Akademisyen Erkin Emet, Milli Düşünce Merkezi'nin düzenlediği bir panelde Doğu Türkistan'da uygulanan Çin zulmüne dikkat çekti.
Bölgede yaşayan Türklerin DNA'larının toplandığını söyleyen Emet, "İnsan sağlığı ile oynanıyor” diyerek oruç yasak. 2008 yılında dini nikaha da yasak konuyor. Cenazelerin İslami usullere defnine izin verilmiyor, yakılmaya zorlanıyor. Kutsal mekanları ziyaret de yasak" ifadelerini kullandı.
İşte Doğu Türkistan paneliyle ilgili millidusunce.com adresinde Osman Erenalp imzasıyla yayınlanan o haber:
"'Ermeni' zulmünü, 'Yunan' mezalimini anlatırlardı, duyardık. 'Çin zulmüne' gelince onu da çok duyduk okuduk. Tarihte kaldığını sanıyorduk ama devam ediyor o. Gözlerden uzak, dünyaya meydan okuyarak… Milli Düşünce Merkezinin 428. Konferansının konusu “Doğu Türkistan’da Son Durum”. Konuşmacısı D.T. C. Fakültesinden Kaşgarlı Doç. Dr. Erkin EMET zulmün bugününü, bilinmeyenlerini anlattı. Seçkin izleyici topluluğuna yaptığı konuşmada öyle şeyler duyduk ki Filistin’de Gazze’dekiler solda sıfır kalırlar onların yanında.
Konferanstan satır başları…
Doğu Türkistan Orta Asya’nın orta bölümünde yer alan büyük Türkistan’ın doğu kesimidir. Uygur Türkü yaşıyor orada. Çin burasını 13. eyalet olarak ilan etmiş durumda. Kömür ve petrol havzası. Çin’e komşu 13 ülke arasında Batıya açılan tek çıkış kapısı.
Burada, Türk diyene “Pan-Türk”, İslam diyene “Pan-İslamist” olarak bakılıyor.
“Şin-Can” yeni kazanılmış toprak demek. Yeni ülke anlamına geliyor. Öncekiler Uygur Türkü’nün diline karışmıyorlardı. Şimdiki yönetim yasak koymuş durumda. Çinlileştirme bölgeye hakim olmanın tek yolu olarak görülüyor.
1993 yılında Çin dilinde eğitime geçme kararı alınmış. Bütün bir halk imtihana tabi tutuluyor. Çincesi yetersiz görülenlerin işine son veriliyor. Memur ise zorunlu emekliliğe sevk ediliyor. 2003 yılında Uygur Türkçesi tamamen yasaklanıyor.
“İnsan sağlığı ile oynanıyor” diyerek oruç yasak. 2008 yılında dini nikaha da yasak konuyor. Cenazelerin İslami usullere defnine izin verilmiyor, yakılmaya zorlanıyor. Kutsal mekanları ziyaret de yasak.
Uygurlarda babadan dededen görülen örfi İslam anlayışı var.
Radikalizm yok. Olanları Çinliler kendileri besliyorlar. Sonra da müdahale için bunu sebep gösteriyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Devlet Bahçeli oralara gittiğinde camilere hoparlör takılıyor, ezan okutuluyor. Giden gören sarıklılara, aksakallılara bakıyor, öyle sanıyor.
Türk bayrağı, ay yıldız taşımak, cep telefonunu kapak yapmak yasak. Cezası üç yıl hapis.
“Dinde Aşırılıklarla Savaş” yasası çıkartılmış. Dini içerikli vaaz, nasihat dinde aşırılık sayılıyor. “Selamünaleyküm” demek de öyle.
Ana sınıfı öğrencilerine Çin millî kıyafetleri giydirilip gösteriler yaptırılıyor. Uygurlar İlahiyat eğitimini önemsiyor. Bunun için milli duyguları önde olanlar çocuklarını Türkiye’ye, dini duyguları ağır basanlar Mısır’a gönderiyorlar. Bu ilahiyatçıların ülkeye dönmeleri çağrısı yapılıyor. Dönenler tutuklanıyor kamplara konuyor.
“İslam” ve “Türk” çağrıştıran her tür isim koymak yasak. “Ankara” ismi veriliyormuş çocuklara. İlk kez duyuyorum. O da yasak.
Önceleri “eğitim dili Çince’dir” deniyormuş. Şimdi “devlet dili Çince’dir” deniyor.
Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Nevruz Bayramı kutlamalarına yasak konmuş.
Çin’de rüşvetsiz iş yapılamıyor. Yurt dışına çıkmak en zor işlerden. Pasaport için en az 15 bin dolar gerekiyor. “Hassas ülkeler” belirlenmiş. Afganistan, Cezayir, Azerbaycan, Mısır, Endonezya, İran, Irak, Kazakistan, Kenya, Kırgızistan, Libya, Malezya, Nijerya, Pakistan, Rusya, Suudi Arabistan, Somali,
Güney Sudan, Suriye, Tacikistan, Tayland, Türkiye, Türkmenistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Özbekistan ve Yemen” Bu 26 ülkeye girmek çıkmak suç. Pasaportlarına el konulup kampa alınıyor bunu göze alanlar.
Çin’den Türkiye’ye göstermelik turist gönderiliyor. Doğu Türkistan’dan gelenlerin pasaportları bir görevlinin çantasında taşınıyor. İstanbul Konya gibi yerler dolaştırılıp götürülüyorlar.
Demografik müdahale etnik tansiyonu yükseltmiş. Kişisel DNA’ları toplanıyor.
Girilip evin içinde bile baş örtüsüne müdahale ediliyor.
2017 yılında açılan kamplara “Yeni Eğitim Merkezi” adı verilmiş. Resmi rakamlara göre bir milyon yedi yüz bin, gerçekte üç milyon tutuklu var oralarda. 1980-1990 doğumlu, 18 -45 yaş arası erkeklerin yemeklerine ilaç katılıyor. Kısırlaştırılıyor. Çok sayıda saygın isim yapmış kişiler var aralarında. Doğu Türkistan insanının % 90’ı Çince bilmiyor. Öğrenmek de istemiyor. Büyükler Çince konuşana kafir nazarıyla bakıyor. Öğrenilmesin istemiyor. “Allah’ı inkar et” baskısı yapılıyor. İntihar edenler var bu yüzden. Sosyal puan veriliyor. Uygur ise eksi 10, hassas kabul edilen 26 ülkeye gitmişse eksi 10 daha v.s. Geleceği karartılıyor bu fişlemeyle.
“Uygun Özerk bölgesi” tabeladan ibaret tamamen göstermelik. Uygulamada yok öyle bir şey. Doğu Türkistan’da Çinli oranı şimdiden % 47. Böyle devam ederse Uygur Türkü yok edilecek. “Kardeş Aile” adı altında her eve Çinli yerleştirilmiş. Rapor veriliyor içeriden. İnternet’e erişimi yok.
“Facebook” “whatsApp” yasak.
ABD’nin çıkarı gereği bazı destekleri var. İnsan hakları ihlallerinin rapor edilmesi. Aktivistlerin desteklenmesi, bazı radyo kanallarının açık tutulması gibi. Türkiye’nin destekleri ise tatminkar olmaktan uzak.
Özetle:
Uygur Türk’ü kaderiyle baş başa.
Doğu Türkistan Çin işkencesinin “Eğitim ve Uygulama Laboratuvarı” olmuş durumdan.
Ölmekten değil, burada yaşamaktan korkuyor insanlar. Neredesin uygar dünya?
Kavim gardaş, neredesiniz?"