Mehmet Gül’ün Fikir Dünyası

Mehmet Gül’ün Fikir Dünyası

Mehmet Gül’ün Fikir Dünyası

Ölümünün 3. yılında özlemle anıyoruz

Sömürülen milletlerin yegâne kurtuluş yolu: Milliyetçilik!..
13 Mart 2008 günü kaybettiğimiz Mehmet Gül, milliyetçi
camianın önde gelen fikir adamlarından biriydi.



Gençlik lideri, dava adamı ve siyasetçi olarak tanıdığımız Mehmet Gül’ün asıl önemli vasfı, “Fikir Adamlığı”dır. Maalesef Türk milleti, değerli evladı Mehmet Gül’ün bu tarafından yeterince bilgi sahibi olamadığı için istifade de edememiştir.
13 Mart 2008 günü kaybettiğimiz Mehmet Gül, zekâsı ile medyanın ambargosunu delmeyi, fikirlerini milletiyle paylaşmayı kısmen başarmıştı. Gazete ve dergilerde yayınlanan yazılarıyla, televizyonlardaki tartışmalarıyla ve hatta siyasi nutuklarıyla toplumla iletişim kurmuştu.
Sosyalist ideolojinin dokunulmazlarından olan Nazım Hikmet hakkında en ciddi çalışmayı Mehmet Gül yapmıştı.
Mehmet Gül, televizyon tartışmalarının vazgeçilmez ismi idi. Ekrana hâkimdi. Bir müddet Yeniçağ Televizyonunda programlar hazırladı, sundu.
Merhum Gül, günümüzün meselelerine bakışı ve gelecekte karşı karşıya kalabileceğimiz tehlikeler hakkındaki düşüncelerini, birlikte yayınladığımız  “Turan Dergisi”ndeki 4 uzun makalesinde özetlemişti. “Küresel Emperyalizm” adı ile yayınlamayı düşündüğü kitabın bölümleri olan makalelerin başlıkları bile geniş ufkunu ortaya koymaktadır:1-Şark Meselesi Üzerine Bazı Mülahazalar,  2-Genişletilmiş Şark Meselesi,3- Gerçek ve Gerçeğin Kurgulanması, 4-Küresel İşgale Karşı Dayanışma ve Muhalefetin Politikası: Milliyetçilik...

Prof. Noumark diyor ki...
Mehmet Gül; Batılılar adına, Türkleri önce Avrupa’dan, sonra Anadolu’dan kovma veya yok etme projesinin adı olan Şark Meselesinin, dünya siyasetinin en önemli ve en kadim projesi olduğuna inanırdı.
Batılıların ikiyüzlü olduğunu bilen Mehmet Gül, şahit olarak Hitler zulmünden kaçıp ülkemize sığındıktan sonra uzun yıllar İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğretim üyeliği yapan Prof. Noumark’ı  göstermektedir:
“Çok samimi olarak ifade edeyim ki, Avrupalı Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir.
Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince; Müslüman olduğu için sevmez; ama faraza, laiklik şöyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam eder.
Sizler farkında değilsiniz ama onlar şu gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa bugünkü tarihlerin yeniden yazılması
gerekir.

Osmanlı ve Asr-ı Saadet
Avrupa’nın pazarı idiniz. Şimdi Avrupa’yı pazar yapmaya başladınız. En az dört yüz yıl Avrupa’da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz. Selçuklular Anadolu’yu, Osmanlılar Balkanları Haçlı Ordusuna mezar ettiler. Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek hâkimiyet sağladılar. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslâmiyet uğruna her şeylerini feda etmeseydi, İslamiyet bugün sadece Hicaz’da varlığını devam ettirirdi. Kaldı ki, Vehhabiliği kuranlar da İngiliz Dominyon Bakanlığının adamlarıydı. Batı her yerde İslâmiyeti sapık inançlara kanalize etti, ama Osmanlı ‘Asr-ı Saadeti’ devam ettirdi. Kilise size kin kusmaktadır ve sebepleri yukarıdadır. Ben Türkiye’ye geldiğimde iki üniversiteniz vardı. Şimdi 19 üniversite var.



İki büyük şok...
Sizler gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupa’nın refahı ve medeniyeti yıkılır. Yine sizler Avrupa’nın tarihi düşmanısınız ve daima düşman olarak kalacaksınız. (Hürriyet, 11.06.2002)”
Gül’ün tespitlerine göre Batı, İslam karşısında iki büyük şok yaşamıştır. Biri Endülüs’te, diğeri ise Haçlı Seferleri sırasında... İslam medeniyeti karşısında şok olan, hayal bile edemeyecekleri ilmi gelişmelerle mücadele edemeyeceklerini anlayınca Masonluk gibi, Tapınak Şövalyeleri gibi örgütlenmelere gitmekle yetinmeyip “sapık mezhepler” türetme yolunu seçtiğine dikkati çekerdi.



Mehmet Gül, fikir mücadelesini, konferans ve seminerlerdeki konuşmalarının yanısıra makale ve kitap çalışmalarıyla da devam ettirirdi. Solun dokunulmazlarından Nazım hakkında yazdığı kitap, matbuatta ciddi tartışmalara yol açmıştı.


