Yeniçağ Gazetesi yazarları ve milliyetçilere yönelik kumpas büyük bir kamuoyu baskısı ile başlamadan sona erdi. Adnan İslamoğulları ve Servet Avcı’nın yakın arkadaşı yazar Cüneyt Öztürk konuyla ilgili çarpıcı bir yazı kaleme aldı. İşte yazı:
Kumpasın çöktüğü anlaşıldığı için Adnan abi ve diğer arkadaşlarımızın çok kısa süre içerisinde özgürlüklerine kavuşacağına inanarak bu kısa değerlendirmeyi sıcağı sıcağına yapmak istedim.
Sonra uzunca yazıp konuşuruz ama Servet'in dediği gibi böyle zamanlarda çevresi azalır insanların oysa dün müthiş bir aile olduk biz. Sayıca çok kalabalık, birbirine inanmış ve kenetlenmiş, varıyla yoğuyla sahip çıkan...
4 gazeteci ve masum bir sürü insanın sabah evlerinden alınması dünyanın her yerinde haber değeri taşır ama bizim medya görmedim, duymadım, bilmiyorum oyunu oynamayı tercih etti. Bir garabet yaşanırken Nihat Genç gibi asil istisnalar hariç kimseden ses çıkmadı. İşte o anda ülkücülerin dayanışması başladı. Sosyal medya öylesine etkin kullanıldı ki olay saatlerce gündemde kaldı. Fiziken elinden bir şey gelmeyenler cesaretle, kararlılıkla sosyal medyadan arkadaşlarına sahip çıktı. Kamuoyu oluşturdu, haksızlığa direndi, sesini bütün Türkiye'ye duyurmayı başardı. Bu noktada Fahri Bozgeyik'ten İsmail Oskay'a kadar binlerce arkadaşımız müthiş bir gayret gösterdi. Safiye Apaydın'dan Merrin Önder Hasipoğlu'na herkes işi gücü bırakıp seferber oldu.
Sabahın erken saatlerinde Meral Akşener gözaltına alınan bütün arkadaşlarımızın eşlerini ve ailelerini tek tek arayarak, yetkililerle temasa geçerek, basın açıklaması yaparak olaya sahip çıktı. İlerleyen saatlerde Sinan Ogan, Koray Aydın ve Ümit Özdağ'da açıklamalarıyla hakkı savundu. Gün boyu hiç susmayan ülkücüler kim kimdir, necidir demeden sadece ülküdaşlık hukukunun gereğini yapmanın telaşındaydı.
İsim isim saymak zor. Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal'dan Mansur Yavaş'a herkes adalet nöbetindeydi. Selahattin Karaoğlan'dan,Halil İbrahim Yılmaz'a, Ömer Faruk Sanal'dan Refik Şahinli'ye, Aziz Bal'dan Yavuz Ağıraliolu'na kadar herkes koşuşturuyordu. Suat Başaran Almanya'dan hemen bilet alıp yola çıkıyor an be an gelişmeleri takip ediyordu. Eski Ocak Genel Başkanları Harun Öztürk ve Mustafa Hakan Ünser öğretmenevi bahçesine karargah kurmuştu. Müsavat Dervişoğlu telefonla koordinasyon sağlarken İzmir'den Ankara'ya doğru hareket ediyordu. Ergenekon ve Balyoz davalarının en önemli avukatlarından FETÖ'yü yakından tanıyan Mehmet Tolga Akalın bu defa FETÖ suçlamasına maruz kalan arkadaşlarını savunmak için Edirne'den, Orta yaşlarını geçtikten sonra büyük bir azimle avukatlığa başlayan ve gençlere taş çıkartan Yavuz Ceylan İstanbul'dan, Mehmet Ali Kaymakçıoğlu Konya'dan bir hukukçu olarak Ankara'ya koşuyordu. Ali Çolak'ı ancak böyle bir olay sabah o saatte ayağa kaldırabilirdi (Gerçi kalkıp bu resimdekilerin ŞİMDİLİK beşte üçü içeride diyerek benim de bulunduğum bir resmi paylaşıp hedef göstermesi konusunu bilahare kendisiyle görüşeceğiz(!)). Sezgin Çelik hoca her zamanki gibi yirmili yaşların başındaki bir Ocakçı heyecanıyla dört elle sahiplenmişti. Kardeşim Cihat Öztürk hiç bitmeyen heyecanlı ve duygusal haliyle telefon trafiğindeydi. Mehmet AlpAlmanya'dan ses veriyor, yüreğini koyuyordu.
Şu 24 saate sığan olaylar hakkında konuşulacak çok şey var. O yüzden şimdilik uzatmayalım ve diğer isimlerle detayları sonraya bırakalım.
Öncelikle doğuştan MHP'lilerin MHP'ye sızması gibi bir safsatanın mağduru olan bütün ülküdaşlarıma, kardeşlerime, arkadaşlarıma geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Henüz ifade süreci tamamlanmadığı için bekletilenlerle ilgili işlemlerin bir an evvel tamamlanarak özgürlüklerine kavuşacaklarına inanıyorum.
Bu vesileyle isimlerini saydığım veya saymadığım, böyle zamanlarda daha yakından tanıma imkanı bulduğum büyük aileme iyi ki varsınız diyorum.
Dün bir kere daha yüzlerini gördüğüm koltukçulara, taklacılara, suskunlara, iftiracılara, stratejistlere, hesapçılara, el ovuşturuculara, çapsızlara, analizcilere, amacılara iyi ki hayatımda yoksunuz demekten büyük bir mutluluk duyuyorum.