Kadına karşı şiddet nasıl önlenir?
Birleşmiş Milletler, 1999 yılından itibaren 25 Kasım’ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti.
BM bu çerçevede, şiddetin ilk etapta ortaya çıkmasını engellemek için farklı önleme stratejilerini destekleme konusunda tüm sivil toplum kuruluşlarına, kadın hakları örgütlerine, insan hakları savunucularına, okullara, üniversitelere, özel sektöre, spor kulüplerine, derneklere ve bireylere çağrıda bulundu.
Dünya genelinde neredeyse 736 milyon kadının, çoğu partnerleri ya da eski partnerleri tarafından olmak üzere, hayatlarında en az bir defa şiddete maruz kaldığının tahmin edildiğini belirten BM, konunun gündeme getirilmesi için toplam 16 gün süren farkındalık çalışmalarında bulunacak.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye Temsilcisi Louisa Vinton, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Kadına yönelik şiddet, dünyada en yaygın insan hakları ihlallerinden bir tanesidir." ifadelerini kullanarak toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin faillerinin cezalandırılması ve söz konusu mağdurların desteklenmesi için herkesin, elinden gelen her şeyi yapması gerektiğini söyledi.
***
Türkiye’de de ise Recep Tayyip Erdoğan, konuyla ilgili toplantıda, “Devlet olarak kadına yönelik şiddetle mücadeleyi temel politikamız haline getirdik. Bu amaçla 2011 yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızı kurduk. Biz kadına yönelik şiddetle mücadeleyi, aileyi yüceltme ve güçlendirme mücadelemizin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Aileye sahip çıkarak şiddet meselesi başta olmak üzere kadınların tüm haklarının da korunmasını sağlamayı amaçlıyoruz" dedi.
Erdoğan, "Ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadelede en büyük devrimi 2012 yılında çıkardığımız 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi kanunuyla yaptık.” diyerek bir hatırlatma yaptı ama Cumhur İttifakı’nın ortaklarından Yeniden Refah Partisi, bu kanunun değiştirilmesini istedi ve ittifaka katılım şartlarından biri olarak ortaya koydu.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'ı destekleyen ve kendilerine birkaç vekillik de verilen HÜDA-PAR da “6284 sayılı yasanın isminin her ne kadar aileyi koruma kanunu olsa da şiddeti önlemediğini daha önce basınla paylaştık” diye açıklama yaptı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık bu sözler üzerine “6284 sayılı kanunun ruhuyla ve mevcudiyetiyle varlığı son derece önemlidir. Varlığının tartışmaya açılması dahi bizce kabul edilemez” dedi.
***
Euronews’de yayınlanan Dilek Gül imzalı haberde görüşü alınan avukat Hülya Gülbahar ise “Siyasal İslâm, ülkedeki demokrasi ve hukukun tüm kurum ve kurallarını imha etti. Diğer sistemlerden farkını bütün bir topluma ve dünyaya aile ve kadın politikaları üzerinden ifade etmeye çalışıyor. Dolayısıyla kadını ve aile kavramını merkezi siyasal simgesi olarak kullanıyor. Önce kadın haklarına saldırmalarının nedeni de budur.” diye açıklama yaptı.
Gülbahar, “Topluma hiçbir şey veremeyecekleri için onlara çarpıtılmış bir din anlayışı ile yoğurduğu kadın ve çocuklar üzerinde hâkimiyet kuracakları bir toplum modeli sunuyorlar. Tarikat ve dini topluluklarının yaşamlarına bakıldığında en temel konunun kadınlar, çocuklar ve onlarla yaşanacak cinsellik ve de tahakküm olduğunu net bir şekilde görüyoruz. Din adamlarının en çok ilgilendikleri konunun kadınlar, çocuklar ve bunlar üzerinde erkeklerin girişeceği cinsel eylemler olması rastlantı değil... Yasaya karşı çıkanlar, ‘şiddetin belgesi yoksa koruma kararı verilmesin’ gibi argümanlarla devletin şiddeti önleme görevinden vazgeçmesini istiyorlar. İkinci olarak da şiddete maruz kalan kadın ve çocukların devlet tarafından yalnız bırakılmasını, karakoldan sağlık mekanizmalarına kadar işlem yapılmamasını talep ediyorlar.” dedi.
Buraya kadar, bir bilgilendirme yapmaya ve tartışmalarla ilgili bir durum özeti çıkarmaya çalıştım. Basılı gazetedeki köşeye bu kadarı ancak sığar... Bu sebeple başlıktaki soruya kendi cevabımı, ayrıntılı olarak yarın vereceğim...