Erdoğan'ın bir cümlesini paylaştığı Hamdullah Suphi Tanrıöver'in konuşmasının tam metni

Erdoğan'ın bir cümlesini paylaştığı Hamdullah Suphi Tanrıöver'in konuşmasının tam metni

Erdoğan’ın CHP Milletvekili Hamdullah Suphi Tanrıöver’in 1947'de söylediği sözlerden bir cümle hatırlatması dikkat çekti. İşte o konuşmanın tam metni.

İstanbul''da ''70. Yılında İmam Hatip Okulları ve Türkiye''de Din Eğitimi Uluslararası Sempozyumu''nun açılışında konuşan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Milletvekili Hamdullah Suphi Tanrıöver’in 1947''de söylediği sözlerden alıntı yaptı.

Erdoğan’ın aktarımına göre Tanrıöver şunları söylemişti:

"6 meclis hademesi yanıma geldi, gözleri yaşlı olarak 6 köyümüzde bir tek imam kaldı. Ölülere nöbet bekletiyoruz. Eğer bize imam ve hatip vermezseniz ölülerimizi köpek leşi gibi toprağa gömeceğiz dediler."

Tanrıöver bu konuşmasında bahsettiği din adamı eksikliğinin o dönemin haklı bir gerekçesi olarak din adamlarının yeni kurulan cumhuriyete düşman olduğunu anlatıyordu.

Erdoğan’ın okuduğu sözlerin devamında Hamdullah Suphi Tanrıöver, “Türk inkılabını dini tatbikat yapması, son devirlerin acı tecrübelerinin tesiri altında bir müddet, din namına konuşan adamların ıstırabını çekmiş nesillere mensup olduğumuz için bu müesseseleri kapadık. Bunu, muvakkat bir tedbir olarak aldık; daimî olamaz” ifadelerini kullanmıştı.

Hatta Tanrıöver sözlerinin devamında da şu ifadeleri kullanıyor:

“Türk inkılabı ne Fransız inkılabı ne de Rus inkılabı gibi dini tahribata uğratan bir inkılaptır. Biz, ıslahat hareketimiz sırasında ordularımıza el uzattık yalnız bir müesseseye el uzatmadık. Medreseler bunun dışında kaldı. Acaba tababet ve ordumuz için yaptığımızı din teşkilatımız için de yapsak meyvelerini almaz mı idik? Mutlaka alırdık.”

İşte Hamdullah Suphi Tanrıöver''in CHP Kurultay''ında yaptığı o konuşma:

"Arkadaşlar! İnkılabımızı tamamen mahfuz tutmak ve Türk milletinin dini ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçların zaruri gösterdiği hizmetleri temin etmek mümkündür...Laisizim bizim icadımız mıdır? İlk defa olmak üzere dünyanın her köşesinde laik devlet sistemini kuran biz miyiz? Hayır arkadaşlar; başka devletler de var, hakiki misallerden istifade edeceğiz...Acaba milli tarihimizde ilk defa mı rasgeliyoruz? Hayır arkadaşlar; genişleye genişleye, adım adım bunu bize kadar ulaştıran, getiren tarihi hareketler vardır. Kendi yakın tarihimizden misal alıyorum; Mahkeme-i Şeriye yanında Mahkeme-i Nizamiye kurulduğu zaman acaba bu hareket neydi? Laisizm değil miydi? Medreselerin yanında Avrupa mektepleri kurulduğu zaman, şer''i mahiyette olan mekteplerin yanında, galip bir surette laik mahiyette olan mektepler tesis etmedik mi? Avrupa''dan kanunlar almadık mı? Fatih ''in, Sultan Süleyman-ı Kanuni''nin koyduğu kanunlar laik mahiyette kanunlar değil miydi? Arkadaşlar müşkülatımız nereden çıkıyor? Bir şey ortaya atıldığı zaman, zannediyoruz ki bunun mucidi biziz.

Kendimiz bundan sonra bir şey yapacağız; bugün ne düşünüyorsak tamamıyla bunun koskoca bir mazisi vardır.

"BU MEDRESELERİN ISLAHI YOLUNA GİDİLSEYDİ..."

