Kim hesap soracak?
Demokrat Parti (DP) ile Anavatan Partisi(ANAP) birleşme kararlarını kongrelerinde onaylatarak yürürlüğe koydular.
Türkiye’de nedense dibe vurmadan dayanışma ve ortaklıklar yürümüyor. Hani, “yumurta kapıya dayanınca” denir ya, işte o zaman akıllar başa geliyor.
Cindoruk sözünde durabilir mi?
Büyük şirketlerde, holdinglerde bile “3 kuşak ayakta kalma” söz konusu değil. Şirketi baba kuruyor, oğul devam ettiriyor, torunlara geldiğinde “paylaşım” kavgaları başlıyor ve şirketler dağılıyor. Ortaklıklar yürümüyor.
Politikada da böyle.
Koalisyonların ömrü uzun olmuyor.
Ancak iktidarların kuruluşunda ve yürümesinde “dış destek” varsa, dışardan oksijen verilerek, solunum cihazıyla da olsa ömrü uzatılıyor.
DP ile ANAP’ın birleşmesi de öyle.
ANAP’ın kurucusu Özal’ın sağlığında, birleşmek bir yana büyük kavgalar yaşamıştı Demirel’in DYP’si, bugünkü DP ile.
İş o kadar büyümüştü ki, Özal Çankaya’ya çıkınca Demirel “veto” etmiş, Çankaya’yı protesto etmişti. Özal, “Çankaya’nın şişmanı, halk düşmanı” olmuştu.
Şimdi o kavgalı iki parti, Özal’ın ölümünden çok sonra, “yumurta kapıya dayanınca” birleşti. Ona da şükür.
Onları birleştiren, dün 7. yılına giren AKP iktidarı ve yaptıkları oldu.
ART’de Ümit Zileli’nin programında konuşan DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, “Devr-i sabık yaratacağız” demiş. Ben Viyana’da konferansta olduğum için izleyemedim, Yeniçağ’da okudum.
Yani, “iktidar olursak, AKP’den hesap soracağız” demek istiyor.
Bu, yıllardır söylenir ama bir türlü gerçekleşmez.
Ama Meclis’de bulunan ana muhalefet partisi CHP’nin bile söyleyemediği bu sözü, henüz bir tek milletvekili bile olmayan DP’nin söyleyebilmesi önemli.
Önemli de, doğru mu, Cindoruk bu sözünde durabilir mi?
Malum, bu birleşmenin mimarı Süleyman Demirel de, vaktiyle Özal’dan hesap sormak için neler demişti, neler?..
“Elimizde Koskotas dosyaları var, hesap soracağız” sözü ona ait.
Şimdi, aynı yoldan giden Sayın Cindoruk aynı şeyleri söylüyor.
Toplumun bir kesiminde AKP’ye karşı bir “umut” olarak görülen ve bu yüzden ağır eleştirilere uğrayan bu “birleşik sağ”, diğer sağdan (AKP’den) hesap sorabilir mi, doğrusu çok kuşkulu.
Ama, “birleşik sağ” iyi kadro oluşturur, toplumun her kesimine açılır ve Atatürkçü bir yol izlerse, AKP’yi de, MHP’yi de ve soldaki CHP’yi de ilk seçimde siler.
Çünkü, 7. yılında AKP’ye karşı toplumun büyük bölümünde birikmiş tepkiler var.
3 Kasım
Dün 3 Kasım’dı. Yani, AKP’nin iktidara gelmesinin 7. yılı...
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün partisinin Meclis Grup konuşmasında “Parlamentonun yüzde 65’ini oluşturduklarını” söyledi.
Doğru.
Ama bu, Türkiye’de nasıl demokrasi olmadığının da bir kanıtı.
Nasıl mı?.. Şöyle.
Nasıl oluyor da yüzde 47(?) oy aldığı ileri sürülen bir parti, Meclis’in yüzde 47’sini değil de yüzde 65’ini elde edebiliyor?..
Yani, seçimde yarıdan fazla çoğunluğu elde edememiş, ama Meclis’in yarıdan çok fazlasını, üçte ikisini elde etmiş!..
Gerçek demokrasilerde böyle şey olur mu?
Bunun adı demokrasi. Öyle mi?
Halk size yüzde 65 oy vermeyecek ama siz yüzde 65 oranında milletvekili çıkaracaksınız ve tek başınıza her kararı alabileceksiniz!.
Bu çarpık ve nedense AB’nin bile ses çıkarmadığı Seçim sistemi ile, sanki toplumun yüzde 50’sinden fazlası sizi destekliyor gibi görüneceksiniz. TBMM’ndeki yüzde 65’lik çoğunluğa bakınca, AKP’li olmayanlar yüzde 35’de kalmış gibi izlenim çıkıyor.
Oysa, gerçekte AKP, “sandığa gidenlerin” yüzde 47’sinin oyunu aldı. Tüm seçmenleri hesaba katınca, ki doğrusu odur, AKP’nin oyu yüzde 33 civarındadır.
Nedense bunu muhalefet bile vurgulamaz. Herhalde ezik görünmekten çok hoşlanıyorlar!..
Dünyanın neresinde görülmüştür, almadığınız oyla, Meclis’in çoğunluğunu ele geçirmek.
Bunun adı demokrasi.
7 yıldır Türkiye böyle bir demokrasi ile yönetiliyor.
Hayrını da hep birlikte görüyoruz.
Geldiğimiz nokta, Cumhuriyet bayramında “pastadan Atatürk çıkarmak!..”