Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gerçekleştirdiği basın toplantısında yaşanan gelişmeleri, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi.
Aksakal açıklamasında şunları söyledi:
“Değerli basın mensupları, saygıdeğer arkadaşlarım,
Sizleri en içten duygularımla selâmlıyorum, hoş geldiniz.
Sözlerime başlarken ilk basın toplantımızdan, 2023 yılının öncelikle sizlere ve tüm yurttaşlarımıza sağlık, mutluluk, huzur ve bereket dolu günler getirmesi dileğimi tekrar paylaşmak istiyorum.
Hepimiz biliyor ve görüyoruz ki 2023 yılı tüm bu iyi niyetli dileklerimize rağmen sadece ülkemiz ve yurttaşlarımız için değil tüm dünya milletleri için zor bir yıl olacak. Bir taraftan savaşlar, bir taraftan salgın hastalıkların değişik varyantlarla etkili bir şekilde toplumsal yaşamı olumsuz etkilemesi ve diğer taraftan tabii ki küresel ekonomik krizin gelişmiş ekonomileri tehdit eden resesyon beklentisi.
Gelişmiş ülkelerde yaşanan rüzgâr düzeyindeki olumsuz gelişmelerin, gelişmekte olan ülkeler üzerinde fırtına etkisi yarattığı hususu geçmiş tecrübelerimizle de sabittir, biliyoruz.
Özellikle ekonomideki küresel sıkıntıların had safhada olması bu tahminimizin en önemli gerekçesidir. Uluslararası alanda kabul görmüş kişi ve kurumların da ortak yaklaşımı üzülerek belirtmeliyim ki bu doğrultuda. Türkiye olarak uzunca bir zamandır yanlış tarım politikaları ve ekonomideki anlamsız uygulamalar nedeniyle ciddi düzeyde açıklarla uğraşıyoruz. “Bunların telafisi olur mu?” derseniz elbette telafisi mümkündür, Türkiye büyük ve güçlü bir devlettir, ama bilinmelidir ki bunun için halkçı politikaların tereddütsüz uygulanabileceği bir siyasi yapı, şaşaadan, tantanadan, israftan uzak bir yaşam anlayışı hayata geçirilemezse bu hiç de kolay olmayacaktır.
Eğer Sayın Cumhurbaşkanı etrafındaki kabuğu kırabilir ve bizim bu uyarılarımızı bizzat irdeleme imkânına ulaşabilirse inanıyorum ki yanlış uygulamalardan kısa sürede dönebilir.
Biz her zaman ülkenin ve toplumun gerçekleri üzerinden ve dünyadaki gelişmeleri ülkemiz ve milletimizin menfaatleri ekseninde gözlemleyip yorumladığımız için her zaman doğru istikameti işaret ettik. Demokratik Sol Partinin kuruluş gerekçesi ve idealine uygun davranmaya da devam edeceğiz. Neredeyse her yeni günün gündemi ekonomideki sıkıntılar, enflasyon, maaş zamları, devlet destekleri vs. Bakınız; Mayıs 2022 tarihinde enflasyonla ilgili düşüncelerimizi anlatırken Kasım/2022 sonunda yüzde 86,5 / 94,5 beklediğimizi belirtmiştik.
Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre bu oranlar yüzde 137,5 olan yıllık enflasyon, İTO tarafından yüzde 92,97 olarak açıklanmıştır.
Fakat TÜİK’in özellikle 2022 yılının son çeyreğine dair Kasım’da yüzde 85,5 olarak belirlediği yıllık enflasyonu Aralık sonu itibariyle yüzde 64,27 olarak açıklaması kamu vicdanını rahatsız etmiştir.
Aralık ayı itibariyle açıklanacak enflasyon oranının memur ve emekli maaşlarına yapılması beklenen artışlarda ana kriter özelliğini taşıması, enflasyonu düşük gösterme gayretinin amacı konusunda bir işaret verdiği aşikârdır.
Burada yorumu kamuoyunun takdirlerine bırakmak isterim.
Enflasyonda TÜFE yüzde 64,27, bir önceki yılın aynı ayına göre ÜFE yüzde 97,72 artmıştır. Halâ daha aralarında yüzde 50 fark vardır.
Üretilen malın maliyet fiyatlarını düşürmedikçe ve üreticiye ek yükler oluşturulması devam ettiği müddetçe satılan malın maliyet fiyatını düşüremezsiniz ve dolayısıyla enflasyonun üstünde fiyat artışı olur.
2023 yılının özellikle Ocak ayında baz etkisiyle enflasyon düşecektir. Bunu yaklaşık 7 ay önce sizlerle paylaşmıştım. 2023 yılı sonu itibariyle de enflasyon tahminimiz yüzde 29 – 40 aralığında oluşacaktır.
