30 Aralık tarihinde eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesindeki rolü nedeniyle tutuklanan “Dodo” lakaplı Doğukan Çep’in vermek istediği mesajı Selcan Taşçı, “Her Pazartesi kırmızı” başlıklı bugünkü köşe yazısında ortaya çıkardı.
ÇEP’İN MESAJI: “KİMSE BENİ ORTADA BIRAKAMAZ, KİMSE ARKADA BIRAKAMAZ”
Çep’in iki ay önce, yine firari olduğu dönemde, Darıca''daki bir restorana düzenlediği silahlı baskın dolayısıyla ifade verdiğini hatırlatan Taşçı, “Ankara Sincan Cezaevi''nde tutulan Çep, Gebze 1. Sulh Ceza Hakimliği''ne SEGBİS aracılığıyla verdiği ifadede Darıca''da karıştığı silahlı saldırının bütün ayrıntılarını, işi kimden aldığını, kimlerle yaptığını teeeek tek anlattıktan sonra -bana göre- dikkate değer olan şu iki cümleyi de iliştirmiş: ‘Kimse beni ortada bırakamaz. Kimse arkamdan iş çeviremez. Ben bu nedenle bu ifadeyi verdim…” satırlarına yer verdi.
ESKİ ÜLKÜ OCAKLARI BAŞKANI’NI VURUP BARINABİLMEK “RAZI OLUNABİLİR” BİR ŞEY MİDİR?
"Çep, bu mesajı -aslında- kime verdi?" sorusunu yönelten Taşçı, şöyle devam etti:
“Türkiye''nin herhangi bir yerinde, herhangi bir cezaevinde, ‘Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı''nı öldüren/öldürten kişi’ olarak, üstelik de suç dosyasını düşününce ‘hayatının sonuna kadar’ barınabilmek çok da kolay yahut "razı olunabilir" olmasa gerek…”
İTİRAFÇI OLMAMAK İÇİN BAZI GARANTİLER İSTİYOR OLABİLİR
Çep’in başka bir olaya dair seri itiraflarının sonuna eklediği bu mesajla, Ateş suikastındaki patronlarından, "Beni böyle ortada bırakamazsınız" diyor olabilir mi? sorusunu okuyucularına soran Taşçı, Çep’in itirafçı olmamak için bazı garantiler istiyor olabileceğini ve örtülü bir tehditte bulunuyor olabileceğini belirtti.
Taşçı konuyla ilgili sözlerini, “Ateş suikastının aydınlatılmasının ilk ve temel şartlarından biri yakalanmış olsun olmasın, adı geçen herkesin ‘yaşayabilmesi’…" diyerek noktaladı.
Selcan Taşçı''nın yazısının tamamı şöyle:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye''nin seçime "gerilimin doruk noktasına çıkarılarak" götürülmek istendiğini savunduğu konuşmasında, "Eğer iş belli grupların ellerine silah alıp belli kişileri öldürmeleri yoluna gitmezse bir gerilim olmaz… Siyasi cinayetler… Böyle kaygılarım var " çıkışını yaptığında, iktidarın basın sözcüsü edasıyla yazıp çizenler, AK Parti döneminde işlenmiş hiçbir siyasi cinayet bulunmadığını öne sürmüşlerdi.
Necip Hablemitoğlu suikastı neydi?
Sinan Ateş suikastı ne?
*
Yine çok uzun zaman şunu dillendirdi AK Parti''nin birçok etkili-yetkili-ilgili ismi:
-Bizim dönemimizde faili meçhul cinayet işlenmedi.
Necip Hablemitoğlu suikastı ne (Güvenlik bürokrasisi içindeki istihbarat savaşlarının parmak izleriyle dolu olduğu hissi veren ifadelerle yamanmış bir metin, nihayet ortaya çıkabildi diye çözülebildi mi)?
Sinan Ateş suikastı, bekliyoruz bakalım ne olacak?
*
Birkaç gün önce Flash TV''de, Orhan Uğuroğlu ile siyasi suikastları konuştuğumuz yayında İstihbarat Daire Başkanlığı gibi kritik bir görev de yürütmüş olan eski emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Uğur Mumcu suikastının bütün faillerinin yakalandığını, gerekli cezaları aldıklarını, dolayısıyla faili meçhul sayılamayacağını, yine Muhsin Yazıcıoğlu''nun hayli şüpheli şekilde öldüğü helikopter kazasının da "siyasi suikast" sayılamayacağını ifade etti.
Bu mantık uyarınca, Sinan Ateş suikastı da, tetiği çekenin de ölü veya diri ele geçirilmesi ve şu ana kadar alınan ifadeler doğrultusunda hazırlanacak iddianameyle yargılanıp, hükümlerini giymesinden sonra "aydınlatılmış ve kapanmış" sayılabilir…
Peki sayılabilir mi?
Sayabilir miyiz?
*
Uğur Mumcu suikastını İslamî Hareket Cephesi üstlendi.
İBDA-C üstlendi.
Hizbullah üstlendi.