 

İslam Medeniyeti
Mehmet Gül, İslâm Medeniyeti’nin gücünü şöyle özetlemektedir: “Son buluntular Sümerlerin Türk olduğunu açıkça ortaya koyarken, Batı sessizliğini korumaktadır.
İslam medeniyetinin insanlığa kazandırdığı keşifler, ilmî gelişmeler gündeme bile getirilmez. Sadece tarihî gerçekler değil, ilmî keşifler bile batıdan tescil hakkı almak zorundadır. Batının noterlik yapmadığı gelişmeler gündem bile bulamaz haldedir. Meselâ cebir ilminin, kimya ilminin İslam kaynaklı olduğunu söylemezler. Pastör’den 400 yıl önce “mikrop teorisi”ni bulan Akşemseddin’in kitabı Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde dururken, bu şeref batının olmuştur. Dünya yuvarlaktır ve dönüyor dediği için asılan Galile’den 500 yıl önce Gazneli Mahmud’un sarayında, bir gezginin kutuplardan gelmesiyle ilgili olarak yapılan tartışmada, El-Biruni (Beyrunî) dünyanın yuvarlak olduğunu ve kendi etrafına dönerken aynı zamanda güneşin etrafında da döndüğünü söylemektedir. (Kitabı incelenmeyi beklemektedir.) Üstelik Batı, bu fikri öldürerek cevapladığı Galile’yi, daha sonra şereflendirmektedir. İbn-i Sina’nın el-Kanun fi Tıbb isimli tıp kitabı 18. Yüzyıla kadar Avrupa’nın üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuluyordu. Rus Doğu Bilimci Vasili, W. Barthold’un  ‘gelmiş geçmiş en büyük İslam bilgini’ olarak nitelediği Ahmet el-Biruni (903-1052) için ‘yalnızca Doğu’nun değil, bütün Orta Çağ’ın en etkili düşünürlerinden biridir’ demektedir. El Harezmi gibi, Harzem’de doğan Türk bilginidir. Belçikalı bilim tarihçisi George Sartun, binlerce bilim adamının yetiştiği 11. Yüzyılı ‘İkinci Birunî Çağı’ olarak değerlendirmektedir.
Batılıların bile kabul ettiği tarihin en büyük 10 bilgini arasında el-Biruni, el-Harezmi, ibn-i Sina gibi Türk âlimlerinin yanında İslam âlimi el-Razi de vardır.”


ABD’nin gizli-açık hedefleri...
Bugün dünyanın jandarması rolünü üstlenmiş olan ABD’nin politikasını sert şekilde eleştiren Mehmet Gül’ün tespitlerine göz atalım:
 “Mevcut ABD politikaları, sınırlar insanlar için olmalı ama ekonomik alanlarda uluslar-üstü şirketler, Soros’un açtığı yoldan kadifeli, turunculu devrimleriyle yürümeli. Siyaset, ekonomi, kültür ve yönetim tarzı tekleşmeli, ama devletler, insanları daha sağlam kontrol etmelidir. Dinlerin misyonundan organize bir şekilde istifade edip ikna etmeliyiz ama yönetim hedefi dini olmamalı. Protestan kültür ve Yahudi zihniyeti Kabalacı bir felsefeyle ele alınıp dünyadaki her şeyi köksüzleştirmeliyiz.
Köksüz ve sığ değerlere sahip insanlar çok kolay yönlendirilebilir. ABD, kendi kimliğini, çok uluslu millet görüntüsüyle bütün dünyaya kabul ettirmek istiyor.
Amerikan kimliği, kültür anlayışı, hiçbir kural tanımadan insanlığa büyük güçle dayatılabilir. Gönüllü kabuller oluşturmak için zihnî operasyonlar ve propaganda metotları geliştiriliyor.”
Mehmet Gül; Türkiye, İslam Dünyası ve mazlum, sömürülen ülke halklarına kurtuluş yolu olarak ırkçılıktan, ayrımcılıktan arındırılmış milliyetçiliği göstermektedir.
ABD’nin gizli-açık tehditlerine karşı milli direncin ayakta tutulması gerektiğini hatırlatan Mehmet Gül, Türkiye’nin Kıbrıs ve Kuzey Irak politikalarının milli menfaatlerimize aykırı olmasının gelecekte büyük bedellere yol açacağını vurguluyor.
Irak politikasının Türkiye’ye gelecekte büyük bedellere mal olacağını hatırlattıktan sonra şu hususlara dikkati çekmektedir:
“Türkiye hükümeti, çeşitli kesimlerden seslendirmekle ABD’nin stratejik ortağı olduğumuzu tekrarlamaktadır. Rauf Denktaş’ın AB itirazlarına ‘O da kim oluyor’ diye efelenen Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün 25 Eylül 2004’teki ABD ziyaretinde Powul’a söyledikleri unutulmamalıdır:
‘Irak’taki hedeflerimiz ve vizyonumuz aynı. Sizin başarısızlığınız, bizim başarısızlığımız’ demektir.
Yüksek bir tarih şuuruna sahip olan Mehmet Gül’ün önemli çalışmalarından birisi de, Avustralya’da yaşayan iki Türk’ün, Birinci Dünya Savaşı yıllarında, İngiltere’ye savaş açmalarını konu alan “Avustralya’da Başlayan Çanakkale Direnişi” başlıklı çalışmasıdır. Kürtçülük faaliyetlerini konu alan kitabı da yayına hazır haldedir.
Mehmet Gül, aynı zamanda şairdi. Şiirleri “Kezban” adlı kitapta toplanmıştır.