İYİ Parti Genel Sekreteri Cihan Paçacı, Başkanlık Divanı toplantısı sonrası basın açıklaması yaptı. Sözde çözüm sürecinde AKP’nin yaptıklarını hatırlatan Paçacı, ““PKK’nın iş ortağı”, “Türkiye Cumhuriyeti’nin gördüğü en büyük ihanet şebekesi”, “Türkiye’nin en büyük beka sorunu” diye nitelediği parti, AK Parti ve onun Genel Başkanı Sayın Erdoğan değil midir? İfadelerini kullandı.
İYİ Parti Genel Sekreteri Cihan Paçacı, basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Değerli Basın Mensupları!..
31 Mart yerel seçimler yaklaşırken, siyaset sahnesinde “beka meselesi” sıkça konuşulan bir konu haline gelmiştir.
Önce bekanın, ne olduğunu bir kez daha hatırlayalım.
Bekanın kelime anlamı “Kalıcılık” tır. Türkiye’de beka sorunu var denildiğinde, Türkiye’nin ilelebet kalıcılığının, tehlikeye girdiği anlamı çıkmaktadır.
Beka meselesinin gündeme nasıl girdiğini hatırlamakta fayda vardır. Biliyorsunuz bugünün Cumhur İttifakı ortakları, 15 yıl boyunca birbirlerine en ağır hakaretleri yapmışlar ve birbirlerini kıyasıya eleştirmişlerdir. Daha sonra aniden adeta bir “aydınlanma” gelmiş ve Cumhurbaşkanı olamaz dedikleri Recep Tayyip Erdoğan’ı oylarıyla başkan yapmışlardır.
Dünya siyasi tarihinde eşine çok az rastlanacak ölçüdeki bu yaman çelişki, “ülkemizde beka sorunu var” denilerek izah edilmeye, meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.
“Ülkemizin geleceği tehlikededir. Bu tehlike, ancak AK PARTİ yi destekleyerek ve Recep Tayyip Erdoğan’ı da başkan yaparak bertaraf edilebilir” tezine sarılmak zorunda kalmışlardır.
Eğer, Türkiye’nin bir “beka sorunu” ndan bahsedilecekse, evet, sayenizde vardır.
Ve bu sorun AK Parti iktidarları ile oluşmuştur.
Şayet bir ülkede;
Demokrasi rafa kaldırılmış, insan hakları ve özgürlükleri kaybolmuş ise,
Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı yok edilmiş ise,
Medya tek sesli hale getirilip, yalan ve iftira makinasına dönüştürülmüş ise,
Halkımız kutuplaştırılıp, hasım haline getirilmiş ise,
Devlet, “parti devleti”, devlet memuru, “parti memuru” yapılmış ise,
Milli dış politikamız, parti politikası haline dönüştürülerek, iç siyaset malzemesi yapılmış ve sınırlarımız, adeta, ateş çemberi haline getirilmiş ise,
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ABD emperyalizminin “Büyük Ortadoğu Projesi” ne eş başkan yapılmış ise,
Parlamento etkisizleştirilip, milli irade, meclisten saraya taşınmış, yürütme, yasama ve yargı tek adama bağlanmış ise,
Özetle, Türkiye’nin geleceği, bir insanın iki dudağı arasına sıkıştırılmış ise, gerçekten Türkiye’nin beka sorunu var demektir, geleceği tehlikededir demektir.
Ve bu beka sorununu çözmek için, sorunu doğuranı uzaklaştırmak yerine, kayıtsız desteklemek yoluna gidilmiş ise, bu, “özrü kabahatinden büyük” bir aymazlıktır.”
“CUMHUR İTTİFAKI’NI KORKU DAĞLARI SARDI”
Değerli Basın Mensupları!..
“Görülmektedir ki, Cumhur ittifakında “korku” dağları sarmıştır. Üç büyük şehri ve birçok il ve ilçe belediyesini kaybedeceğini anlayan ittifak ortakları, kendilerini ve projelerini anlatmak yerine Millet İttifakı’nı ve sürekli yükselmekte olan çizgisiyle İYİ Parti’yi hedeflerine koymuşlar ve aslı astarı olmayan, “Erzurumlu Teyyo Pehlivan’ı bile kıskandıracak yalanlar ve iftiralara” tevessül etmeye başlamışlardır.
Şimdi başvurdukları en büyük yalan ve iftira; İYİ Parti’nin, PKK’nın siyasi sözcüsü HDP ile işbirliği içinde olduğu yalanı ve iftirasıdır.
