngiliz düşünür ve istihbarat görevlisi Toynbee’nin “İslâm’ı İslâm’la vurmak” dediği strateji vardır.

***

Tarikatlar, cemaatler, vakıflar... Tarih boyunca, bu şapkalar altında örgütlenen ve ekonomik güç kazandıktan sonra siyasi güç de elde eden; bu güçle, içinde bulundukları toplumları çekip çevirmeye, insanların sadece inançlarını değil her türlü davranış sınırlarını da belirleyen bu kurumların sırrı nedir? Sadece İslam dinine mensup toplumlarda değil, diğer dinlerde de benzerleri bulunan bu yapılanmaların asıl itici gücü nedir?

Bu soruların cevabını isterseniz birlikte bulalım. Adı geçen kurumları dokunulmaz, tartışılmaz sayanlar hatta inancın gereği kabul edenler, bu incelemeyi hiç okumasın. Maksadım, her türlü ön yargıyı bir kenara bırakmaya gayret ederek sadece gerçekleri ortaya çıkarmaktır.

***

Öncelikle belirteyim ki konuya İslâm dini açısından bakılırsa, dinin temeli olan Kur'an'da Allah'a ulaşmak için evliya veya şeyh denilen bazı özel insanların yetkili kılındığına dair hiçbir ayet yoktur. Kur’an’a göre İslam peygamberi, Kur'an'ı tebliğ etmekle görevliydi; herkesin kendine göre bir din algısı oluşturup, bunu Allah'a ulaşan yol olarak göstermesini onaylamakla değil...

Bu sözlerle, İslam tarihinde, tarikatların toplum içindeki etkilerini yok saymaya çalışmıyorum... Fakat sonradan ortaya çıkan bütün tarikatların, silsile yoluyla Türk-İslam tarihinde etkili olan Nakşibendilik, Bektaşilik, Kadirilik gibi ana tarikatlara dayandırıldığı da bir gerçektir. Öyleyse, bu yapılanmaların tarihî alt yapısını da incelemek gerekir.

Hasan Sabbah'tan günümüze kadar özellikle Hurufileri, Kadızadeleri hatırlayalım ve Osmanlı'nın son döneminde tarikatların oynadığı rolleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarındaki isyanların bastırılmasını, yeniden örgütlenmelerini ve tarihtekinden daha büyük bir rol üstlenerek darbe girişiminde bulunabilecek kadar büyük güce ulaşmalarını, Afganistan'daki Taliban'ı, Suudi Arabistan'ın Vehabiliğini ve onu da bırakarak, başka bir yola çıkmasını, Irak ve Suriye'de sayısı belirsiz silahlı silahsız dinî örgütleri, ayrıca İslam dinini ve medeniyetini terörle özdeşleştirmek için Batılı istihbarat servislerinin kurduğu ve yönettiği Taliban, El Kaide, IŞİD, HTŞ gibi örgütleri gözümüzün önüne getirelim...

Bunlara ek olarak, kısaca Hristiyanlık ve Yahudilik temelinde gelişen Evangelizm gibi mezhepleri veya Opus Dei gibi tarikatları inceleyelim... “Tanrı'yı Kıyamete zorlamak” gibi saçmalıkların, nasıl olup da dünyayı etkilediğini görelim... Moon tarikatına bakalım... Sonunda bir karara varalım...

Devam edeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları