Maarif Vekili Hamdullah Suphi, İstiklal Marşı'nı Meclis'in onayına sunmak için okuyan kişi olarak bilinir.
Ancak Mehmet Akif İstiklal Marşı'nı kaleme aldıktan sonra onu ilk defa kime gösterip okuduğu üzerinde pek durulmamıştır.
İstiklal Marşımızı ilk duyan bu talihli kişinin kim olduğunu yazımızın sonuna bırakıp Hamdullah Suphi Tanrıöver'e kulak verelim:
Aralarında, Atatürk'ün Ankara'ya vardığında ilk tanıştığı kişilerden olan ünlü gazeteci, Hakimiyeti Millîye Gazetesi başyazarı Nizamettin Nazif ve başkalarının da bulunduğu bir grup ile TBMM'de Atatürk'ün odasında toplanmıştık.
Sohbet sırasında Nizamettin Nazif, Mehmet Akif'in İstiklal Marşı'nı ilk defa Hakimiyet'i Millîye'deki odasında kendisine okuduğunu söyledi.
Derhal itiraz ettim:
- Durun, durun, durun!..
Bunu siz Hakimiyet'te de yazmıştınız.
Okudum.
Size okuduğu, İstiklal Marşı'nın henüz tamamlanmamış nüshasıydı.
Nitekim daha tamamlanmadığını siz de kaydetmişsiniz.
Ve yazınızda Mehmet Akif'in, "Yarına kadar tamamlamak mecburiyetindeyim çünkü yarın son gün" dediğini de ekliyorsunuz.
İşte şiirin size okumadığı kısımlarını o gece, kalmakta olduğu Taceddin Dergâhı'nda tamamlar ve ertesi sabah, Taceddin Sultan Camii imamı Hacı Tevfik Bey'in 15 yaşındaki kızı Raife'ye okumuştur.
Bunu Taceddin Sultan Camii imamı Hacı Tevfik Bey'den dinledim.
Atatürk'ün Meclis'teki odasında cereyan eden sohbete bu noktada ara verip Hamdullah Suphi'nin bahsettiği bu olayın ayrıntısını aktarmak isterim.
İstiklal Marşı'nın ilk kez kime okunduğu meselesini gün ışığına kavuşturan olaya Taceddin Sultan Camii İmamı Hacı Tevfik Bey'in torunu olan ünlü gazeteci Orhan Karaveli hatıralarını kaleme aldığı "Bir Ankara Ailesinin Öyküsü" adlı kitabında yer veriyor.
Taceddin Sultan Camii meşrutasında kalan saygıdeğer misafirleri Mehmet Akif'in yemeğini vermek için kardeşi Naime'yle yarıştıklarını belirten ve o zamanlar 15 yaşlarında olan annesi Raife hanımın ağzından konuyu tüm teferruatıyla şöyle anlatıyor:
"... Gene böyle bir gün Ankara'nın meşhur kelek turşusu, kapama ve babamın pazardan aldığı torba yoğurdundan oluşan yemeğini götürdüğüm bir gün Mehmet Akif sedirde oturmuştu.
Yukarı diktiği sol dizinin üzerinde bir şeyler yazıyordu.
Geldiğimi fark etmediğini sandım. Tepsiyi bırakıp usulca çıkmak üzereydim ki, arkamdan seslendi:
- Dur kızım gitme!
- Buyrun efendim.
- Otur bakayım şuraya...
Sana yeni yazdığım bir şiiri okuyacağım.
Bakalım beğenecek misin?..
Sabaha kadar bununla uğraştım...
Heyecanlanmıştım.
Mehmet Akif Bey kalemi kâğıdı bıraktı.
Kalaylı bakır güğümden aldığı bir bardak suyu ağır ağır içip bitirdi.
Yazılı kâğıtların ilk sayfasını eline alarak okumaya başladı:
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak...
Büyülenmiş gibiydim.
Kıpırdamadan dinliyordum Akif Bey'i...
Belki bir 10 dakika sürdü şiirin tamamını okuması.
Bitirince kâğıtları tekrar ve özenle üst üste koyup yüzüme baktı:
- Nasıl olmuş?
Heyecandan mıdır nedir, şiirin çoğu yerlerini pek anlayamamıştım ama gene de:
- Çok güzel olmuş efendim, elinize sağlık, hepsini siz mi yazdınız? dedim.
Güldü:
- Tabii ben yazdım. Başka kim yazacak?
Heyecanla eve geldim. Babam sabah namazını kıldırıp dönmüştü.
Soluk soluğa:
- Akif Bey bana son yazdığı şiiri okudu. Çok güzeldi dedim.
Öyle heyecanlandım ki...
Orhan Karaveli bunları kaydettikten sonra kitabında şu açıklamayı yapıyor:
Yıllar sonra annem Kadıköy Kızıltoprak'taki evimizde bana bunları anlattıktan sonra eklemişti;
-İstiklal Marşımızın sözlerini dünyada ilk dinleyenin ben olacağını nereden bilebilirdim?.."