Gazeteci ve ekonomist Doğru Parti Genel İdare Kurulu Üyesi Meriç Köyatası, önümüzde yıllarda Türkiye’de halkı bekleyen büyük tehlikeyi ve ekonomideki gerçekleri bir bir anlattı.
Değerlendirme yazısında “İçeride fakirden ve orta halliden zengine, genelde de Türkiye’den yurt dışına servet transfer edildi” diyen Köyatası, “Bizzat kendinizin ifade ettiği gibi iktidarınızın ilk yıllarında da, son yıllarında da ekonomiden sorumlu sizsiniz. İktidarınızın ilk yıllarında ekonomiyi teslim ettiğiniz Ali Babacan, şimdilerde kurtarıcı gibi dolaşıyor. Oysa Türk ekonomisi en büyük darbeyi sizin ekonomiyi Ali Babacan’a emanet ettiğiniz dönemde yedi” ifadelerini kullandı.
Çiftçinin de sesi olan Köyatası, çiftçinin üretemez olduğunu ve yüksek faiz düşük kur politikası sonucunda tarım ve sanayi ürünlerindeki fiyatların dünya ile rekabet edemez olduğunu belirtti.
Koronayla birlikte oluşan kötü ekonomik koşullara rağmen gösterişten ve hesapsız harcamalardan kısılma olmadığını belirten ünlü ekonomist, "Ama bütün bunlara rağmen kamuda gösterişi ve hesap verilemez harcamaları kısmadınız. Korona salgını nedeniyle sokağa çıkma yasağı ilan ettiniz. Sokağa çıkma yasağına rağmen, zaten kullanılmayan köprü ve otoyollar için hazine garanti ödemelerini durdurmadınız" şeklinde değerlendirmelerde bulundu.
Meriç Köyatası’nın Facebook hesabından paylaştığı analiz yazısı şöyle:
“18 YILDIR ACI REÇETE İÇİYORUZ ZATEN…
Hani duyan da zannedecek ki, Türkiye’yi 18 yıldır yöneten iktidar gitti, yerine yeni bir iktidar geldi, duruma el koydu. Dedi ki, “Hukukun üstünlüğünü kuracağız, ekonomiyi düzlüğe çıkarmak için millete de, devlete de acı reçete içireceğiz.”
Komedi filminde miyiz, yoksa bir kabusun içinde miyiz bilemedim gitti. Esasında bir palavra var. AKP’nin ilk yıllarında ekonomi iyi idi sonradan bozuldu diye… Hayır öyle değil.
Türk milleti 18 yıldır AKP iktidarı boyunca sürekli acı reçeteli ilaç içiyor. İşçiye, çiftçiye, memura, emekliye, esnafa, dar gelirliye, orta gelirliye 18 yıl boyunca acı reçete içirdiniz, gelir dağılımını bozdunuz, milleti fakirleştirdiniz, demokrasinin teminatı orta direği yok ettiniz, yandaş ve paydaşları zengin edip Türk halkını bir avuç yerli ve yabancı para cambazlarına spekülatörlerine, servet sahiplerine soydurdunuz. İtibardan tasarruf olmaz diyerek milletin vergilerini heba ettiniz. Varlıklarını sattınız. Yetmedi, daha doğmamış çocukları bile en az önümüzdeki 25 yıl borçlandırdınız.
Kefen parası diye adlandırılan Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesine el koydunuz, yandaş müteahhitlerinize ödediniz. İşçinin kıdem tazminatı fonuna, işsizlik fonuna el koydunuz, TOBB’u ele geçirmiş katma değer üretmekten aciz rant avcılarına dağıttınız.
Türk milletinin ödediği vergilerden kestiniz, Suriyelilere 50 milyar dolar üzerinde para harcadınız. Kayıt dışı ucuz Suriyeli işçilerle işgücü piyasasındaki tüm dengeleri bozdunuz, işçiyi daha düşük maaşla sigortasız çalışmaya razı hale getirdiniz. Merkez Bankası’nın 120 milyar dolarlık rezervini ekonomi bilimi dışı bir inatla çar çur ettiniz. Merkez Bankası’nın döviz rezervi bitti, üstüne bir de 50 milyar dolar eksi rezerv oluştu. Milletin vergi verecek takati kalmadı, kaynaklar kurudu deniz bitti. Şimdi acı reçete diyorsunuz…
ACI REÇETE LAFINI DUYAN PARA CAMBAZLARI MEMNUN
Bir grup para piyasası cambazı ve spekülatörü elleri avuçları patlayıncaya kadar sizi alkışlıyor. Hani faizi 5 puan artıracaksınız ya… Bakmayın siz onlara. Önce seviniyor gibi yapacaklar. Dövizi düşürecekler. Piyasa deyimiyle keriz silkelemesi denilen yöntemle, elinde dövizi olan küçük tasarruf sahiplerini paniğe sokup ucuz fiyattan onların dövizlerini toplayacaklar. Sonra bu faiz artışı kesmedi. Baksanıza sizin enflasyon yüzde 11 falan değilmiş. Epey yüksekmiş. Bir beş puan daha artırın diyecekler, Merkez Bankasını ve iktidarınızı diledikleri gibi yönetecekler. Tıpkı iktidarınızın ilk yıllarındaki Babacan döneminde olduğu gibi. Türk halkını daha da fakirleştirecekler, Türkiye’den yurt dışına kaynak transfer edecek, kalan son varlıklarımızı da sömürecekler.
