POLİTİK DELİRİUM!..
Bu bir hastalık.
Politik olarak delirme, türlü biçimlerde görülebiliyor.. Topluma ve politikacılara mantıksızlığın egemen olması, bir nevi “toplumsal ya da siyasal bunama!”
Her şeyimiz büyük tartışmalarla geçiyor. Hiç normal bir kararımız yok nedense! Çoğu kez perde arkasındaki gerekçe gizlendiği için boşa kürek çekiliyor.
“MAYINLARI PKK TEMİZLESİN!!..”
En son tartışmamız, Suriye sınırındaki binlerce mayının kimin tarafından temizleneceği?
Niçin biz temizleyemiyoruz?.. Başkasına verilecekse ihaleyle mi, siparişle mi verilecek?.. Acaba bir İsrail’li şirkete önceden söz mü verildi?.. Kim temizlerse temizlesin, ticaretteki gibi “barter” mı yapılacak? Yani, “hizmet karşılığı toprak vermek” gibi?.. Vatan toprağı verilebilir mi?..
Birçok kişi, “mayın temizleme” ile “askerlerimiz artık mayına basmayacak” cümlesini eş anlamlı algılayabilir. Oysa alakası yok.
Suriye sınırındaki mayınlar temizlense de, diğer taraflardaki PKK mayınları askerlerimizi şehit etmeye devam edecek. Dün 6 şehit verdik mayına.
Suriye sınırındaki mayınları temizlemek yerine, Irak sınırına da, “PKK’lıların kaçtığı yerler” denen yerlere de mayın döşense ne olur?..
Böylece orada asker bulundurmaya da gerek kalmaz. O zaman içerideki teröristler de bağlantısız kalır.
Ya da, şimdi af-maf, siyasallaşma-özür dileme, silahı önce sen bırak tartışmaları yapılıyor ya; işte bir barışçıl öneri!:
“Mayınları PKK temizlesin!!..”
* * *
Başbakan Erdoğan, Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’na “Siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz” diyerek bağırmış ve salonu terk etmişti!
Şimdi -Baykal’ın ifadesine göre- mayın temizleme işini İsrail’li bir şirkete vermek için neredeyse yasa çıkaracak!..
İKTİDARLARDA AKIL VE DEMOKRASİ KAYMASI..
Başbakan bir de ne dedi?..
AKP Düzce İl Kongresi’nde “Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” dedi!..
İkinci tartışmamız da bu oldu.
* * *
Önceki gün 27 Mayıs İhtilâli’nin 49. yıldönümüydü.
Her dönemin zalimi ve mazlumu farklı. Hangi dönem olursa olsun uygulanan yöntem aynı. Kurbanlar farklı.
Niyazi Berkes, Tan Matbaası Baskınını anlatırken o dönem için şunları yazıyor:
“O dönemde çok kişi okkanın altına girmemek için kendilerine özgü kaçamak yolları geliştirmişlerdi.
Örneğin, siyasi nitelikli davalarla karşılaşan yargıçlar, yargı usul kanunlarının kurallarına aykırı davranışlara göz yumarlar, Yargıtay’ın bu açıdan kararı bozmasına yol açarlardı.
Davalar çabuk bitmez, aylarca, yıllarca sürerdi. Bunun mahzurlu yanı, basın muhabirlerinin bu yargılamalarda söylenen ne kadar yalan dolan varsa yargıcın bunları söyletmesi sayesinde ballandıra ballandıra gazetelerine yazarlar, onlar da bunları okuyucuya sunarlar, okuyucu da bu iddiaların doğruluğuna ve kesinliğine inanırdı.” (Berkes, Niyazi, Unutulan Yıllar, 3. Baskı, Yayına Hazırlayan: Ruşen Sezer, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s.356.)
İktidarlar kendilerini aşırı güçlü hissedince, her dönem “akıl ve demokrasi kayması” yaşıyor.
Tarih bunun örnekleri ile dolu.
HANGİ RENGİ SEÇEBİLİRİZ?
Yine, Prof. Dr. Niyazi Berkes, “Bukalemun renklerinden hangisini seçelim tartışması” ndan söz ediyor.
“Demokrasi şampiyonlarının Vandalizm yöntemlerine başvurması” ndan söz ediyor.
Renklerin bu kadar hızlı değiştiği bir ortamda, hangi rengi seçebiliriz ki?