Tabii bu enflasyon rakamına ulaşılması halinde gayrimenkul, otomotiv ve hatta borsada enflasyonla reel faiz arasındaki fark azalacağından önemli ölçüde aşağı doğru hareketler de oluşabilir.
Şimdiden yetkilileri uyarıyorum, son 6 ayda en düşük yabancı yatırımcı oranına ulaştığımız Borsa’da yerli küçük yatırımcı sayısı rekor kırmaktadır.
Bu küçük yatırımcının büyük bir bölümü yukarıdaki faktörler sebebiyle büyük zararlarla karşılaşabilir, hatta sermayeleri yok olabilir. Dolayısıyla yeni mağdurlar oluşmasına zemin yaratacak hesapsız kararlardan dikkatle kaçınılmalıdır.
Bildiğiniz gibi Asgari ücret 2022 yılının ilk yarısında net 4.283 lira, ikinci yarısında net 5.500 lira olarak uygulanmış, 2023 yılı için ise net 8.506 lira olarak açıklanmıştı.
Demokratik Sol Parti olarak bizim önerimiz olan 8.800 – 9.500 liranın altında açıklanmasına rağmen yıllık yüzde yüzlük bir artış kısmi memnuniyet yaratmış olabilir. Ama burada şunu belirtmeliyiz ki 2018 yılında Asgari ücret 1.603 lira iken işverene devlet desteği 150 liraydı. Şimdi ise Asgari ücret 8.500 lira ama devlet desteği 400 lira olarak açıklandı.
Matematiksel olarak değerlendirdiğimizde bu rakamın 795 lira civarında olması gerekir.
Devlet desteğinin oransal azlığı sonucunda bundan böyle özellikle küçük işletmelerde ya sigortasız işçi çalıştırılacak ya da kendi insanımız işlerini ülkemizde cirit atan göçmenlere devretmek zorunda kalacaktır.
Ayrıca, memur ve emeklilere yapılan yüzde 30’luk maaş artış oranı da yaşanan hayat pahalılığı karşısında yetersiz kalmıştır, bu oranı savunanların ortaya koydukları gerekçeler kamu vicdanını tatmin etmekten uzak bir yaklaşımdır.
Evet, devletin tüm sıkıntıları tümüyle üstlenebilmesinin reel koşullarını yaratabilmek önemli olsa da yaşanan gerçeklerin buna izin vermediğini de görmek durumundayız.
Fakat maaş artış oranının önce yüzde 25 olarak açıklanıp daha sonra “hesaplara bir daha göz attık” diyerek yüzde 30’a çıkarıldığı müjdesinin verilmesi, toplumun kafasında daha derin kuşkuların oluşmasına neden olmuştur.
Haklı olarak insanlarımız Sayın Cumhurbaşkanının ekonomi kurmayları hakikaten hesap kitaptan anlamıyorlar mı da sonradan akılları başlarına geliyor diye düşünmekten kendilerini alamamıştır.
Ayrıca en düşük emekli aylığının 5.500 lira olarak belirlenmesi de yetersizdir. Vasıfsız bir işçiye özel sektörde 8.500 lira net maaş verirken, çeşitli vasıfları olan emeklilere 5.500 liranın reva görülmesi kelimenin tam anlamıyla hakça olmayan bir uygulamadır.
Henüz çok geç kalınmış değildir, defteri-kitabı bir kez daha detaylı inceleyerek ve değerlendirerek bu ücretler yeniden revize edilmelidir.
Bu arada yeri gelmişken hatırlatmak isterim, önümüzde iki tane dini bayram geliyor.
Ramazan ve Kurban Bayramında bayram ikramiyelerinin hiç olmazsa bir kurbanlık koç alabilecek düzeye çıkarılacağı hususunda müjde olmasa da bir irade beyanı ortaya konulabilir.
Bu önerimizi de en az asgari ücret tutarı kadar belirlemeniz bir nebze olsun insanlarımıza rahat nefes aldıracaktır derim.
Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlarım,
Son günlerde Anayasamızın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri üzerinden yeni bir tartışma zemini yaratılma gayretlerine tanık oluyoruz.
Öncelikle şu kadarını belirtmek isterim ki; küresel emperyalist sistemin var ettiği, beslediği, eğittiği ve donattığı terör örgütlerinin ve dahi onların Gazi
Meclisimizin çatısı altında yer almalarına göz yumulan siyasi temsilcilerinin ağzıyla asil Türk milletinin geleceğine biçim verilemeyeceği herkes tarafından iyice bilinmelidir.
