Hidroksiklorokin verilenler ne oldu?
Sağlık Bakanlığı, Dünya Sağlık Örgütü''nün kararını takip ederek hidroksiklorokin ilacını korona virüs tedavi rehberinden çıkardı. Yani bu ilaç korona virüs tedavisinde artık kullanılmayacak.
Sürecin henüz başında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 15 Nisan 2020 tarihindeki basın toplantısında, hidroksiklorokini dünyada en yaygın kullanan ülkenin Türkiye olduğunu ve bütün vakalara ve şüpheli vakalara hidroksiklorokin ile başladıklarını açıklamıştı.
Koca, ilacı erken aşamada kullandıklarını övünerek açıklamış ve tedavideki başarılarını da buna bağlamış ve "Biz bu ilaçtan daha vaka görülmeden 1 milyon kutu alıp depoladık. Çin''den getirilen Favipiravir''i de bizdeki yaklaşımla kullanan ülke yok" demişti.
***
Peki sürecin başından beri Türkiye''de korona virüs teşhisi konmuş bir kişiye nasıl bir tedavi uygulanıyor?
Bu soru, Yeni Çağrı Gazetesi muhabiri Gizem Yıldız tarafından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek''e sorulmuştu. Cevap şöyleydi.
-Ağır vakalar hastaneye yatırılıyor, hafif zatürre olan ve az şikâyeti olan hastalar ayaktan izleniyor. Hidroksiklorokin ve azitromisin kombinasyonu hemen başlanıyor. Ateş düşmezse ve tablo ağırlaşırsa Favipiravir denilen antiviral başlıyoruz. Yine kan sulandırıcı ve sitokin fırtınası gelişirse tosiluzumab denilen intelökin-6 blokeri uyguluyoruz. Çoğu hasta bu tedavilerle şifa buluyor. Çok az bir kısmının ise solunum desteğine ihtiyacı oluyor.
Şimdi bu tedavi yönteminin en azından başlangıç kısmının geçersiz olduğu hem Dünya Sağlık Örgütü hem Sağlık Bakanlığı tarafından kabul edildi!
Peki hidroksiklorokin ve azitromisin kullanımından veya ilk gün 16 Favipiravir hapı verilmesinden dolayı, bağışıklık sistemi hasar gören ve bu sebeple ölenler var mıdır? Meselâ ölenlerin çoğu için "kalbi durdu" deniliyor; kalp krizlerine hidroksiklorokin veya bir günde 16 Favipiravir yol açmış olabilir mi?
Bu soruların sorulması ve Sağlık Bakanlığı baskısı olmadan tıp doktorları tarafından cevaplandırılması gerekir değil mi? Fakat Sağlık Bakanlığı tedavi şemasına harfiyen uymayan doktorlar uyarılıyor, reçetesine müdahale ediliyor, tutumunda ısrar ederse hakkında soruşturma açılıyor! Bu yönde Bursa Tabip Odası''nın açıklamaları var!
***
Yine Prof. Dr. Tufan Tükek, başka bir açıklamasında, "İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi''nde yapılan araştırmaya göre, korona virüsü ağır geçirenlerin vücudunda, virüs ya da bakterileri yok etmek üzere bağışıklık sisteminin savaşçı hücreleri harekete geçirmesini sağlayan lektin proteininin çok az miktarda olduğu veya hiç üretilmediği ortaya çıktı. Dolayısıyla bu kişiler toplumda tespit edilip sentetik olarak üretilmiş lektin proteini verilebilirse, hastalığın belki bu kadar ağır ya da ölümcül seyretme olasılığını da azaltabiliriz. Bununla ilgili ileri çalışmalara ihtiyaç var." demişti.
Nedense bu konu üzerinde duran yok! Lektin proteini üretilirse aşıya gerek kalmaz diye mi korkuluyor?
***
Diğer taraftan Sputnik''te Ceyda Karan''ın sorularını cevaplandıran Prof. Dr. Erhan Nalçacı, "Türkiye, cumhuriyetin başından itibaren aşı üretebilen bir ülkeydi. Aşı bir ülkenin bağımsız olabilmesi ve kendi ayakları üzerinde durabilmesi için son derece stratejik bir ürün. Küba bu sürece girmediği için kendi aşısını üretebiliyor. 90''dan sonra Türkiye''ye sağlık reformu dayatıldı. Piyasalaşma ve özel hastaneler öne çıktı, kamunun aşı üretme yeteneği elinden alındı. Ülkeler aşı tekellerinin pazarı olsun diye bilinçli olarak aşı üretme ve araştırma kapasiteleri engellendi" dedi.
Kısacası Türkiye, sağlık alanında yörüngeye giren ülke olmuştur! Bu yörüngeden çıkmadan, sağlıklı bir toplum oluşturmak mümkün değildir.