DSHP
Kasım 2009, Pazartesi günü Türkiye’nin 66. siyasi partisi kuruldu.
Adı: DSHP (Demokratik Sol Halk Partisi)
Ben de “kurucular” arasında bulunuyorum.
Bu parti neyi savunacak?.. Kimi yurttaşlarımız şöyle soruyor:
“Bu kadar partiye gerek var mı?
Bu, yeniden bölünme anlamına gelmez mi?”
Yanıtı açık ve net: “Hayır!..”
Bölmeye değil, birleştirmeye...
Çünkü; bunların 5-6’sının dışındakiler tabela partisi. Seçime gidildiğinde öne çıkan ve akılda kalan birkaç parti değil mi zaten?
Biz, Mevlâna’nın da dediği gibi, “bölmeye değil, birleştirmeye” geliyoruz.
İkinci soru da şu:
“Peki diğerlerinden farkınız ne?”
Onun yanıtını da aslında herkes biliyor. Ecevit’lerin “anti emperyalist” politikasını, ABD’ye direnişini biliyorsunuz. Benim görüşlerim ise ortada. Kitaplarımda ve 700 civarındaki Ceviz Kabuğu’nda çok net olarak ortada.
Sorunun yanıtı görüldüğü gibi net.
Antiemperyalist politikayı, Atatürk’ün ilkelerini birçok parti savunuyormuş gibi görünüyor ama, gerçekte tam tersine davrandıklarını da hepimiz biliyoruz.
DSHP bu ilkeleri yaşama geçirecek. Mustafa Kemal Atatürk’ün ve rahmetli Bülent Ecevit’in bu konudaki ödünsüz uygulamalarının savunucusu ve de uygulayıcısı olacağız.
Aktif bir politika izleyeceğiz.
Mazeretlere son!..
Toplumun tüm kesimlerinden gelen destekler de bize olan bu inancı
gösteriyor.
Son genel seçimde sandığa gitmeyen 11 milyon seçmen vardı. Bunlar, konferanslarda benim yüzüme de, herkese de şöyle diyorlardı:
“Oy verecek parti ve genel başkan bulamıyorduk.”
Şimdi bu mazeret de ortadan
kalkmadı mı?
Şimdi birkaç görüşü dile getireyim ki, DSHP daha net anlaşılsın.
Temel görüşler!
“Kanla kurtarıldı, kanunla verildi”: Kurtuluş Savaşı sırasında, türlü yokluklar ve güçlükler içinde, kanlarını dökerek, canlarını vererek Anadolu’yu kurtaran Türk halkı, topraklarımızın üstünü olduğu kadar, hatta ondan daha çok, topraklarımızın altında yatan ve Türkiye’ye hayat katabilecek zenginlikte olan kaynakları da kurtarmış oluyordu.(...) Uğrunda kan dökülerek, can verilerek kurtarılan yeraltı kaynaklarımızı, devletler üstü yabancı şirketlere kendi elleriyle sundular.
“Kapitülasyon tehlikesi”: Yabancı sermayeye aleyhtar değiliz.(...) Ancak gelecek yabancı sermayenin getirdiğinden fazlasını götürmemesi, Türk ekonomisine ve Türkiye’nin dış ödemeler dengesine gerçek bir katkıda bulunması gerekir. (...) Yabancı sermaye yeni bir dış sömürü unsuru olarak, Türk ekonomisini ipotek altına almamalıdır.
“İktisadi milliyetçilik”: Petrolde milliyetçi olmayan, borda, bakırda, volframda milliyetçi olmayan, kısacası yeraltı kaynaklarında ve ekonominin tümünde milliyetçi olmayan bir insan veya parti, hiçbir alanda milliyetçi sayılamaz.
Yeraltı kaynaklarımızın yabancılara kaptırılması, Kurtuluş Savaşlarımızın amaçlarına ihanettir.
“Eğitim”: İnsanların uyanışından, bilinçlenişinden sanki içgüdüsel bir korku duyanlar, Türk çocuklarına, Türk gençlerine bir şeyler öğreten, gerçekleri anlatan her öğretmene düşman gibi bakmaktadırlar.
“KARŞI DEVRİM”: İhtilâl, ille ordu ile yapılmaz. Ellerine kudret geçenlerin, o kudreti meşru kılan Anayasa düzenine karşı bu şekilde harekete geçmeleri de bir çeşit ihtilâl teşebbüsüdür.
Anayasa emri olan halk yararına bir toplum düzenini maddi veya manevi baskılarla, zorbalıklarla, hukuk dışı davranışlarla önlemeye kalkışmak da bir anlamda bir ihtilâl teşebbüsüdür.
Bir karşı ihtilâl, bir gerici ihtilâl, en hafif deyimi ile bir karşı devrim teşebbüsüdür.
* * *
Yukarıdaki sözlerin virgülüne dokunmadım. Bunlar rahmetli Bülent Ecevit’in sözleri.
Şimdi DSHP bu ilkeleri savunuyor ve bu ilkeler etrafında milletimizin her kesimini kucaklıyor.
Bu sözleri ve özellikle pratiğini diğer partilerde gördünüz mü?
Sizce de bu partiye ihtiyaç yok muydu?..