“One ” Minute!.. “One” Man!
Başbakan Erdoğan’ın “One Minute” (Okunuşu: Van Minit) olayından sonra, uluslararası alanda “One Man” ler karşımıza çıkmaya başladı.
Sözde Ermeni Soykırımı iddiaları “bir-bir” kabul ediliyor.
Bir hafta içinde önce, ABD Parlamentosu’nun Dış İlişkiler Komitesi “bir” (one!) oyla tasarıyı kabul etti. Ardından İsveç Parlamentosu yine “bir” (one!) oyla soykırımı onayladı.
Yani hep “bir” lerden gidiyoruz. “Bir Dakika” ya karşılık “Bir Kişi” ya da “Bir Oy.”
Anlaşıldığı kadar bundan sonra da (Örneğin İspanya Parlamentosunda) yine “bir” (one) oyla soykırım kabul
edilecek.
(Sonra da biz, “Bizi soykırımcı olarak kabul eden Avrupa, bizi AB’ye alsın. Soykırımcı bir üyeleri olsun!” diye saf ümitle bekleyeceğiz... Belki de bu “saf ümit” değil, Türkiye’deki “saf seçmenleri” uzun süre uyutma taktiğidir, değil mi?)
O arada, içerdeki tepkilerin Hükümete yönelmemesi için gündemi değiştirip, bir başka “Man” ortaya çıkarıldı.
Bu “Man” , İngilizce “kişi” anlamında değil, kamyon markası!
Hani TSK’nın Gölbaşında yakalanan(!) silah sevk ettiği kamyon var ya, o.
Hükümet ne zaman zorda kalsa, onu kurtaracak olaylar yaratan ve bunları servis eden “merkez” çok iyi çalışıyor.
Türkiye’yi “içe kapatan” statükocular!
Bu gelişmeler üzerine, Başbakan, bakanlar ve parti yönetimine “gezilerinizi erteleyin” komutu verdi.
Nedense, TÜSİAD da üzerine alınmış ve o da ABD gezisini iptal etmiş.
Allah Allah!
Hükümetler deviren TÜSİAD, şimdi hükümetin emrine mi girdi? Bu ne bağımsızlık, ya da bu ne para aşkı?..
Koskoca işadamları derneği ve başbakan bir olup “Türkiye’yi içe kapatıyorlar!”
Yıllarca yazmıştık. “AB, aslında Türkiye’yi içe kapatma projesidir” diye. Bakınız, o AB’li ülkeler bizim başbakanı ve çağdaş TÜSİAD’ı nasıl da “statükocu” yaptı!
Bu arada, “Türkler soykırım yaptı, özür dileriz” diye ortaya çıkıp, kampanya başlatan sözde aydınlarımız şimdi ne düşünüyor acaba?
İttihatçı AKP!..
Gelişen durum üzerine ne yapacağını şaşıran, aslında bugüne kadar “kendisine ait” bir politikası olmayan AKP’nin yöneticileri, ekranlarda “Yabancı Parlamentoların aldığı kararlar komedi. Bir oyla geçti” gibi saçma sapan söylemlere girdiler, eksenleri kaydı!..
Adama sormazlar mı, siz 1 Mart Tezkeresi’ni “bir” oy farkla geçirseydiniz, sayılmayacak
mıydı?
Ayrıca, koca Türkiye Parlamentosunu da “bir” kişi yönetmiyor mu?
İşin bir de şu yönü var.
Herkes AKP’nin, bu soykırım kararlarına kızdığını sanıyor, ama acaba bu gerçek mi?
AKP ve Hükümet, 1915 Olayları için, yandaş medyasıyla birlikte kızdığı (hadi, “küfrettiği” demeyelim) İttihat ve Terakki yönetimini şimdi savunuyor olabilir mi?
Onlara göre, Türkiye’nin (Osmanlı’nın) başına binbir bela getiren, Ermenileri katleden bu İttihatçılar değil miydi? Vahdettin’e de kötülükleri bunlar yapmamış mıydı? Bugünkü sözde “Ergenekoncular” da, bu İttihat ve Terakki’nin ruhunu taşımıyor muydu?
Ayrıca, AKP ve birlikte hareket edenlerin ne kadar “zeki” , “kurnaz” ve “örgütlü” davrandığı ortada iken; önümüze soykırım kararlarının gelmeyeceğini düşünmüş olamazlar! O halde, bugüne kadarki kampanyalar, maçlara gitmeler, protokol imzalamalar neyin nesiydi?
AKP ve hükümetin bugün kızıyor görünmesinin ardında oy kaygısı ve çaresizlik olabilir mi? Yani, yaklaşan seçim öncesi tribünlere oynamak?
Sonuç olarak, şu anda bir samimiyet testindeler. (Ama nasıl olsa, seçmen, sadece seçimden önceki 3-4 günü hatırladığı için, bunlar da unutulur canım!)
Türkiye’nin kapısına
atılan çarpı!
Soykırımı kabul edenler, işi, “Atatürk de soykırımcıydı” noktasına getiriyorlar. Türkiye’nin kapısına çarpılar atılırken, içerde de bunu kabul edip, açıkça gazetesinde yazanlar bile çıkabildi.
Oysa Atatürk bunun yanıtlarını hem Nutuk’ta, hem de gazetelerde (Örneğin, İrade-i Milliye Gazetesi’nde) vermişti. Biz de bunları birkaç kitabımızda sizlere sunmuştuk.
Yine, 3 yıl önce yazdığım (Ve şu anda “Güneşi Beklerken” adlı kitabımda bulabileceğiniz) uluslararası bir gerçeği -tekrar- hatırlatayım:
“Soykırım İddiaları Lozan’la Kapanmıştı!..”
Türkiye, uluslararası arenada 1915 Ermeni Soykırımı gibi bir iddianın muhatabı değil..
24 Temmuz 1923’de imzalanan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşması olarak kabul edilen Lozan Anlaşması ile bu konu “resmen” kapanmıştı. Lozan Anlaşması’nı imzalayan Avrupalılar “Türkiye Cumhuriyeti 1915 olaylarının sorumlusu değildir” demiş ve “Bundan sonra da bu konunun muhatabı olmadığını” kabul etmişti.
Peki bundan sonra ne yapılabilir?
Bülent Arınç’ın ifadesiyle “Dindar Cumhurbaşkanımız” olan Abdullah Gül, yeni bir maça
gidebilir.
Ama, şu anda boks maçına dönmüş olan maçı, bakalım tekrar futbol maçına
döndürebilecek mi?