"Cumhurbaşkanı'nı terk etmeye hazır 'dava adamları' var"

"Cumhurbaşkanı'nı terk etmeye hazır 'dava adamları' var"

Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı bugünkü yazısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın safları kendi etrafında “yapıştırıcı” olarak kullandığı "davamız" söylemini dikkate alan pek kimsenin kalmadığını belirterek, "Cumhurbaşkanı’nı vakti zamanı gelince, terbiyeli bir sözcük kullanırsak terk etmeye hazır “dava adamları” da bolca var." dedi.

Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı, bugünkü yazısında iktidar partisindeki ayrışmayı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın parti içerisine yönelik liderliğinin durumunu değerlendirdi.

Bursalı, "Cumhurbaşkanı’nın safları kendi etrafında “yapıştırıcı” olarak kullandığı “davamız” meselesini takan pek kimse kalmadı." derken, "Aslında, Cumhurbaşkanı’nı vakti zamanı gelince, terbiyeli bir sözcük kullanırsak terk etmeye hazır “dava adamları” da bolca var." ifadelerini kullandı.

Bursalı'nın yazısı şu şekilde;

Dava, davam, davamız.. Cumhurbaşkanı’nın safları kendi etrafında “yapıştırıcı” olarak kullandığı “davamız” meselesini takan pek kimse kalmadı. Tabii ağırlıklı olarak “Erdoğan olmazsa biz bir hiçiz” diyenler ve şimdilik iktidarda olmanın avantajını - avantasını kullanan ve “dur bakalım ne noolcek” bekleyişi içinde olanlar dışında.

Aslında, Cumhurbaşkanı’nı vakti zamanı gelince, terbiyeli bir sözcük kullanırsak terk etmeye hazır “dava adamları” da bolca var. Bülent Arınç’ı hiç tartışmam. Ortaya çıktıklarında “Sen de mi Brütüs” diye adlandırılacaklar var. Tabii siyaset bir kişisel gelecek, para kazanma, ihale alma vb. meselesidir ülkemizde aynı zamanda ve daha çok bu gibi partilerde. Hele milletvekilleri ve ailelerine tanınan imtiyazlar bu konuyu daha cazip kılar..

BİR FİKİR - İDEOLOJİ TARTIŞMASI HİÇ DEĞİLDİR AKP SAFLARINDA..

AKP çift yumurta ikizleri doğurdu; doğal; liderin dava meselesi çökünce ve duvarın arkası görülünce, liderliği zayıflayınca, AKP içinde güçlü adamları ve kişisellik gösteren herkesi saf dışı bırakma politikası had safhada uygulanınca, doğumlar ve yeni liderlik savları kaçınılmaz olur.

Liderin ağzındaki “davamız” meselesi de, liderin kişisel iktidar davası çıplak ortaya çıkar. Çift yumurta ikizlerinin doğumundan sonra, AKP saflarında ve destekçilerinde “Reisimiz ne yapar ne eder şapkadan tavşan çıkarır, iktidarda kalır” inancıyla hareket eden ve düşünmeye cesaret edemeyen şüphesiz çok sayıda kişi vardır. Bunların bir kısmı 23 Haziran belediye seçimleri akşamı ortalıkta derin bir ağlayış içindeydiler! Tam bir seyirlik durumdu!

FİKİR Mİ, LİDERLİK MÜCADELESİ Mİ?

 Peki, Davutoğlu iktidardayken bir “fikir mücadelesi” verdi mi vermedi mi?..

Fikir mücadelesi verdiğini anımsamıyorum, verdi diyemem. Ama Davutoğlu RTE’ye karşı bir liderlik mücadelesi verdi. “Gelecek” bu mücadelenin ürünü.

Suriye - Ortadoğu’ya ve daha önce de Balkanlar’a yönelik “Osmanlı bakiyesi” politikasının mimarı Davutoğlu’dur. Yeni Osmanlıyız diyerek Cumhuriyeti her bakımdan ekarte etmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nun devamcısı gibi, Doğu’da ve Batı’da “stratejik derinlik” politikasını çizmiştir. Bu konuda RTE ile bir fikir çatışması yoktur. Suriye ortak mirastır Türkiye’ye. RTE’ye ve hükümetlerine bu politika zemininin mimarıdır. Ulus devletleri ve çağını yok sayma başarısını da gösteren kişidir. Bu açıdan, derin yanlışların da babası olması açısından da olsa,bir fikir adamıdır!

Davutoğlu’nun Erdoğan’a karşı liderlik mücadelesi, RTE’nin eski usul cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra başladı. RTE, Gül’e kapıları kaparken, Davutoğlu’na açtı. Tam o sırada parti içinde yapılan eğilim yoklamasından ortaya çıkan isim Davutoğlu olmamasına rağmen! Oymuş gibi davrandı. Şüphesiz ki kimseden gık çıkamazdı!

Böylece başbakan ve parti başkanı Davutoğlu oldu.

 Şunu merak edebiliriz: Acaba Erdoğan, Davutoğlu’nun hemen kendi liderliğini inşa etmeye koyulacağını bekliyor muydu? Bir şüphesi var mıydı? Yoksa, cesaret ederse nasılsa tepelerim diye mi düşündü?

Hem meydan okuyan bir Davutoğlu gördü karşısında hem de onu etkisiz kıldı.

YÜCE DİVAN’A GİTSİNLER

 Davutoğlu’nun, 17 - 25 Aralık 2013 yolsuzluk olaylarının üzerlerine yıkıldığı 4 bakan için, “Yüce Divan’a gitsinler” doğru kararını biliyoruz. Ama tabii ki RTE karşıydı ve gönderilmediler. RTE’ciler “Davutoğlu’nun amacı Erdoğan’ı da Yüce Divan’a göndermekti” gibi bir uç yorumda bulunmadılar değil. (Bu dört ismi anımsayalım yeniden: Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler ve Erdoğan Bayraktar... En dobrası da Bayraktar çıktı!)

RTE ile Davutoğlu burada çatıştı. RTE karışmasaydı, AKP milletvekilleri Yüce Divan yolunu açacaklardı.  

Daha sonra, Şeffaflık Yasası hazırladı Davutoğlu. RTE reddetti...

7 Haziran 2015 seçimlerinde, Davutoğlu CHP ile koalisyon kurma eğilimindeydi, RTE izin vermedi, hükümet kuramayan AKP’yi iktidardan düşürmedi ve seçimleri yenilemeye gitti.

PARTİDEN ATILABİLİRDİ

 2016 Mayısı’nda Davutoğlu’nun artık partiyi yönetmesi ve başbakanlık yapması imkânsız hale gelmişti. Öyle ki parti başkanlığından bile atılabilirdi, istifa etti, Binali Yıldırım’a devretti.

Evet, Davutoğlu bir liderlik mücadelesi verdi.

3 yıldır da parti içinde bir muhalefet kanadı oluşturma boş çabası içinde oldu.

Aslında tek seçeneği ayrılmak ve parti kurmaktı. Belediye seçimleri uygun ortam yaratacaktı.

Seçimler, tek değil çift yumurta ikizleri doğurtuyordu AKP’ye..