Hilafet için konjonktürü hazırlamak!

Konjonktür, "her türlü durum ve şartın ortaya çıkardığı sonuç" olarak tanımlanıyor. Peki ama konjonktür kendiliğinden mi oluşuyor yoksa hazırlanıyor mu?

Mesela, Ukrayna''ya Rus müdahalesi bir sonuç ise şartları önceden hazırlanmış değil midir?

Konuyla ilgili olarak Ertuğrul Kumcuoğlu, "Bir Büyükelçinin Gözünden Kıbrıs ve Diplomasi" adıyla İş Bankası yayınları arasında çıkan kitabında, "Denktaş''ın bir anısı"nı naklediyor:

"Rauf Bey, 24 Temmuz 1974 müdahalesinden çok önce zor günlerden birinde, uyku ile uyanıklık arası bir halde iken birden karşısında Atatürk''ü görür. Atatürk, kendisine, ''Konjonktüre dikkat et Denktaş, konjonktüre'' der ve kaybolur. Kendisi bu rüyayı bir şeylere yoramaz ama unutmaz da... Aradan belli bir zaman geçer. Zaman 1974 yılının Temmuz ayıdır. Ada''nın güneyinde Nikos Sampson darbesinin yol açtığı karmaşa bütün şiddetiyle devam etmektedir. Denktaş''a göre Türkiye''nin Ada''ya müdahale etmesi için şartlar uygundur, hazırdır; yani gün o gündür. Zamanın zor şartlarında, bir ara Başbakan Bülent Ecevit''e telefonla ulaşmayı başarır ve düşündüklerini biraz da telaşla ona aktarmaya çalışır. Bir ara Ecevit, ''Anlıyorum Sayın Denktaş, anlıyorum ama konjonktürü hazırlamak zorundayız.'' gibi bir şeyler söyler ve telefon bağlantısı kesilir. Rahmetli Rauf Denktaş, bu anısını anlattığında hafiften heyecanlanmış, ve ''Geçmişte yaşadıklarımıza baktığımda, Türkiye''nin müdahale edeceğinden pek emin olamıyordum ama zihnimin bir köşesinde çakılı o sihirli kelimeyi, konjonktür sözünü duyduğum an Türk askerinin yakında Ada''ya ayak basacağına kani oldum'' demişti."

***

"Konjonktürü hazırlamak" kavramı ışığında devam edelim... Çanakkale Köprüsü''nün 18 Mart Zaferi''nin yıldönümünde açılması sırasında yapılan iki konuşmada da aynı tema kullanıldı. Önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, sonra Büyük Çamlıca Camisi İmam Hatibi Kerim Öztürk, neredeyse aynı sözleri söyledi. Bunun bir tesadüf olmadığı belli.

Erdoğan, "Burada sadece Türkiye''nin her ilinden her ilçesinden hemen her köyünden kahramanların kabirleri yok. Aynı zamanda gönül coğrafyamızın dört köşesinden gelip burada toprağa düşen şehitlerin mezarları da var. Saraybosna''nın, Üsküp''ün, Gümülcine''nin, Bakü''nün, Halep''in, Gazze''nin, Kudüs''ün çocukları ile İstanbul''un, Ankara''nın, Çorum''un, Yozgat''ın, Antep''in, Mardin''in, Edirne''nin evlatları tam 107 senedir bu mukaddes topraklarda beraberce koyun koyuna yatıyor" dedi. İmam da aynı konuşmayı yaptı.

***

Şehitler arasında, adı geçen şehirlerden gelenler da vardır ama bunlar sayıca çok azdır. Kaldı ki o zaman Bakü hariç bu şehirler, Osmanlı devletinin sınırları içindeydi. Şehitlerin listesi ise Genelkurmay''da vardır. Çanakkale''de en çok şehit veren iller; Bursa, Balıkesir, Konya, Kastamonu, Manisa, Denizli, Çanakkale, Aydın, Ankara, İstanbul, İçel, Çorum, Kütahya, Bolu diye sıralanır...

Erdoğan, "gönül coğrafyamız" dediği eski Osmanlı şehirlerini sıralamadan birkaç gün önce de "Muhalefet, ''Seçimi kazanırsak Suriyelileri göndereceğiz'' diyor. Biz göndermeyeceğiz. Ensarın ne olduğunu biliyoruz" demişti. Türkiye''ye hâlâ akın akın getirilen, gönderilen Afganları, Afrikalıları da bu tabloya eklerseniz, alenen yapılan hilafet çağrılarını da dikkate alırsanız, Türkiye için nasıl bir konjonktür hazırlandığını görürsünüz.

***

Bir önemli konu daha var! Fatih Ali Canlı, paylaştığı mesajda diyor ki; "Şurada dursun, tarihe not düşelim: mRNA enjeksiyonu gerçekte aşı değil, insan vücuduna yapılan geçici gen transferidir. İnsanoğluna geçici de olsa gen transferi hiçbir ülkede yasal değildir! Geçici kısmı da muallak, istenmeyen kazalara açıktır."

Bu arada, Türkiye''de halkın büyük çoğunluğuna gen transferi yapıldığını, dışarıdan nakledilen nüfusun ise aşısız olduğunu da unutmayın...

Yazarın Diğer Yazıları