Sulu zam mı kuru zam mı?

Tayyip Erdoğan, AKP grubunda yaptığı konuşmada "Ne diyorlar; biz gelirsek bu işleri alan müteahhitlere ödeme yapmayacağız... Yahu siz ne cinssiniz ya. Devlette devamlılık esastır. Söke söke bu ülkede bir yargı var, şakır şakır ödemeye mecbursun." dedi.

Erdoğan, bu sözlerle iktidardan gideceklerini kabul ediyor...

***

Bir de yabancı yatırımlar var... İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, geçen yıl "Kanal İstanbul''a yatırım yapan ülkeler ve bankaların parasını ödemeyiz" dedikleri için kendisine ve Kemal Kılıçdaroğlu''na cevaben "Biz bu şirketlerle anlaşma yaptık, uluslararası tahkim mahkemesi yoluyla paralarını söke söke alırlar" diyen Erdoğan''a "Uluslararası hukukta, ''tiksindirici borç'' diye bir kavram vardır. Bu kavram, dış borç alan ve bunu milletinin menfaatine harcamak yerine, kendi kişisel ikbali için harcayan liderler için kullanılır. Bu liderler, iktidardan düştükten sonra, o borcun, ülkedeki vatandaşlardan değil, borcu alan liderlerin, kişisel harcaması olarak kabul edilerek, o kişinin, bizzat kendisinden tahsil edilmesini söyler." diye hitap etmişti...

***

Günümüzde ise sigaradaki vergileri devamlı artırdıklarını belirten Erdoğan, "Bundan dolayı da çok rahatsızlar. Hem suluda artırıyoruz hem sigarada artırıyoruz. Hayret! Aç, sefil geziyor ama onu almaktan geri durmuyor. Rakıyı almaktan, birayı almaktan geri durmuyor" diyerek konuyu "yaşam tarzına müdahale" tartışmasına çekti ama asıl sulu zam, akaryakıta, doğal gaza ve elektriğe yapıldı. Elektrik de barajlardan yani sudan elde edilmiyor mu?

Erdoğan, "camide bira içtiler" propagandasına devam ederken Gezi''deki kadın eylemcilere de "sürtük" diyerek hakaret etti.

Camide bira içilmediğini söyleyen imam Fuat Yıldırım''ı sürdüler ama şimdi ülkeye doldurulan yabancılardan biri, Esenyurt''ta bir camide çocuğa tecavüz etti!

***

Hayat pahalılığı ise zamlarla birlikte öyle bir hale geldi ki artık insanlar boğaz tokluğuna çalışır duruma düştü. Emekli maaşı ise mutfak masrafına bile yetmiyor.

Bir de dünya çapında yapay kıtlık oluşturma çabaları var.

Konya ovasında toprağı bulunan bir arkadaşım 2005 yılında, devlet yetkililerinden ne kadar buğday ekeceklerine dair "talimat" geldiğini söylemişti. İktidara da talimatı "Dünya Ticaret Örgütü" veriyordu. Türkiye''nin buğday üretimi sınırlandırılıyordu! Hayvan sayısı da her geçen gün azaltılıyordu.

Çiftçi arkadaşım, "Ben buğday yerine başka bir ürün ekeceğim ama eminim ki Türkiye aç bırakılmak isteniyor" demişti.

Şayet bu sınırlandırmalara ayak uydurulmasaydı, Türkiye bugün dünyanın en stratejik ürününe sahip olur ve halk bolluk içinde yaşardı...

Gerçi buğday ve pancar üretiminin sınırlandırılması, 57''nci Hükümet döneminde bir kredi dilimini bırakmak karşılığında IMF''nin "15 gün içinde 15 yasa" dayatmasıyla başlatılmıştı ama AKP de 2002''den sonra uygulamaya devam etmişti... Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı Tillerson şeker fabrikalarının devre dışı bırakılmasını dayatmak için 2018''de gelmiş ve ne istediyse yapılmıştı... Şimdi satılan şeker fabrikalarının fiyatından daha fazla para verilerek şeker ithal ediliyor.

***

Ege Üniversitesi Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Tayfun Özkaya, 2005 yılında "Çiftçilerimize verilen Doğrudan Gelir Desteği, bir fayda sağlamadı. Büyük çiftçiler belki biraz kâr etti ama tarlasını işletemeyen çiftçi, kentlere göç etti ve yeterli istihdam sağlanamadı. Tarımsal kooperatifler kurarsak, sorunların üstesinden gelebiliriz. Köylülerin ciddi bir motivasyona ihtiyacı var. Ulusal bir tarım politikası geliştirilmezse, çöküş kaçınılmazdır" diye uyarmıştı...

Türkiye işte o çöküş noktasına gelmiştir. Erdoğan ise zamların sulu mu kuru mu olduğundan bahsediyor...

Yazarın Diğer Yazıları