BERKAY BİGEÇ / YENİÇAĞ
20 Temmuz 1974 yılında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit''in emriyle Kıbrıs''a çıkarma yapıldı. Kıbrıs Barış Harekatı''nın ikinci ayağı ise 14 Ağustos''ta yapıldı. Bu harekatın sonucunda adanın yüzde 37''lik kısmı Kıbrıslı Türkler için güvenli hale gelirken, Rum ve Yunan çetelerin çoğu etkisiz hale getirildi. Bu harekat sonucunda dünyanın birçok ülkesi tarafından Türkiye''ye ambargo uygulandı. Harekatın kamuoyuna yansımamış yönlerini Emekli Kıdemli Albay İzzettin Çopur Yeniçağ''a anlattı.
"17 TANK 100 KADAR ASKERİMLE KIBRIS''A GİTTİM"
Etimesgut''ta bulunan Gösteri ve Tatbikat alayının Kıbrıs''a intikal edeceği emrini aldık, orası benim de bulunduğum birlikti. Bütün tanklar, personel olduğu gibi Ankara''dan çıkıp demiryoluyla Mersin''e oradan da Kıbrıs''a gideceğimiz yönündeydi. Çok yoğun bir hazırlık çalışması yapmak zorunda kaldık, böyle bir emir geleceğini tahmin etmiyorduk. İlk giden birliklerimiz bir cep şeklinde bölgeyi ele geçirdi. Dar alandan geniş alana geçiş gibi bir plan yapılmış. Bizim görevimiz bu alanı açmaktı. 17 tane tank 4 tane de zırhlı araç ve 100 kadar askerimle 4 Ağustos''ta Ankara''dan yola çıktık.
"HİÇ UNUTMAM CANLI KOYUN BİLE VERMEYE ÇALIŞAN OLDU"
Yerköy''e yakın bir yerde durduk. Kadın, erkek, genç, yaşlı bizi orada karşıladı. Vatandaş bizim Kıbrıs''a gideceğimizi biliyordu. Bana Kuran-ı Kerim ve Türk bayrağı hediye edildi. Daha sonra bu hediyeleri askeri müzeye teslim ettik. Bizi karşılayan halk, domates, meyve, sebze, varı, yoğu ne varsa bize verdi. Hatta hiç unutmam canlı koyun bile vermeye çalışan olmuştu. Gözlerimin dolduğunu net hatırlıyorum.
"KUMANDAN BENİ DE GÖTÜR"
Sonra bir emir daha geldi benim yetişmiş subaylarımdan bazılarını başka birliklere çağırdılar. Personel eksikliği yaşadım tabii. Bir tek tankı sürecek şoför yollamadım. Nişancı, topçu gibi yetişmiş personel götürdüm. Er eğitim birliklerinden eksikleri tamamlamaya çalıştık. 100 yetişmiş personelimden 30 tanesi başka birliklere gitti. Sayıdan çok eğitim önemlidir. Eğitimi eksik olan askerlerime yolda eğitim vermeye çalıştık. Top nasıl koyulur, periskop nedir gibi eksikleri gidermeye çalıştık. Görev başı eğitim deniyor buna. Az şehit vermiş olmamızın nedenlerinden birisi de budur. Biz bu şekilde Mersin''e geldik. Kurmay Albay Feridun Öztürk, bize "Mersin''de kalmayacaksınız" dediği için çadır kurdurmadım. Ankara''yla irtibat kurmamız o dönem çok rahat değildi. Bazen hiç irtibat kuramadığımız kendi kararlarımızı almamız gereken zamanlar da oldu. Tankları çıkarma gemisine yükledik. Tam benim de bineceğim sırada yaşlı bir dede, bembeyaz sakallı biri "Kumandan beni de götür Kıbrıs''a" dedi. "Dede dur bakalım, biz bir gidelim dönelim düşmanı nasıl mağlup ettiğimizi ben sana anlatırım." dedim. Sonra arkaya bir daha baktım dedeyi göremedim. Bu olayı hala çözmüş değilim.
"HAVA KUVVETLERİMİZİ BÜYÜK BİR HAYRANLIKLA İZLEDİK"
Kıbrıs''a geldik ve hazırlanmaya başladık. Beş Parmak Dağları''na hava kuvvetlerimiz yoğun bir saldırı düzenliyordu. Hayranlıkla o anları izliyorduk ve bize de ciddi bir güven geliyordu. Çıkarma yaparken hava kuvvetlerinin üstünüzde olması kadar önemli bir olay yok. Tepeden korunmak her şeydir.
YÜZBAŞI RAMİZ NASIL ŞEHİT OLDU?