Bugün siyaset arenasında gölgesi altına sığındığı ittifakın bir mensubu olarak Anayasamızın 66.ncı maddesini değiştirme niyetini açıkça ortaya koyan DEVA Partisi Genel Başkanı Sayın Babacan HDP’nin Cumhurbaşkanı adaylığına soyundu da bizim mi haberimiz yok?
Oturduğu masa bileşenlerinden İYİ Parti dışında kendisine anlamlı başka hiç bir itiraz da yükselmediğine göre yoksa bu çıkışları, iktidara geldiklerinde Yerel Yönetimler Özerklik Şartını mutlaka getireceğiz taahhüdünde bulunan Sayın Kılıçdaroğlu ile birlikte toplumu bazı stratejilere alıştırma girişimi midir diye düşünmeden edemiyoruz.
Sayın Babacan ve destekçileri iyi bilmelidir ki Anayasamızın 3.ncü maddesi gayet açıktır, nettir. Tartışmaya mahal verecek bir içeriği de yoktur.
Ayrıca Anayasamızın 66.ncı maddesine mesnet teşkil eden gerekçesi, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” diyerek ortaya koyduğu tanımdır ve bu tanıma giren halkın tümü Türk milletinin ferdi olarak kabul edilir.
Bu devletin kuruluşundan 100 yıl sonra, onun kuruluş ilkeleri ne tartışma, ne de pazarlık konusu yapılamaz. Zaten 66.ncı maddedeki tanımın temel amacı da esasen budur. Ne diyor madde?
“Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarda kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir.”
Anayasamıza göre ana dil Türkçe’dir, anamızın dili de Türkçe’dir!
Türk-Kürt-Arap-Laz-Çerkez demeden, sağcı-solcu demeden, Sünni-Alevi demeden, inançlı-inançsız demeden herkesin eşit ve onurlu vatandaş olduğu bir Türkiye bugün vardır.
Yasalar kişilere göre değil, toplumun tümüne şamil olarak yapılır. Kadim Türk Devleti dört çırpı parçasından oluşmuş kumru yuvası değildir, bu topraklar üzerinde10 bin yıllık bir geçmişe sahiptir.
Bugün kendisini bu vatanın bir parçası olarak gören herkes kendini bu ülkenin eşit ve özgür vatandaşı olarak hissediyor, güçlü bir vatandaşlık anlayışının varlığı konusunda da en küçük bir tereddüdü bulunmuyor.
Burada tanımlamış olduğum “herkes” kavramının içine PKK/PYD teröristlerinin ve siyasi ayaklarının girmediğini belirtmeliyim.
Ancak Sayın Babacan kendisini bu kategori içerisinde tanımlıyorsa ona diyeceğimiz şu olur; HDP liderliğindeki ittifak yapısı içerisinde bölücülerle yol almanızı asil Türk milleti elbette hassas kantarında tartacaktır.
Demokratik Sol Parti olarak bizim, Anayasamızın ilk dört maddesinin içeriği ve kapsamı konusunda sorunu olanlarla yolumuz hiçbir zaman kesişmemiştir, bundan sonra da kesişmeyecektir. Ulusalcı duruşumuzdan, milli çıkarlarımız konusundaki hassasiyetimizden dün olduğu gibi bugün de asla taviz vermeyeceğimiz bilinmelidir.
Değerli basın mensupları,
Son günlerde seçimlerin öne alınması ya da zamanında yapılması konusunda bir hayli tartışma yaşanmaktadır. Biz önceki süreçlerde de bu konuda görüşlerimizi tüm açıklığıyla ortaya koymuştuk ve bugün de aynı noktadayız.
İktidar sözcülerinin seçimlerin normal tarihi olarak bilinen 18 Haziran tarihine ilişkin ortaya koydukları gerekçelerden birçoğu gerçekçi değildir. Zira yaz tatili dönemi olması, seçmenlerin hareketli olması vb. iddialar yersizdir, 2018 yılında seçimler 24 Haziran’da yapılmıştı o zaman tatil mevsimi değil miydi? diye sorarlar.
Açıklanan gerekçelerin başlangıç cümlesi doğrudur, “18 Haziran''da çıkabilecek sorunlar..” diye başlayan açıklamanın bu kısmı elbette önemlidir, dolayısıyla ancak seçimlerin öne alınmasıyla ya da başörtüsüne Anayasal güvence olarak adlandırılan değişiklik sonrası gündeme gelebilecek referandum tarihinde Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinin de birleştirilmesi öngörülen olası “sorunu” ortadan kolayca kaldırabilecektir.
Anayasa değişikliği hakkındaki kanun teklifinin Şubat ayında görüşüleceği düşünüldüğüne göre olası seçim tarihi konusundaki düşüncemi ve önerimi de
sizler aracılığıyla paylaşmak isterim, 07 Mayıs 2023 Pazar günü en uygun tarih olacaktır.”