Süleyman Demirel ile anılarım...
Değerli okuyucum, geçtiğimiz hafta sonsuzluğa uğurladığımız, Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel’i -’farklı biçimde’ anmak adına- kendisine gönderdiğim yazılardan kısaca söz edeceğim. Ama önce hemen belirtmeliyim ki; gençlik yıllarım olan o 60’lı yıllarda benim için rahmetli Demirel ‘vahşi kapitalizmin ülkemdeki koruyucusu’ idi... Yıllar geçtikçe daha farklı düşünmeye başladım. Kendisiyle çeşitli iletişimlerimde, onun Türkiye’yi -elinden geldiğince- koruma endişesi taşıdığına tanık oldum. Şu da var ki, devlet yöneticileri elbette ’gaipten haber alan’insanlar değildir ve her şeyi de bilemezler. Onları bilgilendirmek sadece devlet görevlilerine de kalmamalı. Çünkü gelişmekte olan devletlerin görevlilerinin çoğu, bir büyük yanlışı veya bir eksiği, açıkça ifade etmekten çekinirler veya ’ufuk meselesi’nedeniyle algılayamazlar... Bu nedenle, devletin sade yurttaşı da, gördüğü eksiği-yanlışı, -bana ne devlet düşünsün- demeden, fikrini devletin en tepesine, korkmadan iletebilmelidir.
Yaşını-başını almış birisi olarak, benim ne bir şana-üne, ne de bir beklentiye ihtiyacım var. Bu güzel ülkenin has evlatlarına örnek olması bakımından, görevim olmadığı halde, ülkeme yaptığım küçük-basit hizmetlerin bir kısmını, kısaca ifade etmek istiyorum.
TRT’de çalışıyordum. Seksenli yıllarda bir şey dikkatimi çekti. Sovyetlerde koca bir Türk dünyası var. Ama Türkiye, Sovyetlerle ilgili haberleri Belçika’dan ‘NATO süzgeçli’ olarak alıyor... Bu durum çok tuhaftı. Oysa Sovyetlerin Ankara’da Tass Ajansı ve Televizyon birimi vardı. Fakat TRT’nin de, Anadolu Ajansı’nın da Moskova’da bürosu yoktu! Yoğun uğraşlarla -rahmetli Hilmi Şengün Paşa’mın da gayretleriyle- TRT’nin ve Anadolu Ajansı’nın büroları 1980’nin sonlarında Moskova’da açıldı!
Biz, Bulgaristan’da Jivkov’un Türkleri kapı-dışarı edeceğini de, Sovyetlerin dağılışını da önceden fark edemedik... Fark edemedik; çünkü Türkiye’nin Stratejik Araştırmalar Enstitüsü yoktu! Ordumuzda da yoktu, sivilde de yoktu!
1992’de TRT’den Program Denetçisi olarak emekli oldum. Sayın Demirel Başbakan... Kendisine, Türkiye’nin bu perişan durumunu anlatan bir sayfalık bir mektup gönderdim. Sayın Demirel konuyu önemsedi ve bana “Ne yapmamız gerektiğini” sordu. Ben de “Üniversitelerde ve toplumda Stratejik Araştırmalar Enstitüleri kurulmalı” dedim. Sayın Demirel, mektubumu YÖK’e göndermiş olmalı ki, YÖK’ten bana gelen yazıda “Yasayla Enstitüyü kuracağız” denildi. Nitekim çok geçmeden ilk Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Gazi Üniversitesi’nde kuruldu. Sonra da siviller arasında -günümüzde olduğu gibi- oldukça yaygınlaştı.
Sayın Demirel’in Cumhurbaşkanı olduğu günlerdi... Türkiye Gaziler Vakfı’nın Kurucu Üyeleri arasındaydım. Topluca ziyaretine gittik. Vakıf Başkanı üyeleri tanıtıyordu. Benim adım söylenince, Sayın Demirel -beni mahcup eden bir övgüyle- uzun uzun Stratejik Araştırmalar konusundan söz etti.
Ve 1999 yılı... MHP seçimde 129 milletvekili çıkardı. DSP ve ANAP’la koalisyon konuşuluyordu. 1999’un Mayıs’ında Sayın Rahşan Ecevit MHP’yi ağır biçimde suçlayan bir demeçte bulundu. Rahşan Ecevit Hanımefendi’nin, MHP’nin adını bile anmak istemediğini ifade ettiği günün öğle vakti, Sayın Cumhurbaşkanı Demirel’e gönderdiğim faks mesajında: “MHP’nin bu sözleri hak etmediğini, 129 milletvekili veren halka hakaret olduğunu, MHP’nin devleti diğerlerinden daha mükemmel yöneteceğini” bildirdim. Aynı faksı, Sayın Bahçeli’ye de gönderdim. Sayın Demirel, mesajı aldığını, bir görevliyle bildirdi.
Yine başka bir konu... Rahmetli Demirel, dostu Kadir Has Bey’e “Şuraya bir okul yap, buraya şunu yap” diye, sürekli görevler veriyordu. Bir gün kendisine: “Sayın Cumhurbaşkanım, dostunuz Kadir Has Bey’e sürekli iş yüklüyorsunuz. Varlıklı olabilir; ama o da bir insan. Bu devletin, Kadir Bey’in boynuna törenle takılacak bir küçük parça ‘demiri’ yok mudur? TRT’de ailesini tanıtan kısacık bir görüntüsü verilemez mi?” diye bir yazı gönderdim. Rahmetli Demirel çok geçmeden, rahmetli Kadir Has’a törenle “Devlet Nişanı” verdi ve bir özel televizyonda ailesini topluma tanıttı.
Süleyman Demirel bir büyük değerdi. Onu çok sevmiştim. Durağı uçmak olsun.
Esen kalın efendim.