Geçiçi olarak "Mezarlık" denilen bir bölgeyi ele geçireceksiniz denildi. O bölgeye giderken yanmış bir tank gördüm. O tank Yüzbaşı Ramiz Turan''ın tankıymış. Ramiz Turan ile ben 4 sene görev yapmıştım. Öğrendiğime göre o yol üzerinde 21 Temmuz''da 1. Tank takımı bir sorun yaşamış. Ramiz Yüzbaşı da o tankın oraya geçmiş tam bu sırada Rum ve Yunan iklisi ateş açmış ve tank hasar almış. Tankların içi ağzına kadar mühimmat dolu olduğundan yangın çıkmış. Tankın kulesine çıkıp atlayacakken açılan ateş sonucu şehit düşmüş. O saldırıda 2 şehidimiz 1 de yaralımız olduğunu öğrendim. Yüzbaşı Ramiz''in kanlı kamuflajı hala bugün Girne''de müzede saklanıyor.
"ZAFER PLANINI UYGULAYIN"
Biz varmamız gereken noktaya gittik. Alay komutanımız bizi kontrolümüz altında olan Hamitköy''e yolladı. Alay komutanı bana 17 tane tank ile Lefkoşe''nin yukarı kısmına gitmem ve orada Meriç Köyü''nü ele geçirme emrini verdi. Oradan da diğer birlikle buluşup Paşaköy''e gelip Magosa taaruzuna devam edeceksiniz dedi. Elimizde harita yoktu o dönem. Sadece araziyi gördük bu kadarını biliyoruz. Arazi çukur, oraya girince tam nereye gideceğinizi göremiyorsunuz. O sırada bir duraklama yaşadık. Hava kuvvetlerimiz taaruza geçeceğimiz bölgeyi sabahın erken saatlerinde bombalamaya başladık. Lefkoşa gözükmüyordu tozdan. Alay komutanımız da "Zafer planını uygulayın" diye emir verdi. O bölgede çok ciddi bir ateş altında kaldık ve karşılıklı çok ciddi bir çatışma başladı. Tank, top, tüfek, el bombası ne varsa kullanıldı. Düşman karşımızda olduğu için biz birliklerimizi dağıttık. Rum ile Yunan''ı ilk defa orada gördük. Düşman, telsizlerimizi karıştırdı. Ben emir veremedim ve emir alamadım. Bizim telsizlerden "Mehmet gitme, senin de annen baban var" diyorlardı. Telsizimize girmişlerdi, psikolojik baskı uygulanıyordu ama şanlı askerimiz asla taviz vermedi bu duruma. Önümdeki tank tam bu sırada hasar aldı, asker geldi ve bir teğmen ve çavuş şehit düştü. İnip bakmaya fırsat olmadı, inemedik. Tam karşımızda sırtın arkasında Rus yapımı 4 tane tank vardı. Biz bu tankların hepsini imha ettik. Başka bir tanka geçtim ama top doldurucunun parmakları kopmuştu. "Ateş yapabilir misin?" dedim. "Komutanım yaparım" dedi. Alt nişancı tepeye çıktı, makinalı tüfekle ateşe başladı. Biz bu şekilde oradan çıkmayı başardık. Meriç Köyü''ne giderken kaybolduk. Hamit Köyü''nden bize verilen mücahit de yolu karıştırdı. Biz tam terse ilerliyormuşuz, güneye doğru giderken anladım bunu ve konvoyu durdurdum. Telsiz irtibatımız da yoktu maalesef. Bu şekilde Meriç Köyü''ne gittik. Türk köyüydü orası ama birçok Rum evi de vardı. Bunu şuradan anlıyorduk, köyde modern bir yapı varsa orada Rum vardır demektir. Türklere karşı çok ciddi ekonomik ambargo vardı. Aynı yerde Türkler kötü evlerde kalıyordu. Biz köye girince Türkler bizi karşıladı. Çoğunun elinde bayrak vardı. Tanktan şehitlerimizi aldık. Şehitlerimizi ambulansla Boğaz Şehitliği''ne gönderdik. Meriç Köyü''nde tüm eksiklerimizi tamamladık. Erzak, benzin, mühimmat vs... Ertesi sabah Paşaköy''e geçtik, diğer arkadaşlarımız da oradaydı. Oradan da taaruza devam ettik. Paşaköy''de harita aldık çok işimize yaradı tabii. Magosa yoluna girdik tanklarla, Magosa''yı gördüğümüzde bizim uçaklarımız tepelerdeki mevzileri dövüyordu. Orada birçok mühimmat deposu varmış, bunların hepsi imha edildi. Neredeyse işi gücü bırakıp oturup uçaklarımızı izleyecektik. Magosa''daki hedefleri biz de vurmaya başladık, tam o sırada tanktan indim haritaya baktım ve keşif yapmaya başladım, bölgeden biraz uzaklaştım. Rum ve Yunan askerlerin olduğu yere yaklaşmışım bu sırada. Tespit edildim ve üstüme ciddi bir ateş açıldı. Ellerimle toprağı kazarak kendime orada bir mevzi yaptım. Benim bindiğim tanktaki Yüksel Çavuş durumu anlamış ve tank bana doğru gelmeye başladı. İşte bu Türk askerinin kabiliyetidir. Tankın içine atladım o şekilde kurtuldum oradan. 1 saat sonra ateş kesildi ve orayı da temizledik. Bir ekibimiz Magosa''nın içerisine doğru ilerledi ve oradaki kaleyi ele geçirdi. O kalede 10 bin Kıbrıs Türk''ü o şekilde oradan kurtuldu. Bize ertesi gün "Magosa''nın güneyine gidin." emri verildi, "Emredersiniz komutanım." dedim. En önde benim tankım vardı ve o şekilde yola çıktık. Yol üstünde Rum ve Yunan mevzilerini gördüm, telsiz irtibatı olmadığı için insitiyatif aldım. Tanklarıma ateş serbest dedim. Toplamda 10 dakika sonra ne çadır, ne tank, ne mevzi kaldı. Hepsi darma duman oldu. Denize doğru ilerledik ve o gece orada kaldık. Ertesi gün oldu, erzağımız ciddi anlamda azalmıştı, hatta bitmişti. Sadece oradaki değirmenden su alabildik.