Düne kadar yol arkadaşı olarak, Oslo’da, İmralı’da, Kandil’de, Dolmabahçe’de can ciğer kuzu sarması oldukları ortakları HDP ile, İYİ Parti’yi vurmaya çalışmaktadırlar. Ancak en büyük handikapları; her sayfası Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş değerlerine, kurucu atalarına, Milli Devlete ve millet varlığına yönelik vefasızlık ve ihanet ile dolu olan mazileri, karşılarında bir “ayna” gibi durmaktadır. Bir şarkı sözü var ya:
“Bir mazi var, onu nasıl silelim!..”
Ne yaparlarsa yapsınlar, HDP ve PKK ile ortak mazilerini silememekte, yol arkadaşlıklarını gizleyememekte ve mızrağı çuvala sığdıramamaktadırlar.
Milletimiz olanları unutmamıştır!..
Türk milleti, AK Parti tarafından, sırtına bir hançer gibi saplanmış “Açılım Projesi” ni, hala daha içine sindirebilmiş değildir!..
ABD’nin “PKK ile masaya oturun” talimatı sonrasında, terör örgütü ile pazarlık masalarında oturan AK Parti yetkililerinin görüntüleri, hafızalarda hala daha canlıdır.
AK Parti Mardin Milletvekilinin, “Öcalan’ın kapısı çalınmalıdır” sözleri üzerinden, çok zaman geçmemiştir.
AK Parti Diyarbakır Milletvekilinin, PKK’nın özerklik talebine, “Özerklik de olur, özyönetim de.” diyeli asırlık millet hayatı açısından, sadece birkaç dakika öncesidir.
Dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan’ın 30 Eylül 2013’te adına “Demokratikleşme Paketi” diyerek açıkladığı, millete yutturmak için, acı ilacın etrafını “demokrasi şekeri” ile kapladığı günler üzerinden, çok geçmemiştir.
Oslo’daki toplantıya katılan bir bürokratın, PKK’nın Avrupa Sorumlusuna, “bölgedeki canınızı sıkan yöneticileri bize bildirin” dediği, dün gibi tazedir.
Dönemin İçişleri Bakanı’nın, Valiler, Emniyet Müdürleri ve Jandarma Komutanlarına “Yanınızdan geçseler bile sırtınızı dönecek, teröristleri görmeyeceksiniz” sözünü milletimiz unutmamıştır.
HDP yetkilileri ile AK Parti’nin Grup Başkanvekillerinin ortaklaşa imzalayıp deklare ettikleri “Dolmabahçe Mutabakatı”, halen hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır.
AK PARTİ li yetkililerin “Türkiye Cumhuriyeti tabelaları” nı aşağıya indirdiği o kara günler, henüz unutulmamıştır.
Bölgede PKK’nın “paralel devlet” çalışmalarına senelerce göz yuman AK Parti değil midir?
“Habur Rezaleti” nin utancını duymayan bir insanımız kalmış mıdır?”
Tüm bunları milletimiz gayet iyi bilmektedir.
PKK’NIN İŞ ORTAĞI AK PARTİ’DİR”
Şimdilerde unutmuş gözükse de, geçmişte verdiği tepkilere bakarak, galiba bunu en iyi bilenin Cumhur İttifakı’nın ortağı ve onun Sayın Genel Başkanı olduğunu anlamak zor olmasa gerektir.
“PKK’nın iş ortağı”, “Türkiye Cumhuriyeti’nin gördüğü en büyük ihanet şebekesi”, “Türkiye’nin en büyük beka sorunu” diye nitelediği parti, AK Parti ve onun Genel Başkanı Sayın Erdoğan değil midir?
İYİ Parti’nin HDP ve PKK ile yan yana geldiğini iddia etmek sadece bir pervasızlık ya da unutkanlık olamaz. Olsa olsa Türk Siyasi Tarihi’nin en büyük iftirası, en kuyruklu yalanı olur.
Gerek Genel Başkanımız, gerek İYİ Parti Milletvekilleri ve sözcüleri daha ilk günden itibaren her ortamda, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve milli yapısına kem gözle bakan, Batı Emperyalizminin piyonu haline gelmiş, PKK’nın siyasi sözcüsü HDP’ye gerekli mesafeyi koymuşlardır. Bunu görmemek için “KÖR” olmak lazımdır.
Partimizin en başından beri, terörle mücadelede, hükümete verdiği açık desteği yok saymak için de ancak “NANKÖR” olmak gerekir.
İYİ Parti’nin son dönemde meclise verdiği araştırma önergeleri vardır. Bir bakalım; bu önergelerde hangi konuda, kim, kiminle aynı safta yer almış, aynı oyu kullanmışlardır?
