“Kadermiş” öyle mi?
Zonguldak’ta Türkiye Taş Kömürü İşletmesi’ne (TTK) bağlı Karadon maden ocağında tedbirsizlik yüzünden 30 madencimiz öldü.
Ekmek parası peşindeki gariban insanlarımızın cesetlerine bile günler sonra ulaşıldı. İkisinin cesedine ise henüz ulaşılamadı bile.
Ülkeyi 8 yıldır yöneten Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu konudaki tavrı her zamanki gibiydi. Sorumlulardan hesap sormak yerine yine başkalarını ve gazetecileri suçladı; “Kader” dedi. Kader kavramı üzerine tartışmaya girdi.
Ben kimi konularda (din, inanç, ülke, vatan, emperyalizm, Batı ve din sömürüsü gibi) Mehmet Akif Ersoy’a danışırım.
Ersoy’un bu konularda öyle sözleri var ki, muhatabının nefesini keser, üzerine söz söyletmez.
Yine ona baktım. Bakınız Mehmet Akif Ersoy “Safahat” ta nasıl cevap veriyor? (Ağır olmasın ve hakaret sayılmasın diye iki sözcüğü çıkardım, biraz da özetledim)
MÜTEVEKKİL
“Kadermiş” öyle mi? Haşa, bu söz değil doğru
-------’nı istedin, Allah da verdi... Doğrusu bu.
“Çalış” dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun, Onun hesabına bir çok HURAFE UYDURDUN
Sonunda bir de “TEVEKKÜL” sokuşturup araya,
Zavallı DİNİ ÇEVİRDİN onunla MASKARAYA
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,
Yorulma, öyle ya, Mevla Ecir-i Hâsır iken
Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini
Birer birer oku tekmil edince defterini
Bütün O İŞLERİ RABBİM GÖRÜR, VAZİFESİDİR!..
Yükün hafifledi... Sen şimdi doğru kahveye gir
Çoluk çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak...
Hüda vekil-i umurun değil mi? Keyfine bak
Başın sıkıldı mı, kafi senin o nazlı sesin:
“Yetiş” de, kendisi gelsin, ya hızır’ı göndersin
Evinde hastalanan varsa, borcudur: bakacak
Şifa hazinesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki: her şeyin Allah... Yanaşman, ırgadın o:
Çoluk çocuk ona ait: lalan, bacın, dadın o
Vekil-i harcın o kahyan, müdür-i veznen o
Alış seninse de, mesul olan verişten o
Ya sen nesin?
MÜTEVEKKİL!
Yutulmaz artık bu
Biraz da saygı gerektir...
Ne saygısızlık bu
HÜDA’YI kendine kul yaptı,
KENDİ OLDU HÜDA
---------- da “TEVEKKÜL” diyor bu cür’ete, ha?..
MAVRİ MİRA!
Geçen hafta cumartesi çok sevdiğim bir radyoyu dinliyordum.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyosu İLEF’i...
Ankara’da FM kanalı 91’den çıkıyor.
Saat 16.40 civarı.
Birden, sözlerini anlamadığım ama Rumca olduğu anlaşılan, içinde sürekli olarak ve nazlı nazlı MAVRİ MİRA sözleri geçen bir müzikle karşılaştım.
Böyle bir radyoda herhalde yanlışlıkla çalınıyor diye düşündüm.
Çünkü, MAVRİ MİRA, Rumca “kara kader” demek. Aynı zamanda, Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul’da Fener Rum Patrikhanesi tarafından kurulan ayrılıkçı örgütün adı.
Amacı, İstanbul ve Anadolu’nun, Yunanlıların eline geçmesini sağlamak için işgalci Yunan kuvvetlerine yardımcı olmaktı. Yunanistan’dan getirilen cephaneyi Rumlara dağıtıp tüm Rum kiliselerini cephanelik durumuna getirdi.
Dilini bilmiyordum ama bu örgütün reklamı ve ona övgü olduğu anlaşılıyordu. (Kayıtları duruyordur, Üniversitenin sorumluları isterse bulup çıkarabilir.)
Radyoyu arayıp, dinleyici olarak sormak istedim.
Bu kez başka bir durumla karşılaştım.
YÜZONSEKİZ-SEKSEN..SEKSEN! (118-80)
İLEF’in telefonunu bulmak için “bilinmeyen numaralar servisini” aradım.
Biliyorsunuz eski 118 hattı şimdi 118-80 ve 118-18 olarak iki ayrı şirkete verildi.
Ben 118-80’i aradım. (Konuşma sonunda sinirlendiğim için saatime bakıp not aldım. 15 Mayıs 2010, cumartesi, saat 16.40 idi)
Karşıma çıkan erkek görevli, konuşmanıza fırsat vermeden bir sürü şey söylüyor, zaman dolduruyor. Herhalde süreyi uzatıp para kazanıyorlar diye düşündüm.
Sonunda net biçimde rica ettim: “Ankara Üniversitesi Radyosu’nun telefonunu verir misiniz?”
Erkek operatör biraz beklettikten sonra, “Ankara Üniversitesi Radyosu Ankara’da mı?” diye sordu!..
Sinirlendim ve “Hayır Japonya’da” dedim. Sonra tekrarladım, “Evet Ankara’da”
İstifini bozmadan bana bir numara verdi. Aradım geçerli olmayan ve düdük sesi gelen bir telefon çıktı! (Faks sesi değil.)
Şimdi soruyorum ve sloganı tekrarlıyorum:
“Acaba birileri para kazanacak diye bizler zamanımızı ve paramızı böyle mi tüketmek zorundayız?..”
“Yüz on sekiz SEKSEN!.. Seksen!..”
İyi pazarlar.