Ekonomisi çöken ülke parçalanır!

Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı... Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlayan zaferin bayramı... Peki Türkiye bugün ne durumdadır? Türkiye’nin, 2025’te yani bir yıl sonra Zafer Bayramı’nı kutlayabilecek gücü kalacak mı?

***

Emekli, Harp Malülü, Gazi, Hava Pilot Albay İlhan Azkan, 24 yıl önce editörlüğünü/derleyiciliğini ve yazarlığını yaptığı “Ulusal Sorunlar” adlı kitap için Prof. Dr. Gülten Kazgan'dan bir makale yazmasını rica etti. Azkan, “elleri öpülesi" dediği Gülten Kazgan'ın “Küreselleşme Daha Saldırganlaşırken İç Sorunlar Düzeltilmeden Sürerse...” başlıklı o yazısını bana gönderdi. 24 yıl önce bugünleri gören Kazgan'ın tespitlerini özetle bilgilerinize sunuyorum:

* Küreselleşmenin dayattığı uygulamalar, Türkiye’yi uluslararası şirketlerin tam denetimine sokarsa, 1990’lı yıllarda yaşanan olumsuz gidişin şiddetlenerek devam etmesi en olağan beklenti olacaktır. Yani büyüme, yerini durgunluğa bırakacak, krizler şiddetlenecek, borçlar taşınmaz noktaya gelecek, gelir bölüşümü daha da bozulacak ve hükümetlerin ekonominin gidişini etkileme gücü giderek zayıflayacaktır.

* 1990’lı yıllarda belirginlik kazanan sosyal güvenlik sistemini özelleştirme, uluslararası şirketlerin bugün tahkim, yarın daha başka taleplerini yerine getirme, temel altyapıyı yabancılara ya da yerli/yabancı ortaklara satma eğilimi bu yolda atılmış önemli adımlardır.

* Ekonomik sorunların başında, sermayenin “kâr” ölçütünün egemenlik kazanması gelir. Bu, Türkiye’nin geri kalmış bölgelerinin ve tarım gibi bazı kesimlerinin yatırımsız kalması, alt-gelir katmanlarına yönelik mal ve hizmet üretiminin sınırlanmasını getirir. Ayrıca uluslararası şirketlerin küresel hesaplarına uygun bir üretim dokusu ortaya çıkar; bunun ne getireceği ise belirsizdir.

* İkinci sorun, içerde yabancı egemenliği arttıkça, serbest sermaye giriş-çıkışlarının tutarı büyüdükçe, Türkiye bunları dengeleyebilmek için daha büyük rezervler tutmak zorunda kalacak; dış borçları artacaktır. Bu üçü bir arada Türkiye’den dışarı transfer edilmesi gereken faiz, kâr ve getirim toplamını büyütecektir.

* Bu kalemlerden dışa transferin artması demek, Türkiye’nin GSMH’sının giderek emek gelirinden kaynaklanır hale gelmesi demektir. Ne var ki, 1990’larda gözlenen, sermayeyi kârlı kılmak yolunda reel ücretlerin baskı altında kalması ve sosyal hakların giderek kısılmasıyla bu durumun perçinlenmesidir. Bu ikisi bir arada Türkiye’yi “proleter devlet” konumuna getirir; sermaye gelirinden yoksun, düşük ücretin oluşturduğu emek gelirine mahkûm bir devlet...

* Ancak bu konumda, ülke bütünlüğünü koruyamaz.

* Bu sonucun toplumsal/siyasal boyutuysa Türkiye’nin 2025 yılı civarında üçe parçalanması olasılığıdır: Buna göre uluslararası sermayeyle işbirliği yapan yerli sermayenin zenginleşmesi, aynı zamanda Türkiye’nin Batı bölgesini zenginleştirir; AB için serbest Pazar haline getirir. Fakirleşen Orta bölgesi dinci eğilimlerin egemenliğine daha fazla girer ve Arap/Ortadoğu bölgesinin bir uzantısına dönüşür; Doğu/Güneydoğu bölgesiyse Kuzey Irak’la birleşme eğilimine girer.

* Uluslararası şirketlerin egemenliğine girmiş ve sadece yerli/yabancı sermayenin daha kârlı olmasına hizmet eden bir devletin ulusal bütünlüğünü koruması mümkün değildir.

* Çünkü bu bütünlüğü sağlayan, ulus-devletin, ortak çıkarların, ortak değerlerin, ortak tarihin ve bir arada yaşamanın herkes için yararlı olduğu kanısıdır.

***

Bugün 97 yaşında olan Gülten Kazgan Hoca, 24 yıl önce bu öngörülerde bulunmuş... Hoca, emeklilerin açlığa mahkûm edileceğini, işçinin, çiftçinin perişan edileceğini, ülkenin parçalanmanın eşiğine geleceğini o zaman görmüş...

İlhan Azkan ise bu yazıyı gönderirken özetle, “İçine düşürüldüğümüz bu durumun Osmanlı’nın çöküş/dağılış ve sonunda yok oluşuna benzediğini herkes biliyor. Biliyor da kimsenin kılının kıpırdadığı yok! İktidarın meşruiyeti, bugün değil son Cumhurbaşkanlığı seçimi ile Anayasa’nın rafa kaldırılmasıyla, yasama, yürütme ve yargının tek elde birleştirilmesiyle çoktan sona ermişti... O halde tüm bağımsızlık taraftarı güçlerin bir araya gelmesi ve vatanın bağrına saplanmış hançeri çekip çıkarması gerekir.” dedi.

***

Bana göre de Türk Milleti’nin her ferdi, bugünden tezi yok, Atatürk’ün gençliğe hitabesini ve Anayasa’nın başlangıç ilkelerini tekrar tekrar okumalı, güçlerini birleştirmeli ve “Her Türk vatandaşının Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğunu” küresel güçlere ve onların içerdeki işbirlikçilerine yeniden göstermelidir... Yoksa Türkleri kendi vatanında sahte dincilikle sahte milliyetçilikle aldatarak, kandırarak yok edecekler...

Yazarın Diğer Yazıları