Nasıl ki Cumhuriyet''in koskoca bir mazisi vardır ve buna istinat ediyorsa laikliğin de laik Türk Devleti de koskoca bir maziye istinat ediyor. Onun için çok kuvvetlidir, tehlikede değildir. Şimdi kuvvetli kültürü ile bizim memleket şartlarına uygun devlet topraklarına bir dakika bakabiliriz: Fransa. Fransa inkılabı gayet sarih bir din husumetiyle karşı karşıya geldi. Papazlar şiddetli takibata uğradı. Kiliseye müdahale ve emvali müsadere edildi. Meşhur kiliselerde danslar yapıldı, tiyatrolar gösterildi, herkese ziyafet çekildi... İnkılap zamanında din devletten ayrıldı; devlet din teşkilatını bıraktı.

Din adamlarını başka memleketlere gönderdi. Fakat sonra feyizle çalışan ve hepimizin bildiği Paris ''te bir Katolik Üniversitesi kuruldu. Burası dünyanın en büyük din alimlerini yetiştirmektedir. Türk inkılabı ne Fransız inkılabı ne de Rus inkılabı gibi dini tahribata uğratan bir inkılaptır. Biz, ıslahat hareketimiz sırasında ordularımıza el uzattık yalnız bir müesseseye el uzatmadık. Medreseler bunun dışında kaldı. Acaba tababet ve ordumuz için yaptığımızı din teşkilatımız için de yapsak meyvelerini almaz mı idik? Mutlaka alırdık. Bizim tarihimizde de bu medreselerin ıslahı yoluna gidilseydi, dokuz asırlık üniversitemiz vardır diye övünebilirdik.

Halbuki biz medreseleri kapattık, İmam Hatip mekteplerini kapattık. Bugün kırk bin köyümüz vardır, her köyde birer mescit tasavvur ediyorum, kırk bin mescit eder, kasabaları, büyük şehirleri gözümün önüne getiriyorum, en aşağı on bine yakın cami vardır. Bunların hepsinin mecmuu elli bin eder. Bu camilerde ve mescitlerde vazife görecek imamlara, hatiplere ihtiyacımız var mıdır, yok mudur? Altı tane meclis hademesi yanıma geldi, gözleri yaşlı olarak şunları söylediler: ''Vallahi billahi altı köyümüzde bir tek imam kaldı. Ölülere nöbet bekliyoruz. Ondan kalkıp bu köye geliyor ve boyuna köy değiştiriyor. Eğer bize imam ve hatip vermezseniz ölülerimizi köpek leşi gibi toprağa gömeceğiz.'' Türk inkılabını dini tatbikat yapması, son devirlerin acı tecrübelerinin tesiri altında bir müddet, din namına konuşan adamların ıstırabını çekmiş nesillere mensup olduğumuz için bu müesseseleri kapadık. Bunu, muvakkat bir tedbir olarak aldık; daimî olamaz. Çünkü yeryüzünde böyle bir laik devlet mevcut değildir.

O halde ne yapacağız? İnkılabı yapanlar, Diyanet İşleri Reisliğini devlet kadrosu içinde neden bıraktı? Niçin eslafı devlet kadrosunda bıraktı? Bir müddet bu işlerin hükümetin murakabesi altında olması lazımdı; buna dini vazifeler için, ayinler için lüzum vardı. Hafızı muhafaza etmek hakkımı Diyanet İşleri Reisliği ''ne bıraktılar. Şimdi imam ve hatip yetişmiyor, o halde Diyanet İşleri''ne verilen hafız yetiştirme salahiyeti ve bu arada diğer hizmetleri davamıza ve laik inkılabımıza bir tehlike teşkil etmiyor.

Komünizm bir din olarak intişar ettiği için her yerde din adamlarını takip ediyor. O halde acaba biz İmam ve Hatip mekteplerimizi açmazsak dünyanın bütün üniversitelerinde olduğu gibi, ilim mahiyetinde olarak İstanbul Üniversitesi''nde İslam Tarihi, İslam’ı Felsefe Tarihi, Mukayeseli Tarih-i Edyan okutmazsak ve nihayet bir de yüksek din öğretimi mektebi açmazsak acaba Osmanlı bakiyesi bu zavallı ekalliyetler son müdafaalarını yapmak için muhtaç oldukları adamları nereden tedarik edeceklerdir? Yalnız memleketin dahili ihtiyacı için değil, dışarıda bıraktığımız ekalliyetler için de bu müesseseleri düşünmek mecburiyetindeyiz... Yirmi beş sene evvel yine bu fikri müdafaa etmiştim. Türk milletinin huzurunda aynı fikri yirmi beş sene sonra da aynen müdafaa ediyorum."

İlgili Haberler