Büyük yalan küçük yalanı kovar!
HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) seçimleri yapıldı, 22 üyenin 17’si hükümetin kontrolüne geçti.
Daha kibar söylersek, “hükümetin tercih ettiği”, Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı, seçilmesini istediği hakim ve savcı listesi “tulum” çıkardı!
Yani, fire vermeden seçildi.
Peki, 12 bin civarındaki hakim ve savcının oy kullandığı bir seçimde böyle bir durum nasıl olabiliyor?
Nasıl oluyor da -hangi taraf seçilirse, seçilsin- bir tarafın istediği liste, 12 bin oy veren arasından zar gibi ayrılıyor?
Demokrasilerde böyle bir şey mümkün mü?
Her zaman “Büyük Yalan” kazanır..
12 Eylül (2010) referandumu öncesi, hükümet yoğun propaganda yaptı ve dedi ki: “Evet, deyin 12 Eylül darbesinden hesap sorulsun!..”
Yüzde 58 oranında evet dendi ama, ne 12 Eylül’cülerden hesap soran var, ne de konuyu hatırlatan!..
Yazıklar olsun, halkı kandıran aydınlara, “12 Eylül’de işkence gördük hesap soracağız” deyip de, bugün kulak üstüne yatanlara..
“Yetmez ama evet” numarasına sığınıp da, sanki daha büyük özgürlük ve demokrasi istiyormuş numarası yapanlara..
Politikada her zaman “büyük yalan” ın “küçük yalan”ı yendiği bir kez daha kanıtlanmış oldu. (Galiba, bizim gibi düşünenler boşuna uğraşıyor. Herhalde “evet” diyenler, kim ne derse desin, başka nedenlere zaten kararını vermişti.)
Şimdi, bu referandumun sonucuna göre, HSYK yeniden düzenlendi. 12 Eylül darbesi için kıllar kıpırdamıyor ama, yargı pekâla “yeniden düzenleniyor.”
“Yetmez ama evet” diyenler bile isyan ediyor görünüyor bugün.
Herhalde anlamışlardır, 12 Eylül referandumunun amacının ne olduğunu..
Atatürkçülük din mi?
Öte yandan, başka bir konuya değinmek istiyorum.
Atatürkçü gençler (CHP Gençlik Kollarının gençleri), bir sergideki yapıta saldırmışlar! Yapıtın (eserin) adı, “İbadet Bölgesi”
Kare çerçeve içinde dörde bölünmüş “ibadet bölgeleri” (!) bulunuyor.
Birinci bölgede Hıristiyanlığın haçı, ikinci bölgede Yahudiliğin Davud Yıldızı, üçüncü bölgede İslâmiyet’in hilali ve son bölgede de Atatürk’ün resmi var.
Yani, Atatürkçülük de bir din gibi gösteriliyor!..
Bu nokta nedense, hiçbir haberde vurgulanmıyor!
CHP İstanbul il başkanlığı iki genç için soruşturma açmış.. Tamam, hiçbir biçimde bu tarz saldırı kabul edilemez. Ama, Allah için bu noktayı vurgulayıp, olayı kınayacak bir CHP’li Atatürkçü yok mudur?
Atatürk peygamber midir?.. Onu böyle göstermek ile sergi sahibi “Bimeras Kültür Vakfı” neyi amaçlamıştır? Bu vakıf nedir, hangi amaçla kurulmuştur?
Onlara göre, “Atatürkçülük bir ibadet bölgesi” midir, sanatsal anlatım böyle mi olmalıdır?
Böylesi bir sanata, hem Atatürkçülük hem de dinimiz adına fikren karşı çıkma hakkımız yok mudur?..
Kabahat kimin?
Geldiğimiz noktayı Nazım Hikmet’in bir şiiriyle noktalamak istiyorum::
Koyun gibisin kardeşim,
Gocuklu celep kaldırınca sopasını,
Sürüye katılıverirsin hemen.
Ve adeta mağrur koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani.
Hani derya içre olup, deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf...
Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer,
Ve hâlâ şarabımızı vermek için
Üzüm gibi eziliyorsak,
Kabahat senin,
Demeğe dilim varmıyor,
Kabahatin çoğu senin,
Canım kardeşim!
HAYAT DEĞİRMENİ
Yaşar Büyükanıt, “Darbe heveslileri önce tımarhaneye götürülmelidir” demiş.
Bazıları önce “Dolmabahçe’ye” götürülüyor!..