"TAVUK, HOROZ KESTİLER, PİLAV YAPIP GETİRDİLER"
Bir çavuş ve iki askerime emir verdim, "Şurada boş evler var, gidin orada ne varsa getirin." dedim. Bekledik, bekledik gelmediler. Pusuya düştüklerini düşündüm. Bir astsubay görevlendirdim gidin bakın diye, tam onlar giderken bizim askerler geldi. Kafalarında sini tepsi var. Tavuk bulmuşlar, horoz bulmuşlar hepsini kesip pişirmişler. Pirinç bulup pilav yapmışlar hepsini getirdiler. "Mutfakta dolma vardı onu almadık." dedi. "Neden?" dedim. "Zehirli olabilir komutanım." dediler. "Aferin." dedim. Orada hepsini bölüştürdüm askerlerime afiyetle yedik. Hayatımda yediğim en güzel yemekti o. Biz o şekilde gideceğimiz yere vardık, tabii biraz geç kaldık bizi çok merak etmişler. Komutanlarımıza güvende olduğumuzu anlattım, rahatladılar. 1 hafta kaldık orada. Daha sonra o bölgeyi Deniz Kuvvetleri''ne teslim ettim. Oradan da Değirmenlik''e gitmemiz yönünde emir aldık. Erlerin kalacağı bir tuğla fabrikası vardı. Koğuşlar kurduk oraya. 15-20 gün geçtikten sonra komutan çağırdı beni yanına "Bölüğünle birlikte Ercan Havaalanı''nın olduğu bölgeyi koruyacaksınız." dedi. "Emredersiniz." dedim. Oraya gittiğimizde çok güzel bir yer bulduk. Duş, yemek ne ihtiyacımız varsa karşıladık. Orada tam 6 ay kaldım... Hareketla ilgili özetle anlatacağım şeyler bunlardır.
Emekli Kıdemli Albay İzzettin Çopur, unutamadığı hala içinde yara olan iki acı olayı ise şöyle anlattı.
"SOĞUKTAN HASTA OLAN 4 YAŞINDAKİ OĞLUMU KAYBETTİM"
Ben Kıbrıs''a giderken 4 yaşında bir oğlum vardı. Ankara''da lojmanda kalıyorduk. Ne ailem ne annem, babam aklıma gelmişti. Kıbrıs''tan döndüm Ankara''ya. Normal şartlarda Kıbrıs''a nereden gittiysem oraya tekrar dönmem gerekiyordu. Beni Babaeski''ye atayarak büyük bir haksızlık yaptılar, kışın ortasında. Hava soğuk, kar, çamur siyaset. Taşınma sırasında çocuğum soğuktan üşüttü ve ben maalesef ilk çocuğumu kaybettim. Ben bu olayı ömrüm boyunca unutmam, unutamam.
"MAALESEF MADALYALARIMIZI ALAMADIK"
Biz Kıbrıs''tan ayrılmadan başarılı olan askerlere altın, gümüş, bronz madalya verileceğini öğrendik. Sanki olimpiyat düzenlenmiş gibi. Büyük bir hataydı bu. Magosa''yı kurtaran kimseye madalya verilmedi. Bizim alaya madalya verilmedi. Çocuğumuza bırakacağımız madalya verilmedi. Bu bizim içimizde büyük bir yaradır. KKTC geçen sene madalya verdi ama Türkiye Cumhuriyeti bize madalya vermedi.