Yüzlerce kişi sorgulandı; "Öldürdüm" diyen salındı; "Öldürmedim ama öldürdüm demek zorunda kaldım" diyen tutuklandı; tuhaflıklarla dolu uzun bir soruşturmanın akabinde eyvallah "fail" diye cezaevinde yatıyor birileri.
Madem suikastın önü de sonu da bu denli netti; nereden çıktı "Önümüze bir duvar örülüyor, bir tuğla çekersem devlet başımıza yıkılır" söylemi?
Atfedilen kişi kahvede pişpirik oynarken memleket kurtaran "Üsmen Aga" değil; dönemin milletvekili, hemen akabinde Emniyet Genel Müdürü, sonrasında İçişleri Bakanlığı yapmış biri.
Yine, dönemin DGM Savcısının, dosyanın aydınlatılması yönünde bir siyasi irade oluşmadığı yönünde açıklamaları var; olay üstlenenlerden, yakalananlardan, yargılananlardan ibaret ise, neden yapıldı o açıklamalar?
Tek Mumcu değil, "siyasi" anlam yüklenmiş herhangi bir suikastın "perdenin önündekiler"den ibaret varsayılması garip değil mi?
Bu işlerde didiklenmeye değer bir "perde arkası" yok mudur yani?
*
Diyeceksiniz ki, sen neden açtın şimdi bu defterleri.
Aslında defter değil kitaptı açtığım;
"Ali İsmail/Emri Kim verdi?"
İsmail Saymaz, Gezi olayları sırasında öldürülen Ali İsmail Korkmaz''ın uğradığı şiddet ve ihmal zincirini anlatmak üzere, 2015''te yazmıştı bu kitabı.
Kitap, hiç ders almıyor oluşumuzun ispatı gibi, Madımak''ta katledilen Behçet Aysan''ın
"…onu vurdular, gözümle gördüm onu
Ak bir zambağa binmiş
Gidiyordu
Zambak dur, sana da bulaştı kan.." dizeleriyle selamlıyordu okuyucularını.
*
İsmail''in ısrarla altını çizmeye çalıştığı şuydu:
Bu münferit sayılabilecek bir olay değildir…
"Karşımızda, polisler, siviller ve bürokratlardan oluşan bir suç örgütü var. Ali İsmail''in öldürülmesi bu örgütün işlediği suçlardan yalnızca biri."
*
Mazisi çok eski…
Kurtuluş Savaşı''na kadar gider, bizim milletin, düşmanı kendi kapısının önünde görmeden inanmama hâli.
Hatırlayın, Yakup Kadri''nin ibretlik "Yaban" eserini.
*
İsmail Korkmaz öldüğünde onun mahallesindekilerin gördüğü, teşhis etmiş olmalarına rağmen hakkından gelemedikleri o "düşman"; Sinan Ateş''in mahallesinde şimdi!
Ülkemize dair en çok hangi endişeyi duyuyoruz Sinan''ın katlinden beri:
"Karşımızda, polisler, siviller ve bürokratlardan oluşan bir suç örgütü" olabilir!
Sinan''ın katli yeni bir suç zincirinin ilk halkası olabilir…
*
Sadece bu yüzden bile, her Pazartesi kırmızı bu ülkeye!
*
İsmail, şu "son tahlil", "temenni", "talep"le bitiriyor Ali İsmail kitabını:
"Türkiye demokratik bir hukuk devleti olacaksa, hak arayan yurttaşını ve toplumsal muhalefeti imha edilecek bir düşman olarak gören bu suç örgütü derhal açığa çıkarılmalı ve çökertilmelidir. Yalnızca vuranlar değil, emri verenler de yargı önünde hesap vermelidir."
Bizim mücadelesini vermeye çalıştığımız ne Sinan''ın katlinden beri:
Tetikçi yetmez…
Tetikçiyi görevlendiren çete yetmez…
O çeteyi bulan, o çetenin üstündeki bunca cezaya rağmen, İstanbul''da, dat sayılabilecek bir alanda, herkesin gözü önünde ve bilgisi dahilinde, dilediğince at koşturmasına göz yuman, yol veren, kamuoyuna yansımayan sayısız başka suçun üzerini kapatan velhasıl bu nevi illegal grupların "kullanıcı"larına ulaşılmalı!
*
Bu arada…
"Siyasi suikast" olgusuyla başladık ya yazıya…
Sonradan, bizatihi siyasi iktidar mensuplarının dahi, emniyet içindeki bir grubun kaos ortamı oluşturmak, olayları büyütmek, çatışmaya dönüştürmek üzere provokatif suçlar işlediği düşünülürse; Gezi eylemleri sırasındaki her bir ölüm olayı "siyasi cinayettir" bana göre!
Siyasi neticeler umularak işlenmiş suçlardır!
*
Siyasi cinayetlerde de "ölümcül darbe"nin kimin eliyle olduğu kadar o eli kimin görevlendirildiğine de bakılır;
"Emri kim verdi" sorusu cevaplandırılmamış her bir vaka Türk siyasi tarihinin ayrı bir utanç sayfasıdır.
Bununla kalsa iyi; geleceğe dönük de bir cüret ve tehdit vasıtasıdır!