“Andımızın tekrar okutulması”, “T.C. ibaresinin tekrar konulması”, “Şehit ailelerinin ev sahibi yapılması” gibi milli konularda, İYİ Parti’nin vermiş olduğu araştırma önergeleri maalesef AKP, MHP ve HDP nin aynı safta yer almasıyla red edilmiştir.
En son Genel Başkanımızın Iğdır ve Ahlat ile ilgili çağrısını bile, Cumhur İttifakı’nın rahatı bozulacak diye duymamazlıktan gelen İttifak ortakları değil midir?
Iğdır, üç ülkeye sınırı olan, Türk Dünyası’nın giriş kapısı bir mübarek serhad şehridir. “Bu kapı, PKK’nın eline geçmemelidir” düşüncesi ile, İYİ Parti Iğdır’da aday göstermemiştir.
Ahlat, Anadolu’nun Türkleşmesinin sembolüdür. Burada da İYİ Parti aziz milletimizin hukukunu koruma saikiyle aday çıkartmayacağını söylemiştir.
Siyaset sahnesinde ender görülen, bu duyarlı ve fedakar yaklaşımlara, Cumhur İttifakı’nın ortakları karşılık verebilmiş midir?
Hayır!..
Yaptıkları sadece “mugalata” ve “laf cambazlığı” dır.
Buradan Cumhur ittifakına sesleniyorum!
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”
İşte size, sözlerinizin ne kadar samimi olduğunu, milletimize gösterme fırsatı.
Adaylarınızdan birini çekin, milletin önünü açın. Beka meselesini arıyorsanız, işte burada bulursunuz!
İYİ Parti’ye, laf yetiştirmek işini bırakın da, 31 Mart’ta, millete nasıl hesap vereceğinize bir kafa yorun!..
Çünkü “mumunuzun yanacağı yatsı vakti” 31 Mart’tır. Gerisi da laf ü güzaftır.!...
“HÜKÜMET PROBLEMLERİN SORUMLULUĞUNU BAŞKALARINA YÜKLÜYOR”
“Değerli basın Mensupları!..
AK PARTİ hükümeti, ülkemizi her gün yeni problemlerle karşı karşıya bırakmaktadır. Ancak hükümet, milletimize yaşattığı bu problemlerin sorumluluğunu büyük bir pişkinlikle sürekli başkalarına yüklemektedir.
AK Parti hükümeti, enflasyonun suçunu “Dış odaklara”, yüksek faizlerin suçunu “Bankalara”, hayat pahalılığın suçunu “Marketlere” yükleyerek, kendisini suçsuz ve masum gibi göstererek, milletimizi aldatmaya çalışmaktadır.
Nüfus hızla artarken gıda maddeleri üretiminde büyük düşüşler vardır. Bu soruna ürettikleri formül ise, maliyetleri düşürüp üretimi artırmak ve çiftçinin yüzünü güldürmek yerine, gümrükleri sıfırlayıp, yandaşı olan ithalatçıları ihya etmektir.
Sanırsınız ki; tarımı, hayvancılığı, ekonomiyi, dış politikayı bu hale muhalefet getirdi!..
Demokratik rejimlerde, iktidarlar millete hesap verir.
Yoksa “ittifakımıza oy vermezseniz beter olursunuz” diye tehdit etmez, sandıkla korkutup, milleti hesaba çekmez.
Asıl “ZİLLET”, 17 yıl ülkeyi tek başına yöneten ve onun peşine takılanların, kendi acz ve çaresizliklerini kabullenip hesap vermesi yerine, suçu başkalarının üzerine yıkması ve mesnetsiz bahanelerin ardına saklanmasıdır.
31 Mart seçimlerinde “Devekuşu misali” başını kuma gömmenin ve milletimizin aklını hafife alarak, hükümetin yalanlarına inandığını sanmanın, Cumhur İttifakına bedeli ağır olacaktır.
1 Nisan sabahı, inşallah milletimiz, aydınlık bir bahar sabahına uyanacak, geleceğine ümitle bakacaktır.
Çünkü sandıklardan çıkan sonuç milletimize İYİ gelecektir.”
“BU COĞRAFYA’NIN ‘PARDON’U YOKTUR”
Değerli Basın Mensupları!..
Ülkemizin güney sınırlarında, Suriye’de zuhur eden, tedirgin edici hareketlilik devam ediyor.
Her gün ve neredeyse her saat, Türkiye’nin önüne yeni riskler ve tehlikeler çıkıyor.
Tarih göstermiştir ki bu coğrafyanın “Pardon” u yoktur. Ve burada sadece bir kez hata yapma krediniz vardır.
Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması dillendirilen “güvenlikli bölge”nin, Suriye’de bir Kürt Devleti yapılanmasının kapısını açacak “anahtar” olduğu, Sayın Genel Başkanımızca, 15 Ocak tarihinde yapılan grup konuşmasında ifade edilmiştir.
Aradan geçen iki haftalık süre içinde, bu konuda meydana gelen gelişmeler, maalesef, haklılığımızı tescil etmiştir.
Sayın Erdoğan’ın güvenlikli bölge oluşturulması ve bu bölgenin kontrolünün Türkiye’ye verilmesi teklifi ile güvenlikli bölgeyi kendi şer politikalarına alet etmek isteyenlerin hedefleri arasında uçurumlar vardır.
İktidarın, bölgede, “ip cambazlığı” nı bırakıp ayaklarını yere basma zamanı, çoktan gelmiştir.
Seçim yatırımı olarak hala telaffuz edilmeye devam edilen “Bir gece ansızın gelebiliriz!” nidalarının uluslararası ilişkilerde kıymeti harbiyesi yoktur.
İktidarın yapması gereken, “zararın neresinden dönülse kârdır” anlayışı doğrultusunda, bir an evvel Şam yönetimi ile, doğrudan siyasi görüşmelere başlanmasıdır.
Bu tür bir girişim, ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönüşlerinin sağlanmasının da tek yolu olarak gözükmektedir.
ABD Suriye’den çekiliyor olsa da, terk ettiği alanın kontrolünü ülkemize bırakmayacağı, bölgedeki Kürtlerin siyasi kimlik arayışlarının başka hamilerinin de bulunduğu ortadadır.
Bunların bir kısmının müttefiklerimiz olması ise, basiret ve feraset yoksunlarınca savunulan “değerli yalnızlığın” artık tam anlamıyla gerçekleştiğinin kanıtıdır.
Bırakın Türkiye’nin dostunun kalmamış olmasını, maalesef, Türkiye’nin Orta-Doğu’da oturup konuşacağı komşusu bulunmamaktadır.
Irak’ın kuzeyinde bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri üssüne Ocak ayı sonunda saldırılabilmiş olması da bunun başka bir göstergesidir.
Öncelik olarak bir zamanlar anılan “Fırat’ın doğusu” nun artık unutulduğu, buna mukabil Menbiç’in öne çıkarılmaya çalışıldığı gözlemlenmekte olsa da, asıl üzerine gidilmesi gereken nokta, teröristler açısından bir “vaha” konumuna gelmiş olan İdlib’dir.
İdlib’te 12 noktada mevcut Türk Silahlı Kuvvetleri birlikleri, konumlarını terk edip duruma müdahale edememekte, üzerlerine düşen görevi yerine getirememekte, araziden kopmuş ve iktidarın beceriksizlikleri nedeniyle adeta bölgedeki “acı gerçeklerin rehinesi” durumuna düşmüş bulunmaktadırlar.
Değerli Basın Mensupları!..
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un dün yaptığı bir açıklamayla, 24 Nisan gününü “Sözde Ermeni Soykırımını Anma Günü” ilan etmesi hiçbir Türkün kabul edemeyeceği bizim de İYİ PARTİ olarak şiddetle reddettiğimiz bir husustur.
Bu tür iftiraların, milletimizin tertemiz ve şanlı geçmişine halel getirecek herhangi bir lekeyi bulaştırma gücü yoktur. Ama bizi şaşkınlığa sevk eden nokta, Macron’un aldığı bu karardan önce Sayın Erdoğan’ı bilgilendirmiş olmasıdır.
Bu bilgilendirmeye rağmen, görüldüğü kadarıyla, önalmak hususunda herhangi bir adım atılmamıştır. Bu açıkça hükümetin “ihmal-i mesuliyeti”dir.
Ayrıca Yunanistan Başbakanı Çipras’ın, yurdumuza gerçekleştirdiği ziyaret kapsamında her iki tarafça yapılan açıklamalarda “Ege adalarının İşgali” konusunun ele alındığına dair bir emare bulamadığımızı belirtmek durumundayız.
Hükümete soruyoruz:
Bu konu hiç mi ele alınmamıştır?
Yoksa, Ege’deki Türk adalarının Yunanistan’ca işgali, sorunumuz olmaktan çıkmış, çözümlenmiş ve bizim haberimiz mi yoktur?
Bu sorularımıza makul ve mantıklı cevaplar beklediğimizi, İYİ PARTİ olarak konunun yakın takipçisi olduğumuzu ifade ediyoruz.