İKTİDARIN İLK YILLARINDA DA ACI İLAÇ İÇİYORDUK…
Bizzat kendinizin ifade ettiği gibi iktidarınızın ilk yıllarında da, son yıllarında da ekonomiden sorumlu sizsiniz. İktidarınızın ilk yıllarında ekonomiyi teslim ettiğiniz Ali Babacan, şimdilerde kurtarıcı gibi dolaşıyor. Oysa Türk ekonomisi en büyük darbeyi sizin ekonomiyi Ali Babacan’a emanet ettiğiniz dönemde yedi.
Belki sizi de kandırmıştır diye, o tarihlerde Ali Babacan marifeti ile Türk halkının nasıl soyulduğunu ve Türk ekonomisinin üretim gücü ile rekabet gücünün nasıl sakatlandığını anlatayım. 2002-2008 döneminde dünyada görülmemiş bir likidite bolluğu vardı. Bütün dünya çok ucuz faizlerle kredi bulurken, ekonomi bakanınız Ali Babacan aracılığı ile dünyanın en yüksek reel faizini verdiniz. Türkiye sıcak para cenneti oldu. Sıcak para dünyada yüzde 3 seviyesinde para kazanırken, Türkiye’de enflasyon etkisi arındırıldıktan sonra yıllık yüzde 20 - 30 seviyesinde net kazanıyordu. Herkesin kulaklarından döviz fışkırdığı için sahte cennette mutlu yaşadığınızı zannediyordunuz. Ama yüksek faiz düşük kur politikası sonucu, tarım fiyatları ve sanayi ürünü fiyatları dünya fiyatları ile rekabet edemez hale geldi. Çiftçi üretimden vaz geçti. Başta ara malı üretenler olmak üzere sanayici üretimden vazgeçip ithalatçı oldu. Türk ekonomisi üretim gücünü kaybetti. Bu arada büyük miktarda parası olanlar da yüksek faizle reel olarak dünyada eşi benzeri görülmemiş paralar kazandılar.
İçeride fakirden ve orta halliden zengine, genelde de Türkiye’den yurt dışına servet transfer edildi. Görünürde milli gelir arttı ama gelir dağılımı iyice bozuldu orta direk kalmadı, çiftçi, işçi, emekli, memur fakirleşti. Öyle saçma bir faiz ve kur politikası uygulandı ki, özel sektör de fuhuşa itildi, gırtlağına kadar dövizle dış borca sürüklendi. Bu olup bitenler, sizin görevlendirdiğiniz ve şimdilerde ortalarda kurtarıcı gibi dolaşan Ali Babacan’ın marifeti idi. Hem size hatırlatmak istedim hem de yeni parti kurduğu için seçmene…
2008 dünya finans krizinden sonra, dünyadaki likidite azaldı. Sıcak para bitti. Bu arada siz de tek adam rejimini güçlendirdiniz. Hukuku yok ettiniz. Yabancı sermaye arkasına bakmadan kaçtı. Kamuda şatafat ve israftan vaz geçmediniz. Hatta kamu açıklarını, hazine garantili yollar ve hastaneler ile daha da artırdınız. Her geçen yıl giderek artan bütçe açıkları, iç ve dış tüm dengeleri bozdu.
Tarımdan, Türkiye’nin en önemli ihraç ürünleri dahil sanayiye kadar tüm sektörlerde ekonomi ithalata ve döviz kuruna bağımlı hale geldi. Öyle saçma sapan bir durum oluştu ki, ekonomi büyüdükçe zenginleşmek bir yana cari açığımız artıyor yani borcumuz yükseliyordu. Görünürde zenginleşirken esasında fakirleşiyorduk. Böyle bir ekonomik yapıda artan döviz kuru, elbette ihracatı tetiklemekten uzak kaldı.
Ama bütün bunlara rağmen kamuda gösterişi ve hesap verilemez harcamaları kısmadınız. Korona salgını nedeniyle sokağa çıkma yasağı ilan ettiniz. Sokağa çıkma yasağına rağmen, zaten kullanılmayan köprü ve otoyollar için hazine garanti ödemelerini durdurmadınız.
Acı reçete içmek ya da kemer sıkmak ne demektir? Zorunlu ihtiyaç maddeleri ve dolaylı vergilere zam yaparak halktan daha fazla vergi alacaksınız, siz harcamaya devam edeceksiniz. Faizi yükselterek, servet sahiplerine gelir transfer edeceksiniz.
İçine düştüğümüz şartlarda acı reçete için kısa vadeli faiz politikalarına evet… Ancak esas olan kamunun tasarrufudur. Hazine garantili ödemelerden başlayıp uçaklardan, kamuda sayıları 150 bini geçen lüks araçlardan, ona buna dağıtılan gizli kapaklı ihalelerden ve millete hizmet götürmeyen ama yandaş zengin eden kamu harcamalarından vazgeçmek şart.
Alınması gereken tedbir, hiç gecikmeden ve sürekli olarak vatandaşın yararını ve sosyal devleti gözeten bütçe politikalarını uygulamaktır. İlk adımda ve kısa vadede sağlanacak tasarruf ve öz kaynak yeni vergilerde değil, bütçedeki şatafatta, hazine garantilerinde ve bütçe tercihlerinde zaten var. Sonraki ek kaynakları, güven veren taze bir iktidar ile sağlamak çok kolaydır.
Ama biz sizden başta Hazine garantili yollar, köprüler, havaalanları, hastaneler ve benzeri bir yığın gösteriş masraflarını kısacak tedbir duyamadık. Hastayı yatağa düşüren doktordan hastayı kurtarması beklenmez.”